Yürüyen sol anahtarı

İnsanlar için hep şöyle derler, “Daha yaşı küçük, şimdiden büyüdüğünde ne olacağını anlamaz”. Bunun yanlış olduğunun kanıtını gösteren biri var. Zorluklara karşı duran, cesareti ve azimli ruhu ile çizdiği yolda ilerleyen biri.

Yaşam
10 Kasım 2010 Çarşamba

Örnek bir insan, genç bir yetenek. Bir bilgisayar gibi bilgi yüklenebilen, bu bilgilerle vizyonunu genişletip kapsamlı kesimlere hitap eden biri. Türkiye’nin onun için çizdiği dar sınırlarda sınırları zorlamayı tercih edip tek başına New York’u keşfetmeye giden biri. İşte o Temi Hason!

Müzik ile tanışman Özel Kalamış Lisesi’ndeki Broadway Müzikali’nden Seçmeler adlı gösteride aldığın rol ile başladı sanırım. O gün ön sırada küçük yaşına rağmen seni hayranlıkla dinliyordum. Kaç yaşındaydın ve o an sahnede müziğin iyilerinden biri olacağını anlamış mıydın?

Evet. Aslında ilk kez tek başıma 300 kişinin önünde şarkı söylediğimde sekiz yaşındaydım. Çok zevk alıp çok mutlu olmuştum. Fakat bunun yaşımın küçük olmasından kaynakladığını düşünüyorum. Daha sonra ortaokulda, Uğur Baburhan’in yönetimindeki Drama Club’a girdim. Aniden kendimi hazırlanan gösteride on adet şarkı söylerken buldum. Performansımız bittikten sonra sahnede bana çiçekler verildi ve bu kadar yoğun ilgi görmek beni şaşırtmıştı. Selam verdikten sonra sahneye Çetin Akça çağırıldığında bir konuşma yaptı. Benden bahsediyordu; o an gururlanmıştım. Bu serüvenimde başlamış oldu.

Daha sonra müzikal hayatına girene kadar nasıl bir altyapı ve eğitim aldın?

Ortaokuldaki gösterilere hazırlanırken, konservatuar sınavlarına girmem gerektiği üzerinde profesyonel kişiler ısrar ediyorlardı ve o sene sınava girdim. Konservatuarı kazandım. Çello/Viyolonsel Bölümü’nden mezun oldum. Zorlu ve kapsamlı bir eğitim hayatım oldu. Gündüzleri normal okula gidiyordum. Oradan çıkışta da ikinci okuluma yani konservatuara gidiyordum. Konservatuarda, solfej ve çello eğitimi aldım. Bu okulların yanı sıra, Uğur Baburhan ve Faris Akarsu yönetiminde yapılan müzikallerde ve konserlerde yer aldım. Bunları yaparken başvurduğum British Council’ın düzenlediği yarışmada, Türkiye birincisi olup İngiltere’ye özel bir seyahat kazandım. İngiltere’de bana yapılan özel programla Royal Academy Of Music, Guildhall, LAMDA gibi okulların müzikal bölümleri ile özel görüşmeler yapma fırsatım oldu.

Viyolonsel, diğer adıyla çello çalmak sende farklı duygular uyandırdı mı?

Viyolonsel çalmanın hayatıma çok büyük etkisi var. Özellikle herkeste sorun olan kendini ifade etme konusunda çellonun çok önemli bir araç olduğunu düşünüyorum. Çalarken, başımı onun üstüne yaslamış halde ne yaptığımın farkına varmadan müziğin, sesin ve notaların içinde kaybolduğumu fark ediyorum. Bu anlatılamaz bir duygu. Tabii bu seviyeye gelebilmek için yapılan ve yapılacak olan çalışmalar, gülün dikeni oluyor. Kısaca müzikal ilk aşkımken hayatımda, ilk gözbebeğim olan müzikle tanışmamı sağlayan çello ise ikinci aşkım oluyor. Birbirlerini tamamlayan bu iki olgunun hayatımda var olması gerekli. Müzikal çalışmalarım da bazen çellonun tınısı aklıma geliyor ve o an bir bütün olduğumu hissediyorum. Polonya’da  ‘Gdansk Academy Of Music’ de aldığım çello ve müzik öğretmenliği ile ilgili eğitimlerin de kariyerime büyük katkıları oldu.

İstanbul’da iken bir grupta yer almıştın;  Ladies and Gentilmen. Bu grupla ne gibi projelerde yer aldın?

Grubun adı Ladies and Gentlemen İstanbul. O grup ile bir sürü konserler yaptık; İstanbul’da çıkmadığımız sahne kalmadı, desem yeridir. Ferhat Göçer, Sertap Erener, Özcan Deniz, Pamela, Fadik Sevin Atasoy gibi birçok ünlü ile aynı sahneyi paylaştık, beraber şarkılar söyledik. Bizim grubumuz koskocaman bir gruptu. Onun bir de alt küçük grubu vardı. Ona da dahildim. O grupla ise, Cemil Topuzlu Harbiye Açıkhava’da ‘Rock On Broadway’ müzikal performansı gerçekleştirdik.

Sahnede birlikte çalıştığın çok fazla sayıda insan var. Her biri mutlaka sana farklı tatlar katıyor. Birlikte çalmayı/çalışmayı istediğin başka müzisyenler kimler?

Her insandan farklı bir tat almak, farklı bir şeyler öğrenip tecrübe edinmek, hayat felsefelerimden biri. Bu açıdan çok şanslıyım. Çünkü birbirinden farklı insanlarla sahne üzerinde çalıştım. Doğal olarak siz de değişik karakterler görünce ona göre şekilleniyorsunuz. Çalışmak isteyebileceğim çoğu müzisyen ile Türkiye’de çalıştım. En büyük hayallerimden biri Sertap Erener’le aynı sahneyi paylaşmaktı. Kendisiyle Turkcell Kuruçeşme Arena’da ‘I Feel Pretty’ (West Side Story Müzikali’nden) isimli parçayı seslendirdik. Başka bir isim ise, kendisiyle beraber eğitim aldığım Şebnem Sönmez! Belki ilerde kendisi ile aynı sahneyi paylaşma şerefine kavuşurum. Yurtdışından birlikte çalışmak istediğim bir sürü isim var. En büyük arzum, Kristin Chenoweth!

Üniversiteden mezun olduktan sonra, New York ‘a taşındın. Bu kararında Royal Academy’ye seçilmenin önemi oldu mu?

İlk amacım, Londra’ya gitmekti. Ama yazın gelen bir haber bu durumu değiştirdi. Royal Academy Of Music ‘de bir yüksek lisans sınıfına kabul edildim. Bu masraflı yol beni düşündürdü. İstediğim kadar burs alamadım. Fakat New York’ta başvurduğum okuldan burs kazanmam bu yolu çizmemde büyük rol aldı. Kabul edip, eğitimimi New York Film Academy Musical Theatre Conservatory’de tamamladım.

Sence uluslararası başarı için Türk müzisyenlerde eksiklikler var mı? Sen New York’ta yaşayan ve oradaki müzik sektöründe yer alan biri olarak bu konuda ne düşünüyorsun?

Üzülerek belirtmeliyim ki çok eksiğimiz var. Düşünebiliyor musun? Yapmak istediğim meslek Türkiye sınırları içerisinde yok. Ne eğitimi ne de performansı! Bu ülkede, müzikal konusunda çok yetenekli isimler olmasına rağmen…  Üzücü bir durum. Var olanları değerlendirememek! Bu durumun biraz da yeniliklere açık olamamamızdan kaynaklandığını düşünüyorum.

Dijital platformda bir görsele şahit oldum; üzerinde 4 kız . Kızlardan biri sen ve ‘Broadway’ yazıyordu. İstanbul’da okuduğun okulda Broadway müzikali ile başladığın yolculuk gerçek mi oluyor?

Yavaş ve emin adımlarla hayallerimi gerçekleştirmeye çalışıyorum. Hatırladığın resim, Amerika’da bir gazetede yer aldı. Elit ve yüksek kesimin okuduğu bir gazete de sanatçıların yer aldığı bölümde konumlanmıştı. Yayınlanacağından benim de haberim yoktu. Hayallerimin yolunda ilerlemeye devam ediyorum, bunun bir sınırı ve sonu yok. New York’ta, Yavuz Bingöl ve Fadik Sevin Atasoy’un bir parçası olduğu ‘Keşanlı Ali Destanı’nı Broadway sahnesinde oynadım. Çalışmalar son hızla aktif bir şekilde devam ediyor.

İlona LEVİ