Ortadoğu’nun genç ekonomisi /FİLİSTİN ÖZERK YÖNETİMİ

“Gazze ve Batı Şeria’daki ekonomik durum gerçekte nasıl?” sorusuna yanıt ararken farklı bir tablo karşımıza çıkıyor. Son dönemde yaşanan acı olaylar ile gündeme gelen Filistin Özerk Yönetimi, 2008 küresel ekonomik krizine rağmen istikrarlı ve kapsamlı bir ekonomik gelişimi tecrübe ediyor.

Melih NAMER Diğer
3 Kasım 2010 Çarşamba

“Gazze ve Batı Şeria’daki ekonomik durum gerçekte nasıl?” sorusuna yanıt ararken farklı bir tablo karşımıza çıkıyor. Son dönemde yaşanan acı olaylar ile gündeme gelen Filistin Özerk Yönetimi, 2008 küresel ekonomik krizine rağmen istikrarlı ve kapsamlı bir ekonomik gelişimi tecrübe ediyor.

Son dönemlerde gündeme gelen Gazze ve özellikle Batı Şeria’da ekonomik yaşantı düşünülenden daha farklı. FÖY’de yaşayan Filistinliler yerli ve yabancı yatırımın artması ile hızlı bir ekonomik büyüme yaşıyor. İsrail’in yol engelleri ve şehirlerarası yol barikatlarınının çoğunu kaldırmasıyla Batı Şeria’da ekonomik yaşam gözle görülen bir oranda canlandı. Artan işletme ve iş seçeneklerinin yanı sıra gelişen ekonomik altyapı sayesinde normal bir hayat düzeni oluşuyor.

İkinci intifada ve özellikle terörist saldırılar sonucu İsrail’in sıkı güvenlik önlemlerini arttırmasıyla Filistin bölgesi yaşamak için arzulanan bir yer değildi. Alışveriş merkezleri, kahveler, sinemalar, teknoloji mağazaları bölge sakinleri için 2000’li yılların başında sadece bir rüyaydı. Rüya, 2009 yılında Arap sermayesi ile inşa edilen ve hizmete açılan ‘Gaza Mall’ isimli alışveriş merkeziyle gerçeğe dönüştü. Takip eden süreçte Cenin kentinde tamamen Arap yatırımıyla inşa edilen lüks Hirbavi Home Center isimli AVM ile Amerikan tarzı tüketim araçları bölgeye ulaştı. Çatışma ortamının yerini sakinliğe bıraktığı Batı Şeria’da Tulkarem, Cenin ve Ramallah şehirleri özellikle inşaat ve teknoloji alanlarında yabancı yatırımcılara ev sahipliği yapıyor.

Wall Street Journal’ın 14 Ekim 2010’da okurlarına duyurduğu bölgeye yönelik yatırımlar arasında Intel’in Hebron’daki minibilgisayar laboratuarı, Cisco Systems’in üç senelik 10 milyon dolarlık yatırımı ve Touch Star’ın 1,5 milyon dolarlık çağrı merkezi projesi yer alıyor.

2010’da Filistin bölge ekonomisi

Dünya Bankası’nın 21 Eylül 2010’da yayınlamış olduğu raporda, bağımsızlığa giden bir ülkede aranan şartlardan biri olan ekonomik özgürlük için Filistin Özerk Yönetimi’nde (FÖY) sürdürülebilir ekonomik büyüme ve kurumlaşma öne sürülüyor.

Özet bilgilerine bakıldığında Filistin Yönetimi’nin 2010’da mali reformlarını hızlı bir şekilde yerine getirdiği vurgulanıyor. Yılın ilk yarısında vergi gelirlerinin beklenenden %15 daha fazla gerçekleştiği (bir önceki yıla göre %50 artış) belirtiliyor. Gazze ile birlikte ilk altı aylık süreçte %8 gibi ciddi bir büyüme oranı yakalanan bölgede 2009’a oranla iki kat artan girişimci sayısının en az iki kat artan sermaye ve kredi talebi ile bankalara başvurulduğu bilgisi sunuluyor.

Girişimcilerin sundukları iş planlarının da uzun vadeli olduğu özellikle vurgulanırken; sürdürebilir ekonomik kalkınma ile ilgili sıkıntılarına dikkat çekiliyor. Raporda özellikle özel yatırımların ve girişimcilerin karşılaştığı siyasi zorlukların ekonomik kalkınma sürecinde firmalara belirsizlik ve maliyet artışı şeklinde döndüğü bilgisi de mevcut.

Yakın geçmişte Gazze’ye yönelik ablukaların hafifletilmesi ve Batı Şeria’ya rahat ulaşım, taşımacılık serbestîliğine rağmen İsrail hükümeti askeri amaçla da kullanılabilecek çeşitli malzemelerin geçişinde hâlen sıkı denetimlerini sürdürüyor. 

Filistin Yönetimi, bütçe harcamaları tavanındaki etkin denetim ve başarılı mali politikalara rağmen hâlen yıllık $ 300-400 milyonluk bağışa ihtiyaç duyuyor. Bağışlar olmadan ekonominin ve kurumların ayakta kalabilmesi için hâlâ çok çalışılması gerekiyor.

Sayılara dönersek 2008’de 1,8 milyar dolar destek alan FÖY, 2009’da 1,4 milyar dolar ve 2010’un ilk yarısında ise çoğu ABD ve AB ülkelerinden olmak üzere 525 milyon dolar destek aldı. 2010 bütçe harcamalarının hafif bir düşüşle 3,17 milyar dolar ile GSMH’nın %46’sı kadarını oluşturduğu belirtiliyor.

Gelişen sektörlerde kamu aslan payına sahip. Kamu yönetimi, savunma harcamaları, eğitim ve sağlık hizmetlerini özel sektör inşaat, finansal arabuluculuk, perakende ve toptan satışlar ile takip ediyor. Ziraat üretimi %20 oranında gelişse de tarım ülkenin GSMH’sinde sadece %5’lik bir yer tuttuğundan ciddi bir veri olarak yansımıyor.

FÖY’ün GSMH’sının yaklaşık %5’ini İsrailli işverenler sağlıyor

Her zaman aşırı güç kullanımı ile suçlanan İsrail’de ve yerleşimlerinde 2009’un ilk çeyreğinde çalışan Filistinli sayısı 70 bin iken 2010’un aynı döneminde bu sayı 83 bine, yerleşimlerde çalışan sayısı ise 23 bine yükseliyor. İsrailli işverenler Filistin özel sektörünün iki katı maaş verdiğinden bu bölgede çalışanların Filistin ekonomisine yıllık 238 milyon dolar bir katkısı oluyor.

Yabancı ve özel yatırımlar

80 milyon dolarlık Siraj Fonu ile 50 milyon dolarlık Filistin Yatırım fonu ve Abraaj Sermayesi’nin getirisine inandıkları projeler için bölgeye yıl içerisinde yatırım yapması bekleniyor.

Ürdün Vadisi projesi; barış olasılığında yaklaşık 50 bin dönümlük bir alanın tampon bölge olmaktan çıkarılarak Filistinliler’e bırakılması ve teknolojik tarımın kullanılması ile yetiştirilecek ürünler ve çiçeklerin ekonomiye 1 milyar dolarlık katkı ve ~100 bin kişiye iş sağlaması hesaplanıyor. De facto savaş hali yüzünden kullanılamayan arazide tarımın yanı sıra din, kültür ve doğa turizminin de yapılabileceği belirtiliyor.

FÖY’e yapılan maddi yardımlar

CIA kaynaklarına göre 1993’te Oslo görüşmeleriyle başlayan süreçten 2006 yılına kadar ABD’den toplam en az 2 milyar dolar, Arap ülkelerinden ayda 45 milyon dolar, Avrupa Birliği’nden ayda en az 9 milyon dolar tutarında bağış aldı.

2006 yılında terörist örgüt Hamas’ı boykot eden ABD ve AB bir insani krize engel olmak için FÖY’e 2010 yılına kadar 7,7 milyar dolarlık bir yardımda bulundu. Dökme Kurşun operasyonundan sonra Mısır’da Gazze’nin yeniden inşası için 4,5 milyar dolarlık bağış toplanıp FÖY’e teslim edildi.

Siyasi açmazlar

İsrail hükümetinin terörist örgüt sayılan Hamas kontrolündeki Gazze’ye silah erişimini engellemek için uyguladığı ambargo ve kontrol noktaları ekonominin işleyişi önündeki en katı engeller olarak göze çarpıyor.

Batı Şeria’daki kontrol noktaları %60-70’inden fazlasını kaldırarak bu bölgede önemli ölçüde ferahlama sağlandı. Geçtiğimiz sene barikatlardan arındırılan Allenby Köprüsü’nde düzenlenen konferansta, özellikle ulaşımda arttırılan özgürlüğün sağladığı büyüme İsrailli ve Filistinli işadamlarına aktarılırken, yeni işbirlikleri için zemin hazırlandı.

Gazze’de %13’ler civarında seyreden işsizlik bölgede ambargonun başlaması ile %55’lere fırlarken, Haziran 2010’da ambargonun gevşetilmesi ile ekonomide canlanma süreci başladı.

2007 yılında 3.900 olan ticari işletme ve sayısı 125’i bulan inşaat firmalarının çoğu ambargoda kapandı. 2010 yazı itibariyle halen 1.365 ticari işletme ve 50 inşaat firması faaliyette bulunuyor.

Ticari firmalar ise yol engellerini rahat aşmak için tamamını doldurmasa da kamyon kullanıyor, bu da ek maliyet yaratıyor. İsrail vatandaşlarının bölgeye girmesinin hükümet tarafından izine tabi olması sonucunda da Filistinli firmalar kazanç kaynaklarından önemli bir kalemi olan İsrailli müşterileri kaybediyor.

Son Söz

2009 yılı verilerine göre özellikle Batı Şeria’daki nüfusun neredeyse tümü telefon ve uydu televizyon erişimine sahipken, %57’lik kesimin bilgisayara ve %37’nin ise internet erişimine sahip olduğu belirtiliyor. Bölge sakinleştikçe ailelerin yaşantı öncelikleri listesinde çocuklarının daha iyi bir eğitim alması ve iyi bir geleceğe sahip olması ilk sırada yer alıyor.

Filistin bölgesinin siyasi durumu her ne kadar netlik kazanmamış olsa da ekonomik olarak giderek gelişen bir yapıya kavuşuyor. Ekonomi, siyasi olarak kırılgan ve bağımlı bir yapıya sahip olmakla beraber İsrail hükümetinin ve FÖY mali yönetiminin daha etkin çalışması ve çaba göstermesi ile temelini sağlamlaştırabilecek durumda.

İki devletli çözüm yolunda anlaşılır mı? Süreç sürüncemede kalır mı? Bu soruların cevabı henüz karşılıksız olsa da adım adım ilerlemek bu bölgede hem görece sakin bir ortamda yeni kuşakların yetişmesine olanak sağlayacak hem de gelecekte barışı eninde de olsa sonunda da olsa mümkün kılacaktır.