Sushilerden değişik et ve sebze yemeklerine, çorbalardan böreklere, kreplerden baklavalara kadar hayalini bile kuramayacağımız yemek çeşidi var dünyamızda... Yemek alışkanlıkları ise ülkeden ülkeye, kültürden kültüre değişir...
Yemek alışkanlığı ülkeden ülkeye, kültürden kültüre değişen bir kavramdır. Ülkelerin iklimi, o ülkelerde yetişen sebze ve meyvelerin bolluğu, yakalanan balık çeşnisi bu konuda göz ardı edilemeyecek faktörlerden sadece bazılarıdır. Çinlilerin, Türklerin, Arapların, Rusların yedikleri yemekler birbirlerinden çok farklıdır. Hatta Sefarad Yahudilerinin yedikleri yemeklerle Aşkenaz Yahudilerinin yedikleri yemekler bile farklıdır. Sushilerden, baklavalara, değişik et ve sebze yemeklerinden, çorbalara, böreklerden, kreplere kadar dünyamız hayalini bile kuramayacağımız kadar çok yemek çeşidiyle doludur.
Her sene soğuyan havalarla beraber biz de valizlerimizi toplayıp kapağı Bükükada’ya atarız. Her gelişimizde mutlaka biraz da İsrail’de soluklanırız. Bizim için, Büyükada’nın en vazgeçilmez yerlerinden biri Perşembe pazarıdır. Sıra sıra tezgâhlar, üzerlerinde çeşit çeşit sebzeler ve meyveler gözümüzün önüne bol renkli bir şölen düzenlerler sanki. Satıcılar tezgâhlar arası “Domates, biber, patlıcan” diye bağırarak yarış yaparlar sanki. Hangi tezgâhtaki domatesler daha iyi diye seçebilme özgürlüğü o ülkede yenen yemeklerin çeşidini çok etkiler tabi ki.
Büyükada ve İsrail’de her hafta sebze ve meyve alışverişi için kendimizi pazara atarız. Maalesef Amerika’da böyle bir kavram henüz yok. Seçilebilecek meyve ve sebze çeşnisi oldukça az ve bulunabilecek tek yer ise bölgedeki süpermarketler.
Her ülkenin de yemek yeme alışkanlığı bambaşkadır. Çocuklarımın arkadaşlarının evlerinde yedikleri yemekler de bunun en göz ardı edilemeyecek kanıtıdır. Benim kızım ve oğlum önlerine gelen her yemeği mutlaka yerler. Masada yeni bir yemek olsa bile mutlaka tadına bakarlar; bazen beğenirler, bazen de beğenmezler tabi ki. Benim İstanbul’da içinde büyüdüğüm yemek kültürü çocuklarımın şimdi bizim evde gördüğünden çok farklı tabi. Bu yüzden her yaz İstanbul’a gelip onlara bu kültürün de tadını tattırmak benim için çok önemli. Bu sene İstanbul’a gelmeden önce yedi yaşındaki kızım ile anneannesi arasındaki bir telefon konuşmasında kızım şöyle bir sitemde bulundu:
“Anneanne, bizim gelmemize çok az kaldı, bana Ayşe fasulye, çalı fasulye ve de barbunya hazırlar mısın lütfen?” O konuşmadan sonra kızım için fasulye ve barbunya arayışına çıktım. Koskoca Amerika’nın tek bir yerinde güzelim Perşembe pazarı fasulyelerine rastlamadım. Barbunyalar ise sadece konserve kutularda sıkışıp kalmış olanlarıydı. Bu yaz Büyükada’da kızım yine Türk yemekleri hasretini doyasıya çıkardı.
Geçen sene kızım ile arkadaşı arasında şöyle bir konuşma geçti:
“Yazın İstanbul’da anneanneme ve büyük anneanneme yemek yaparken çok yardım ediyorum. Büyük anneannemle bezelye, anneannemle de barbunya ayıklıyorum.”
“Bezelye ayıklanmaz ki süpermarkette donmuş buzdolabından alınır,” diye itiraz etti kızımın arkadaşı. Ona bezelyenin nasıl ayıklandığının resimlerini gösterene kadar buna inanmak istemedi.
Az sebze ve meyve çeşnisi yüzünden okul çağındaki çocukların yedikleri de çok kısıtlı bir grup içinde kısılıp kalıyor. Geçen hafta da arkadaşım bana çocuğunun hiç ıspanak yemediğinden yakındı. Bunun üzerine başka bir arkadaşım şu anda çok satış yapan bir kitaptan bahsetti. Bu kitabın özelliği çok yemek seçen çocuklar için hazırlanmış özel ve gizli menüler. Kitabın yazarı, uzun araştırmalardan sonra çocuklar arasında popüler yemeklerin içine bazı sebzeler katıldığı zaman tadının alınmadığını keşfetti. Peynirli makarnanın içine püre yapılmış kabak karıştırmak gibi, ya da browninin içine ıspanak koymak gibi. Arkadaşımdan bunu ilk duyduğum zaman kulaklarıma inanamadım. Çocuklarımın yemek problemi olduğundan değil, sadece merakımı giderebilmek için kütüphaneden o kitabı ısmarladım. Kitabın sayfaları arasında inanmazlık denizi içinde kendimi kaybettim. İçine avokado konmuş çikolatalı puding, karnabahar eklenmiş tavada çırpılmış yumurta, tatlı patates eklenmiş peynirli tost, hatta havuçlu ketçap. Gözlerime inanamadım. Yine merakımı gidermek için buzdolabından ıspanağı çıkarıp haşlamaya başladım. Browni tarifini denemeye karar verdim. Tarifteki her şeyi harfi harfine uyguladıktan sonra browniyi fırına koydum. Mutfağa güzel kokular yayılırken oğlum ve kızım soluğu mutfakta aldılar. Bir parça browni kızıma, bir parça browni oğluma ve bir parça da kendime pay ettikten sonra karşılıklı ilk parçayı köşesinden şöyle bir ısırdık. Hepimizin gözleri büyüdü ve hemen arkasından ağız şapırtı sesleri duyuldu. Gerçekten inanılır gibi değildi, çocuklar içinde ıspanak olduğunu ben söyleyene kadar fark etmediler.
Haydi, anneler kolları sıvamaya, bu akşam yemekte ıspanaklı browni var.
Şimdi arkadaşlarım arasında tartışılan konu, çocuklara gizli gizli yemek mi yedirmeli yoksa önlerine gelen sağlıklı yemekleri de yemeyi öğrenmeliler mi?
browni
100 gr. Çikolata
½ bardak havuç püre
½ bardak ıspanak püre
½ bardak kahverengi şeker
¼ bardak kakao
2 çorba kaşığı
margarin
2 çay kaşığı vanilya
2 büyük yumurta beyazı
¾ bardak un
½ çay kaşığı
kabartma tozu
½ çay kaşığı tuz
1) Fırını 200 dereceye hazırla. Browni tepsisini yağla.
2) Çikolatayı erit.
3) Büyük bir kâsede, çikolata, sebze püresi, şeker, kakao, margarin ve vanilyayı krema kıvamına gelene kadar karıştır.
4) Yumurta beyazlarını çırp. Un, kabartma tozu ve tuzu ekle ve tahta bir kaşıkla karıştır.
5) Karışımı tepsiye dök. 35 ya da 40 dakika fırında pişir. Browniyi kesmeden önce iyice soğuması için bekle.
Yael Safran / New Jersey