'360 Derece'de bu hafta

Keyman, ŞALOM için kaleme aldığı yazıda, bir toplumda siyasal ve kültürel istikrarın sağlanmasında muhalefetin üzerine büyük iş düştüğünü CHP’ye odaklanarak anlatıyor

Prof. Dr. E. Fuat KEYMAN Şalom
13 Ekim 2010 Çarşamba

Bugün Türkiye’de iki gereklilik artık genel bir kabul olarak ortaya çıkıyor. Birincisi, toplumsal kutuplaşmadan farklı olanı ötekileştirmeye, yoksulluk işsizlikten şiddete, ekonomik istikrardan gerçekçi dış politikaya kadar uzana geniş bir alanda yaşadığımız temel sorunlarımızın çözümü için yeni ve demokratik bir anayasaya gereksinimiz var. İkincisi, 2002’den bugüne Türkiye’yi çoğunluk hükümeti olarak yöneten ve genel, yerel, referandum, girdiği tüm seçimleri kazanan AKP hükümetine yapıcı, güçlü muhalefet yapacak, ama aynı zamanda seçim kazanma ve Türkiye’yi yönetme iddiasını inandırıcı bir biçimde taşıyacak bir muhalefete gereksinimiz var.

Böyle bir muhalefetin ortaya çıkma olasılığını, son Anayasa Değişiklik Paketi ile ilgili referandum sürecinde, genelde CHP’de, ama esas olarak ve daha somutta, CHP’nin yeni Başkanı Sn. Kemal Kılıçdaroğlu’nun siyaset yapma anlayışıyla ortaya çıkan değişimle yaşadık. Sn. Kılıçdaroğlu, ‘toplumla kucaklaşma’ iddiası altında, uzun zamandan sonra, Türkiye’nin farklı yerlerine gitti, büyük sayıda il ve ilçede mitingler, toplantılar düzenledi ve aktif bir siyaset izledi. Sonuç da, belki istediğini elde edemedi ama CHP’nin oylarında ufak da olsa bir yükselme yarattı, toplumun farklı kesimleriyle konuşabilen bir CHP imajını ortaya çıkarttı ve yaptığı çıkışlarla da, yapıcı muhalefet ve temel sorunlara çözüm bulma ilişkisini CHP bağlamında yeniden-kurma sürecini başlattı. Bu aktif ve çalışkan muhalefet, belki sadece Sn. Kılıçdaroğlu’nun ismi ve kişiliğinde odaklandı, ama bu sürecin CHP’nin geneline yayılabileceği olasılığı da ortaya çıkmış oldu. Bugün, toplum CHP’ye ‘bu parti değişebilir’ umudunun gerçekçi bir umut olabileceği düşüncesiyle yaklaşıyor; CHP’nin iç yönetiminin başkanına uyum sağlamasını istiyor ve CHP’den seçim kazanacak ve Türkiye’yi yönetme iddiasında olacak bir parti olmasını istiyor.

CHP’nin, sadece siyasi bir parti değil, Cumhuriyet modernleşmesinin uzun süre taşıyıcı aktörü olduğunu, laik orta sınıfların siyasi temsilcisi olduğu ve devlet-merkezci siyasi modernleşmesin bir sesi olduğu gerçeğini unutmasak, CHP’nin aktif ve yapıcı bir muhalefet yapması ve seçim kazanma iddiasını taşıması, sadece belli bir sınıf, bir toplumsal katman, bir zihniyet temelinde değil; aksine Türkiye’nin iyi ve adaletli yönetimi, istikrarı ve güvenliği için de çok önemli bir gelişmedir. Bu gerçek temelinde, CHP’nin son dönemde yaşamaya başladığı değişimin başarılı olması, Türkiye geneli için, Türkiye’de yaşayan farklı kimliklerin kendilerini ve geleceklerini güvende hissetmeleri için ve ötekileştirme yerine, birlikte yaşama kültürünün Türkiye’de güçlenmesi için gerekli bir koşul. Türkiye’de farklı olanların kendilerini bu ülkenin eşit vatandaşları olarak hissetmeleri için, CHP’deki değişim önemli bir umut yaratıyor. CHPde bu gerçeği anlamalı ve bu gerçek temelinde kendisini dönüştürmeli, bu gerçek temelinde toplumsal sorunlardan konuşmalı ve siyaset yapmalıdır.

MUHALEFETİN ÖNEMİ

Modern toplumlarda siyasal alanda muhalefet üzerine yapılan çalışmalara baktığımız zaman, muhalefetin ‘iyi ve demokratik toplum yönetimi’ için dört önemli katkısı olduğunu görüyoruz. Birincisi ve en genelde, muhalefetin varlığı ve etkinliği tek parti yönetimlerine karşı çoğulcu demokrasinin güçlenmesini sağlıyor. Parlamenter demokrasi içinde tek parti iktidarı olduğu durumda, muhalefetin zayıflığı tek partinin giderek güçlenmesine, hatta tek parti iktidarından tek parti diktasına geçiş olasılığını yarıyor. İkincisi, etkin muhalefet, özellikle tek parti iktidarının olduğu dönemlerde, tek partinin elindeki gücü kendi çıkarları için değil, istikrarlı ve iyi toplum yönetimi için kullanmasının en önemli etmenlerinden biridir. Tek parti iktidarı istikrar ve iyi yönetim için önemliyken, aynı zamanda ciddi bir ikilemle de karşı karıya. Bu da, iktidar partisin elindeki siyasal gücü ne şekilde kullanacağı ile ilgili bir ikilem; muhalefetin zayıf olduğu ortamlarda iktidar partisi elindeki siyasal gücü iyi toplum yönetimi ve toplumsal yarar için değil, kendi çıkarları ve kendi ideolojisini güçlendirmek için kullanabilir. Bu nedenle, etkin muhalefet iktidar partisinin siyasal gücü iyi toplum yönetimi için kullanmaya yönlenmesinde ya da zorlanmasında çok önemli bir rol oynuyor. Üçüncü olarak, sadece güçlü iktidar değil, aynı zamanda etkin muhalefet de, bir toplumda siyasal ve kültürel istikrarın sağlanmasının ön-koşuludur. Etkin muhalefet farklı toplumsal katmanlardan ve aktörlerden gelen (katılım, örgütlenme, tanınma, kültürel kimlik hakları, v.b.) siyasal ve kültürel taleplerin, hem demokratik bir platformda tartışılmasını, hem de siyasal alana taşınmasında önemli bir rol oynayarak, farklı düşünceler arası ilişkide çatışma olasılığını düşürür. Dördüncü olarak, muhalefetin etkin olması ekonomik istikrarın ve kalkınmanın sağlanmasına önemli bir katkıda bulunmaktadır. Bu nedenle, etkin muhalefet ekonomik istikrar ve kalkınma için de önemli bir siyasal etmendir.

Bu anlamda, muhalefet olgusunu tartışırken, bu olgunun demokratik ve iyi toplum yönetimi içinde üstlendiği yukarıda sıraladığım farklı işlevlerini hesaba katmamız, dolayısıyla da muhalefetin çok-işlevli ve karmaşık yapısını tanımamız gerektiğini düşünüyorum.

FARK, BİLGİ, NASIL

Eğer bu saptamalar doğruysa, o zaman, muhalefetin güçlü olması için nasıl bir siyaset tarzı izlemesi gerekiyor? 2 Ekim 2010 günü, İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin davetiyle İstanbul’a gelen eski ABD Cumhurbaşkanı Bill Clinton’ı dinleme fırsatına sahip oldum. Clinton’u dinlerken, bu soruya yanıtın önemli bir ip uçunu da aldım. Konuşmasında, Clinton’ın temel sorunlarımıza çözüm ararken kullanılması gereken yöntem ile ilgili çok önemli bir tavsiyede bulundu. Clinton, hangi soruna yaklaşırsak yaklaşalım, ama aynı zamanda da, toplumsal yaşamı anlama ve yönetme sürecinde, başarılı olmak için, üç-boyutlu bir yöntem izlememiz gerektiğini önerdi: “Farklı olanla ilişkiye girmek”, “Bilgi-temelli bir çerçeveye sahip olmak” ve “Nasıl sorusuna odaklanmak”.

Aynı kimliğe, düşünceye, ideolojiye sahip insanlarla ilişkide olmak kolay, ama ufkumuzu daraltan/sınırlayan bir tercih de. Buna karşın, bizden farklı olan kimliklere, düşüncelere, ideolojilere sahip insanlarla ilişkiye girmek, onları anlamaya çalışmak, onlardan öğrenmek, zor ama dünyaya bakış ufkumuzu genişleten bir tercihtir. Zoru ama bizi faydalı ve tutarlı çözüme götürecek tercihi benimsemeliyiz. Bu tercihin başarılın olması için, hangi sorunla uğraşıyorsak, o soruna bilgi-temelli bir çerçeve içinden yaklaşmalıyız; sorun üzerine çalışmalı, bilgi sahibi olmalı ve bizi yöneltilen sorulara yanıt verme kapasitesine sahip olmalıyız. Ve “Nasıl bir yol izlemeliyiz ki, çözümde başarılı olabiliriz” sorusuna odaklanmalıyız.

Temel sorunlarımıza çözüm geciktikçe, yanlış yöntemler uygulandıkça ve çözümü engelleyecek baştan kategorik “hayır”lar kullanıldıkça, sorunlarımız derinleşerek çözümsüzlük sarmalına itiliyorlar. Bu nedenle de, “Nasıl bir yöntem izlemeliyiz ki, çözüme yaklaşabilelim?” sorusu üzerinde düşünmeli, çalışmalı ve tartışmalıyız. Sorunlarımıza gözlerimizi kapatmak yerine, “sorunlarımızı nasıl çözeriz?” sorusunu sormalı; sorunlarımızı, mutlak doğruların olduğu bir çerçeveye hapsetmek yerine, anlama ve eleştirel çözümleme sürecine sokmalıyız. Dolayısıyla, “Nasıl?” sorusunu, yöntemimizin ana eksenine oturtmalıyız.

Bugün, CHP’de tam bunu yapmalı. Türkiye’nin temel sorunlarına yaklaşırken, bu yöntemle hareket etmeli, kendisini bu şekilde topluma sunmalı. Bu yapılmadığı sürece, bugün gibi, güçlü ve inandırıcı değil, ikircikli, retoriksel bir CHP algısı artıyor. Bu ne CHP için, ne de Türkiye için iyi bir şey.

Prof. Dr. E. Fuat KEYMAN kimdir? 

Koç Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekan Yardımcısı olan Prof. Dr. Fuat Keyman, üniversitenin Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi olmasının yanı sıra, Küreselleşme ve Demokratikleşme Araştırma Merkezi’nin (GLODEM) direktörü ve Ekonomi ve Dış Politika Araştırma Merkezi (EDAM) kurucu yönetim kurulu üyesi. Demokratikleşme, küreselleşme, uluslararası ilişkiler, sivil toplum ve Türkiye’de devlet-toplum ilişkileri gibi konularda uzmanlaşmış olan Prof. Keyman’ın Türkiye’de ve yurtdışında yayımlanmış çok sayıda kitap ve makale çalışması bulunuyor. Keyman’ın Radikal 2’de her hafta makaleleri de yayınlanıyor.