İstanbul’da tiyatro mevsimi Eylül’de başlar/ Dot’ta Punk Rock

İstanbul tiyatroları oyunlarını genellikle Ekim başında sahnelemeye başlarlar ama kentin belki de en önemli tiyatrosu DOT (olmayan) perdelerini açtı bile; ‘Malafa’ ve ‘Punk Rock’.

6 Ekim 2010 Çarşamba

Şu DOT fenomenini bir anımsasak mı?

Yıl 2005, Ankara kökenli tiyatrocu Murat Daltaban, eşi Özlem Daltaban ve Süha Bilal Beyoğlu’nda, Mısır Apartmanı’nın dördüncü katında DOT isimli bir tiyatro kurarlar. Daha ilk oyunları ‘Fozen/Donmuş’ ile farklı ve aykırı anlayışta bir tiyatro yapacakları belli olur. Öyle ya, İngiltere’de doğan In-Yer-Face akımının bir örneği olan oyun, pedofil bir seri katil, katilin tecavüz edip öldürdüğü bir kızın annesi ve katil psikolojisi üzerine çalışan bir psikiyatrisin kesişen öyküsünü anlatmaktadır.

İn-yer-face theatre, (in your face, suratına tiyatro ya da yüze vurumcu tiyatro) sitesinde bu akım şöyle anlatılıyor:

‘In-yer face’ tiyatrosu seyirciyi boğazından yakalayan ve mesajını iletene kadar sallayan bir akım. Bu akımda agresif ve provokatif oyunlar, umursamama veya kayıtsız kalma lüksünü elinizden alıyor.

Sahne kavramının yok edildiği bir mekânda, oyuncularla aynı odada, neredeyse diz dize oturan izleyici artık olayın seyircisi değil, hissedenidir. Ve çoğunlukla küfürlü bir metinle aktarılan o rahatsız edici cinsellik, o duygusal ve bedensel şiddet, uyuşturucu, cinayet, artık seyredilemez, gerçekten yaşanır.

Beş yıl boyunca DOT, sahnelediği bütün o aykırı oyunlarla izleyicisini bir tokat yemişçesine tüm bedenine, kalbine, bağırsaklarına dek sallayıp, tiyatrodan çıktıktan günlerce sonra bile huzursuz etmeye devam etti. İstanbul seyircisi, yüzüne tutulan ve bilincinin ya da bilinçaltının bütün çarpıklıklarını gösteren bu aynadan kaçmadı, aksine DOT’u sahiplendi ve kendi çirkinlikleriyle sapkınca büyülenmişçesine, oyunlarını defalarca seyretti.

Bu arada, Murat Daltaban yönetmenliğinin ve oyunculuğunun yanında bir o kadar da olağanüstü bir hoca olduğunu göstererek, inanılmaz bir genç oyuncu kadrosu yetiştirdi. İşte bu kadrodan bir oyuncu, Rıza Kocaoğlu, geçen tiyatro mevsimin sonlarına doğru ilk kez yönetmen koltuğuna oturdu. 1979 doğumlu, sinema meraklılarının ‘Bana Şans Dile’ filminin başkişisi olarak anımsayacakları, DOT’un ‘Kürklü Merkür’, ‘Vur/Yağmala/Yeniden’ ve ‘Malafa’ projelerinden de tanıdığımız bu genç ve yetenekli oyuncu, ilk profesyonel yönetmenlik serüvenine DOTMarsta ‘Punk Rock’ ile başladı.

Kocaoğlu büyük bir alçakgönüllülükle “Ben yönetmenim diyecek konumda hissetmiyorum kendimi. Burada birimizin artık elini uzatması, Murat Abi’ye (Daltaban) yardım etmesi gerekiyordu. Biz bir grubuz ve Dot bizim için çok önemli, buradaki işleri sadece Özlem Daltaban ve Murat Daltaban’a bırakamayız,” diyor ama ‘Punk Rock’ son derece sağlam ve profesyonel bir çalışma. Hele yıllardır rastlanmadık düzeydeki o müthiş topluluk oyunu değme usta yönetmeni bile çatlatacak düzeyde.

‘Punk Rock’ bu dönemde de 25 Eylül’den beri Perşembe, Cuma, Cumartesi ve Pazar günleri DOTMarsta izlenebiliyor. “DOTMarsta nedir?”diye sorarsanız, bu yıl hem Film Ekimi’ne hem de büyük bir olasılıkla Uluslararası İstanbul Film Festivali’ne ev sahipliği yapacak olan Maçka Gmall’de geçen yıl gerçekleştirilmeye başlayan bir tiyatro etkinliği. Gmall’e girer girmez, girişin hemen sağında kalan ölü mekân, DOT’un tiyatro anlayışına uygun bir salona dönüştürülmüş.

Oyunun tanıtım broşürüne bir göz atalım

‘Punk Rock’ Stockport İngiltere’de bölgenin zengin ailelerinin çocuklarının gittiği bir özel okulda geçer. Sahnede yedi genç öğrenci vardır. Hep başarılı olan ve yüksek notlar alan bu öğrencilerin en büyük kaygıları, kendi aralarındaki hiyerarşik düzende yerlerini bulmaktır. Aşk, sıkıntı, sınav stresi ve kimlik arayışı konularında sürekli birbirleriyle çekişirler ve tansiyon yükselir.

‘Punk Rock’ şiddetin sınıf ayrımı olmadan her yerde görülen bir olgu olduğunu, gençlerin hayatlarındaki boşluğu, aile ve kariyer kavramlarıyla yaşadıkları sıkıntıyı anlatır. Yaşamın zorlukları karşısında gençlerin ellerinden geleni yapıp başarılı olmalarına rağmen, bunun onlara yetmediğine ve yetmediği noktada şiddetin farklı yoğunluklarda onları ele geçirebildiğine dikkat çeker.

Yukarıdaki, tanıtım yazısı sahnede izlenen o müthiş fırtınayı hiç mi hiç aksettirmiyor. Bir kere okul, gençlerin belki de bilinçaltı sıkışmışlıklarının ve bunalmışlıklarının simgesiymişçesine bir kafes, bir hapishane olarak tasarlanmış. Kızlı erkekli yedi genç, kimi zaman bu kafesin içinde konuşuyor, tartışıyor, kimi zaman da kafesin parmaklıklarını kırarcasına sarsarak, olanca güçleriyle, kulak zarlarımızı patlatırcasına ve de sanki tüm sıkıntılarını, kaygılarını, umut ve umutsuzluklarını haykırarak Punk Rock söylüyorlar…

 “Sen ölen kaç kişi tanıyorsun?” diye soruyor, gençlerin biri. Bu, ergenlik dönemindeki çocukların ağzından duyulabilecek bir soru değildir belki de... Onların etrafındaki insanlar ölmek için çok genç ve ölüm şu an için onlara çok yabancıdır. Yine de bu, onların şiddetle ve ölümle ne kadar burun buruna oldukları gerçeğini değiştirmiyor...

Bu yıl bir lisede kulüp faaliyeti olarak birkaç kısa film atölyesi yönetiyorum. Hem eğitmenler hem de öğrenciler eğlenerek, çok ama çok keyif alarak çalışıyoruz. Amaaaa… Öğrenciler arasında çıkan en ufak tartışmada, açığa çıkmasa da, bilinç katmanlarının altındaki uyuklayan o şiddet hemen varlığını belli ediyor. ‘Punk Rock’ın en büyük başarısı da burada. O “latent” şiddetin yarattığı tedirginlik duygusu, oyunun her anında kendini hissettiriyor ve William finale doğru “yapabildiğim için yaptım” dediğinde sözleri izleyicinin boğazında düğümleniveriyor. Bunda yazar Simon Stephens’ın dört dörtlük metni kadar, oyunun ruhunu kavrayarak sahneleyen Rıza Kocaoğlu’nun ve inanılmaz bir tempoyla olağanüstü bir oyun çıkaran o gencecik oyuncuların katkısı çok büyük. En yaşlısı 22 yaşında olan bu yedi gencin adını yazmak artık farz oldu: Bu isimler geleceğin önemli oyuncuları olarak karşımıza çıkacak: Hakan Kurtaş, Tuğçe Altuğ, Gonca Vuslateri, Kaan Turgut, Emre Yetim, Gözde Kocaoğlu ve Mehmetcan Mincinozlu. ‘Nefes’ filminden anımsayacağınız Emre Yetim haricinde hepsi ilk kez profesyonel bir çalışmada yer alıyor.

Sakın Punk’lı Rock’lı bir oyunda ne işim var demeyin. Yönetmeni de“Bu bir gençlik oyunu değil, aksine çok ciddi bir yetişkin oyunu” diyor!

Sakın, ama sakın kaçırmayın! Kesinlikle yılın en iyilerinden.

Sizlerden bir ricam var: Oyunu izler ve de beğenirseniz (ki beğeneceğinizden eminim) çıkışta benim yaptığımı yapın. Biraz bekleyin, genç oyuncular beş on dakika sonra sizin çıkmış olduğunuz kapıdan çıkacaklar. Nasıl heyecanlandığınızı, oyundan ne kadar memnun kaldığınızı, her birini ne kadar çok beğendiğinizi hiç çekinmeden söyleyin onlara. Öyle mutlu oluyorlar ki…

Hepinize iyi seyirler.