Kavunu ve kadını anlamak zordur

- Kavram
6 Ekim 2010 Çarşamba

Bundan birkaç ay önce, bir cumartesi günü annem, en yakın kız arkadaşlarını eve topladı. Aralarından Şila, kocası Moiz’in ona yeterince vakit ayırmadığından şikâyet ediyordu. Geceleri ayrı odada ayrı diziler izleyip, bütün geceyi metresi olan bilgisayarının önünde geçiriyormuş Moiz! Sara ise 30 yıllık kocasından ayrılmak istiyordu. Çocukları teker teker evlenince kocası onu mutlu etmek için artık hiçbir çaba göstermiyormuş, romantik değilmiş, dışarı çıkıp gezmeyi sevmiyormuş, arkadaşlarıyla buluştuklarında yalnızca futbol ve borsadan bahsediyormuş, en kötüsü ise kilolarıyla cazibesini kaybetmiş olmasıymış. Düşünmeye başladım peki Sara, eskisi kadar bakımlı olmadığını ve iki çocuktan sonra yirmi kilo aldığını unutmuyor muydu? Amy ise kocasının çocuklarla ve ev konusunda yeterince sorumluluk almamasından yakınıyordu ve ayrica Robert’in ona yeterince değer vermediğine inanıyordu.

Annemin arkadaşlarının hepsi aynı ortak noktada buluşmuşlardı. Erkekler onları anlamıyor ve beklentilerini yerine getiremiyorlardı! Nerdeydi o siyah beyaz filmlerdeki şapkalı beyler… Hani her konuda kadınlara yardımcı olan… Centilmen gibi adamlar… Hani erkek gibi erkek olanlar… Hepsi, önceki kuşağın daha iyi olduğunda karar kılmışlardı. Aslında, hepsi babaları gibi bir erkek hayal etmişlerdi. Peki babaları iyi bir baba iken iyi bir eş olmuşlar mıydı! Aile yaşantılarında anneleri olumsuzlukları yansıtmış mıydı? Yoksa susmuş muydu?

Ertesi gün, babaannemin yaşıtlarıyla bu konuyu konuşmak için pazar akşamki fiksine gittim. Onların da düşündüklerini öğrenmek için can atıyordum. Hep beraber salonda oturuyorduk.

“Size bir şey sormak istiyorum, eşiniz ile neden evlendiniz? Nasıl anlaşırdınız? Neler yapardınız, size nasıl davranırdı?”diye sordum.

Madame Megi, “Canım, ni Pesah sin tomar ni ija sin kazar” (Pesah’sız olmaz, evlenmeyen kız da).

Madame Suzy, “Bizim o zamanlar, ailelerimiz erkek çocuk isterlerdi. Tienes ijas, tienes ansyas (Kızın varsa derdin var). Ailelerimiz dota vermek zorunda kalırdı. İstersen erkek çocuğu hep ailelerimizin için gözbebeğiydi, onlar dukado viejo’ydu” (Altın değerinde).

Madame Dina, “Erkek çocuk hep daha makbuldü ailelerin gözünde, erkek bir nevi ailenin kıymetlisiydi. La ija nase para parir, el ijo para resivir” (Kız çocuğu dünyaya doğurmak için, erkek çocuk ise almak için gelir).

Madame Rita, “Hatırlıyorum babam bana dota yo ati vadar, la felisidad va te a buşkar demişti” (Ben sana dotayı vereceğim, sen de mutluluğu bulacaksın).

Madame Megi, “Ne yazık ki herkes sevdiğiyle evlenemezdi Rita’cığım, dotayı uygun bulmayan damat babaları olurdu. Keşke tenia el mazal de la feya!” (Keşke çirkinin şansı olsaydı bende).

Madame Suzy, “Annem hep derdi ki, kualo es kazar? Filar, parir i yorar” (Evlenmek nedir? Gitmek, doğurmak ve ağlamak).

Madame Rita, “Evet, evet, parir, anne olmak çok önemliydi. Olamayanlar zavallılardı, kocam hep derdi mujer sin kreaturas, es un arbol sin frutas” (Çocuksuz kadın, meyvesiz ağaç gibidir).

Madame Dina, “Biz sizin gibi özgür değildik, çalışamazdık, evden fazla çıkamazdık. La mujer en kaza el ombre en el çarşi. (Kadının yeri evdir, erkeğin ise çarşıdır). Üstelik güzel olunca, işler daha zor olurdu, erkekler o zaman onlarsız çıkmana bile izin vermezlerdi. El ke tiene mujer ermosa ke la guadre” (Güzel karısı olan evde saklasın).

Madame Rita, “Hatta bir gün babam çok okuma, kocanla mutlu olamazsın demişti. A la mujer savia, el marido la yama hermana(Bilmiş kadına, kocası kardeş).

Madame Megi, “Benim babam bana derdi ki, es muncho mal de tomar mujer savia” (Bilmiş kadın almak beladır).

Madame Suzy, “Şimdiki kadınlar özgür, ister çalışırlar ister ev hanımı olurlar. Bizde böyle mazal (şans) yoktu. Biz kocalarımızdan para istemek zorunda kalırdık. Benim ilk kocam mesela çok cimriydi. O hep, se va komo banker a mi me decha sin un diez” (Kendisi banker gibi gezer, beni beş parasız bırakır).

Madame Dina bana bakarak, “Hanum, tu tienes mazal, bu devirde yaşadığın için. Bizim zamanda bize tek öğretilen şey kabulenmekti. Ken kaza konsiente” (Evlendiğin zaman kabulleneceksin).

Madame Rita, “Annem hep derdi, a tu ijo ambezalo a nadar i a tu ija endetchar” (Oğluna yüzmeyi, kızına acı çekmeyi öğreteceksin).

Eve dönünce, yol boyunca Şila, Sara ve Amy hakkında düşünmeye başladım… Problemleri bir anda ne kadar önemsiz gelmişti… Hâlâ kulağıma dedemin sözleri geliyordu “Eşitlik, özgürlük dediniz, size hepsini tanıdık ama hâlâ sizi memnun edemedik. Oysa biz erkekler güzel yemek yapmanız, tatlı dilli olmanız ve huzur vermeniz dışında ne isteyebiliriz ki? Sizi memnun etmek çok zor, hele anlamak imkânsız! El melon i la mujer malos de konoser” (Kavunu ve kadını anlamak zor).

Şila değişiklik olsun diye, arada sırada kocasının sevdiği filmleri ve dizileri izlerse, kocasını günde on kez aramasa, belki Moiz eşini özler ve paylaşacakları daha çok şey olur. Sara ise bence eşini eleştirmeyi bırakıp, kocasıyla beraber diyet doktoruna gidebilir… Hatta biraz olsun kocasından beklemeden, kendisi romantik ortamlar yaratabilir. Diğer yandan Amy, ailesi dışında meşgaleler bulup kendisine değer vermeye ve kendini sevmeye başladığında eşiyle daha mutlu olacağını düşünüyorum.

Peki siz ne düşünüyorsunuz?