Almanca bir kitaba ilgi duydum bu hafta: ‘Jude sein in der Türkei’
Ben Almanca bilmiyorum ama çocukluğumdan beri fikir ve önerileriyle yanımda olan yol gösterenim Almanca biliyor.
Dün ona gittim, kafamda çözümlenmeyi bekleyen binlerce soru..
İçeri girdim, gözlerini okuduğu kitaptan ayırmadan ‘merhaba’ dedi...
Şaşırdım... Hep gülümser ‘nasılsın’ derdi oysa...
Oturdum, beklemeye başladım koltukta...
Dakikalar geçtikçe onun ilgisini bu kadar çeken kitabın ne olduğu benim ilgimi çekmeye başladı. Kitabın kapağındaki yazı Türkçe değildi, İngilizce değildi, Fransızca değildi...
Almancaydı.
Almanca bilmiyordum. Onun kendini böylesine kaptırdığı kitabı ben okuyamayacaktım!
Sorduğumda ‘Türkçesini okumuştum aslında bu kitabın ama şimdi Almancasının önsözünü okudum’ dedi.
İçim rahatladı, hemen Türkçesini almalıydım.
Aynı gün kitap elimdeydi.
‘Anlatmasam Olmazdı: Geniş Toplumda Yahudi Olmak’
Türkiye Musevi Cemaati’nin Onursal Başkanı Bensiyon Pinto’nun 2003’te yayınlanan, Tülay Gürler tarafından kaleme alınmış anı kitabı...
Bensiyon Pinto ve Tülay Gürler tarafından imzalanmıştı üstelik!
Bensiyon Pinto’nun ‘iki nokta’yla başlayan ve ‘tırnak işareti’yle sonlanan tanıklığı beni okurken çok etkiledi.
Herşeyin yolunda gittiği zamanlar, zorluklarla karşılaşılan zamanlar, önündeki engellerin dayanılmaz bir hal aldığı ama onun hiç bir zaman yılmadığı zamanlar...
Bensiyon Pinto...
‘Lider, başkan, Türk Yahudisi, Bensiyon Pinto’
1936 yılında İstanbul’da dünyaya gelmiş. ‘Hangi bayram(ın) Morislerin, hangisi(nin) Yorgoların, hangisi(nin) Mustafaların ayırt (edilmediği), bazı bayramlar(ın) boyalı yumurtalarla, bazıları(nın) içi şekerli mendillerle, bazıları(nın) hamursuzla’ geçtiği günlerde büyümüş. Bir futbol antremanında antrenörün herkesin önünde ona ‘Yahudi’ diye hitap etmesiyle çok sevdiği ülkesine küstürülmüş, hayalleri yıkılmış. Kısa sürede kendini toparlamış, küskünlüklerini bir kenara bırakmış, terazinin iki kefesi olduğunun farkına varmış ve artıların eksilerden daha çok olduğuna karar vererek cemaatine lider olmuş...
‘Anlatmasam Olmazdı’ şimdi Almancaya çevrildi...
Çok yakında Richard Wittmann’ın çevirisiyle, Elif Şafak, Orhan Pamuk, Murathan Mungan, Ahmet Hamdi Tanpınar, Yaşar Kemal, Halide Edip Adıvar’ın kitaplarının Almanca çevirilerinin yanında, Almanya’daki kitapevlerinde raflardaki yerini alacak...
Kitabı Almancaya çeviren Richard Wittmann’ın önsözünden alıntılar vermek gerekiyor kanımca Bensiyon Pinto ve kendi deyimiyle ‘ortağı’ Tülay Gürler’in kitabının çevirisinin yapılmış olmasının önemini tam anlamak için...
‘Uzun yıllar Türkiye Yahudi cematinin temsilciliğini/başkanlığını yapmış önemli kişi Bensiyon Pinto’nun tanıklığının almancaya çevrilmesiyle araştırmlara bir kaynakça yaratılmış oldu.(...) Bensiyon Pinto’nun tanıklığı aynı Şevket Süreyya Aydemir’in ‘Suyu Arayan Adam’ı gibi büyük bir başarıyla 2008’deki ilk basımından sonra 20 ay içinde 8.baskıya ulaşmıştır.(...)
Türkçe anı edebiyatı antolojileri ve üniversite seminerleri incelencek olursa gayrimüslimlerin pek anı kitabı kaleme almadıkları gözlenir. Bunun sebebi acaba dil hakimiyeti konusunda tereddütler olabilir mi? Ermeni ve Rum Türk vatandaşları gerçi tanıklıklarını yazıya dökmüş ancak bunu Türkçe dilinde değil kendi konuştukları azınlık dillerinde yapmışlardır. Aynı şekilde Yahudiler de Ladino ve Fransızca dillerinde tanıklıklarını dile getirmişlerdir.(...) Ancak Yahudilerin Türkçe dilinde kaleme aldıkları birçok anı kitabı da vardır.(...) Eli Şaul’un kendi özel hayatını kaleme aldığı, ‘Balat’tan Batyam’a’, Vitali Hakko’nun ‘Hayatım, Vakko’, Bernar Nahum’un ‘Koç’ta 44 Yılım’ bunlara birkaç örnektir.
Bensiyon Pinto’nun anıları ise bunlardan farklı bir konumdadır. Müslüman olmayan bir cemaat temsilcisinin tanıklığı Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihinde bir ilktir. Pinto’nun tanıklığı Türkiye’nin yakın tarihine ve bugüne çok çeşitli bakış açılarından zengin bir kaynakça oluşturacaktır. Bu tanıklıkta Pinto bir yandan kendini özel yaşantısında anlatırken diğer yandan da Yahudi cemaatinin bir resmi temsilcisinin bakış açısından Yahudi cemaatinin ve kendinin nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan Türkiye’de, devlet ve devlet temsilcileri karşısındaki yerini anlamasını dile getiriyor.
Pinto, kendini evinde hissettiği ülkeden gurur duyan bir kişi olarak karşımıza çıkıyor. Gururunun kaynağı ise ülkesinin problemlerini anlamış olması. Bu konuda da hiç bir şeyi gizlemiyor. Yahudilerin ve başka azınlıkların çoğunun karşılaştığı, ayırımcılık olarak adlandırılabilecek problemleri, 1934 yılındaki Trakya olaylarını, Varlık vergisini, Aşkaleyi, 1955 olaylarını, terör saldırılarını, ayırımcılığı ve antisemitizmi anlatıyor. Pinto’nun tanıklığı bu açıdan da farklı bir konumda algılanmalı, zira ilk kez tüm bu olaylar ve problemler tek bir tanıklıkta dile geliyor.(...)
Pinto kendini melankoliye kaptıran biri değil, tam aksine bu problemleri ve olayları terazinin bir kefesine koyarken, Türklerden gördüğü insanlığı da terazinin diğer kefesine koyarak onlarla cömertçe yaşadığı birlikteliği dile getiriyor. İkinci kefenin daha ağır gelmesi onun ve Yahudi cemaatinin yaşamında Türkiye’yi yaşanılası-sevilesi bir ülke haline getiriyor.(...) Pinto’nun çocukluk yıllarının ayrıntılı anlatımı otuzlu yılların İstanbul’undaki gündelik yaşama ışık tutuyor.(...)
Pinto’nun bir cemaat temsilcisi olarak adanmış yaşamı da eserin başka bir odak noktasını oluşturuyor.(...) Yahudi cemaatinin bugüne kadar pek bilinmeyen cemaat organizasyonu ve işleyişi böylece gün ışığına çıkıyor. Vakıflar, cemaati temsil etme gibi çok da irdelenmemiş sorular Pinto tarafından açıklıkla cevaplanıyor.
Bensiyon Pinto’nun tanıklığını kendi değil de bir ‘nehir söyleşi’olarak Tülay Gürler’in kaleme alması ve bölümlendirmesi ise kitabın başka bir özelliği.
Türkiye’de bugün tüm azınlık cemaatleri arasında sadece Yahudi cemaatinin - de iure değilse de de facto olarak- devlet tarafından tanınan, cemaatin din dışı işleriyle uğraşan bir cemaat başkanı var. Cemaatin bugünkü onursal başkanı Bensiyon Pinto’ya cemaat içinde ve dışında duyulan coşkulu takdir onun anılarına her lider konumundaki kişiye bir küçük ders kitabı olma özelliğini de yüklüyor.’
Tebrikler Pinto ve Gürler...
Roslyn SAFTEKİN