Her cuma Şabat mucizesi

Kavram
27 Ocak 2011 Perşembe

İki yumurta, üç bardak un, bir bardak yağ… Her Cuma tekrar ve tekrar. İki yumurta, üç bardak un, bir bardak yağ… “Anneee, sana yardım edebilir miyiz?” diyerek çocuklar yanıma geliyor. Hala ekmeği yapmak ben ve çocuklar için gerçekten çok zevkli. Beraber geçirdiğimiz zamanın değeri yıllar sonra hâlâ akıllarda kalacak derecede kıymetli. İki küçük el hala ekmeğinin hamurunu yoğururken gelecekte bu evi dolduracak yeni nesilleri düşünmeden edemiyorum.

Bizim ev her bayramda ve her Şabat’ta insanla dolup taşar. Bütün aile bu anı sabırsızlıkla bekleriz. Hafta arası çocukların değişik aktivitelere koşuşturmasından, işe gidip gelmekten maalesef evde her zaman gerektiği kadar düzenli yemek pişemez. Ama Şabat’a hazırlanma zamanı geldi mi bütün faaliyetler durur, evde sadece o hazırlıkla ilgilenilir. Çocuklar da o an bana yardım etmiyorlarsa kendi kendilerine oynarlar. Sanki onlar bile bu özel anın büyüsüne kapılmış gibi benimle birlik olurlar. O andan itibaren evin içindeki tüm anlaşmazlıklar biter, artık kimse televizyon seyredebilir miyim diye sormaz ya da birbirini kızdıracak hareketlerde bulunmaz. Bunu ben özel olarak böyle ayarladığımı ya da bu şekilde olsun diye özel bir çaba harcadığımı zannetmiyorum. Şabat’ın büyüsüyle gelen bir mucize bu sanki.

Her Cuma akşamı bizden başka, eşimin annesi ve babası bizimle Şabat’ı kutlamaya gelirler. Onların gelmediği zamanlarda yoklukları göze çarpar. Bizim Şabat akşamlarımızın artık vazgeçilmez ve izi silinemez birer parçası oldular bile. Eskiden Balat’ta ya da Kuledibi’nde oturan aileler, on kişi küçücük bir eve sığışırlardı.   Günümüzde çekirdek aile durumunda yaşasak bile büyükanne, büyükbabaların önemi bir aile hayatı için çok önemli ve Şabat sofrasındaki yerleri çok değerli.

Başka zamanlarda arkadaşlar veya diğer aile fertleri de bize katılır. Annemin de dediği gibi, bazen sokaktan başka insanlar da toplarız. Bilmediğimiz kişiler değil tabi ki. Eşim okuldan bir öğretmen arkadaşıyla sohbet ederken, “Bu akşam ne yapıyorsunuz?” diye sorar ve akşamki Şabat sofrasına iki, üç ya da dört tabak daha eklenir ve hazırlanan yemeklerin miktarı artırılır. Yemek odasındaki masa gelen insan sayısına göre açılır, belki bir kanat, belki iki kanat daha eklenir. Dört kanat eklendiği zaman küçücük evimizde masa salonun tam ortasına kadar uzanır. İskemleler de eklenince yemek odası günlük havasından çıkıp yavaş yavaş canlanmaya başlar sanki.

Akşam saati yaklaştıkça mutfakta pişen yemeklerden yayılan sıcaklık hepimizi içine almaya başlar, fırından yayılan kokular evi sarar. Öğleden sonra saat dörtte akşamki yemek hâlâ hazır değilse annem benim yerime telaşa girer. Kıtalararası. Eskiden İstanbul’da misafir ağırlamak için birkaç gün öncesinden yemek yapılmaya başlanırdı. Günümüzde her şey çok hızlı ilerlediği için, eskiden mutfaktan çıkmayan kadınlar da artık çalışanlar kervanına katıldıkları için yemek yapmak da misafirler gelmeden iki üç saat öncesine kalır. O zamanlardan bugüne yapılan yemeklerin çeşidi de çok değişikliklere uğradı.

Saatin kaç olduğunu farkına varana kadar kapı zili çalıp insanlar içeri doluşur; yemekler yenir, kahkahalar kulakları çınlatır, sohbetler odayı kaplar. Çaylar demlenip tatlılar da yendikten sonra yorgun yüzler ve esneyen ağızlar yavaş yavaş evlerine dönerler.

Geçen gün kızımın arkadaşı, “Şabat için sizin eve gelmeyi çok seviyorum,” demiş. Kızım neden diye sorunca o da, “Sizin evde yemek yemek çok zevkli,” diye cevap vermiş. Kayınpederim de yemek bittikten sonra, artık bir gelenekmiş gibi, pantolonunun kemerini açıp arkaya yaslanır ve “Yine gereğinden fazla yemek yedik,” diye yakınır. Eşim de, “bugün Şabat” diyerek onu tabakta kalan son patatesi alması için ikna eder.

Bizim şehirdeki cemaatin okulunda, öğretmenler kafa yorup, çocuklar Şabat gibi özel bir günü evde aileleriyle nasıl paylaşabilirler diye düşünmeye başladık. Her hafta sınıftaki öğrencilerden biri Şabat çocuğu olarak seçilir ve o Şabat, okula ailesini getirme özelliğine sahip olur. Gelen aile, bizimle beraber Şabat dualarını söyler, hala ekmeği yiyip, kiduş şarabı içer ve çocuğun evde seçtiği bir kitabı okuyarak bu güne katkıda bulunurlar. Biz öğretmenler bu özel anın sınıfta bu kadarıyla kalmasını istemedik. Şabat’ı evlere götürebilecek bir temsilci aramaya başladık ve bir oyuncak ‘Şabat ayısında’ karar kıldık. Bu ayı her Şabat eline çantasını alıp o günün Şabat çocuğuyla eve gitmeye başlasın istedik. Çantasının içine de tabi ki kipasını, Şabat mumlarını, Şabat dualarını ve şarkılarını, bir Şabat masal kitabı ve bir kiduş bardağı koyduk ve tabi ki gerçek bir hala ekmeği koymayı da ihmal etmedik. Bir de Şabat ayısının günlüğünü ekledik, böylece aileler Şabat’ı nasıl geçirdiklerini anlatabilsinler ve bir iki resim de ekleyebilsinler istedik. Pazartesi olup da, Şabat ayısının bize getirdiği günlüğünde onun ailelerle beraber Şabat’ı geçirmesinin gerçekten çok özel olduğuna şahit olduk.

İki sene öncesine kadar kendisini hiç görmediğim ama adını çok duyduğum ikinci kuzenimi ilk olarak bizim evde Şabat yemeğinde tanıdım. Şabat, aileyi, uzun zamandır görüşmemiş dostları, ya da akrabaları bir araya getiren bir mucizedir.

Ben ve eşim, saçlarımız ağarıp torunlarımızla ve belki anneannem gibi şanslı olup, torun çocuklarımızla aynı Şabat masasını daha çok uzun bir süre paylaşabilmeyi ümit ediyorum. Bu mucizeyi her ailenin yaşamasını diliyoruz.

Şabat Şalom!

HALA EKMEĞİ TARİFİ

 2,5 bardak un

 2 paket maya

 1 bardak ılık su

 ½ bardak şeker

 1/3 bardak yağ

 2 yumurta

 2 çay kaşığı tuz (istenirse)

1) Un bir kaseye dökülür, ortası açılır ve maya eklenir. ½ bardak su eklenıp karıştırılır. Karışım iki dakika bekletilir.

2) Şeker, tuz, yağ, ve ½ bardak su eklenir. İyice karıştırılır, yağlanmış bir kasede elle yoğurulur.

3) Üstünü örtüp bir saat kadar bekletilir.

4) İki hala ekmeği örülür, üstüne yumurta sürülür.

5) Fırında 175 derecede 25 dakika kadar pişirilir.

 

Yael SAFRAN / NEW JERSEY