Romantik ve trajik bir aşk

Eski Yugoslavya’nın yıkılışını anlatan filmler zincirine eklenen, Oscar Ödüllü yönetmen Danis Tanovic’in bu eserinde, savaşın parçaladığı bir ailenin öyküsünü izliyoruz.

Viktor APALAÇİ
22 Ocak 2011 Cumartesi

Komünizmin yıkıldığı, Hırvatların bağımsızlık ilan ettiği, Yugoslavya’nın parçalanmanın eşiğine geldiği günleri, Tanovic trajedinin içine yerleştirdiği ince ve keskin mizah duygusu eşliğinde anlatıyor. Balkanlara özgü bir hareketlilik eşliğinde, değişen dengelerle, bir kasaba halkının değişen yazgısını izliyoruz.

2. Dünya Savaşı kahramanlarından Mareşal Tito’nun ölümünden sonra Yugoslavya’da yaşanan insanlık dramlarına hep ilgi duydum. İki yıl önce Bosna Hersek ve Hırvatistan’a yaptığım seyahatte, komünizmin çöküşünden sonra Boşnakların uğradığı soykırımın izlerini gördüm.

Hayranı olduğum Sırp yönetmen Emir Kustarica’nın filmlerinden, eski Yugoslavya’nın parçalanma eşiğine gelmesinin sebeplerini anlamaya çalıştım.

Eski Yugoslav ordusunun Sırp güçlerinin hizmetinde kalmasından sonra, Boşnak’lar kendilerini savunmak için polis kuvvetlerinden bir ordu yaratmak durumunda kaldılar.

Vizyona giren “Güzel Bir Hayat Düşlerken / Circus Columbia” Yugoslavya iç savaş öncesini, Boşnak soykırımının hazırlıklarının başladığı günleri anlatıyor.

Film, 2001’de En iyi Yabancı Film Oscar’ını kazanan “Tarafsız Bölge / No Man’s Land”ın yaratıcısı, Boşnak yönetmen Danis Tanovic’in imzasını taşıyor.

Yugoslavya İç Savaşı’nın en ateşli günlerinde aynı siperde kader birliği eden, biri Sırp, diğeri Boşnak iki askerin traji-komik öyküsünü anlatan “Tarafsız Bölge”de, Tanovic ülkesine (Emir Kustarica’nın aksine) abartıdan uzak bir sükunet içinden, gerçekçi bir bakış açısı getiriyordu.

Pek üretken bir yönetmen sayılmayan Tanovic, son 9 yılda sadece iki uzun metrajlı film yaptı: Kizysztof Kieslowski’nin senaryosundan “Cehennem / L’Enfer” ve Colin Farrelll’in oynadığı “Triage”. Bu iki film de ülkemizde vizyona girmedi.

KAPİTALİZMİ ÖĞRENEN KOMÜNİSTLER

“Güzel bir Hayat Düşlerken”, bir yüzyıl sona erirken, Balkanlar’da yeni bir dönemin başladığı günlerde geçen romantik olduğu kadar trajik bir aşk öyküsü anlatıyor.

Hırvat gazeteci İvica Djiikic’in eski Yugoslavya’nın yıkılışını anlattığı aynı isimli romanından, Danis Tanovic’in uyarladığı senaryo, bu ülkenin acı dolu tarihi geçmişini anlatıyor.

Yıllar süren komünist rejiminden sonra, savaşa ara verildiği, yeni bir demokratik hükümetin başa geçtiği Bosna Hersek’in güneyindeki küçük bir köyde geçen konusuyla film parçalanmış bir aileyi anlatıyor.

1991 yılında, kocası tarafından terkedilmiş Lucija’nın (Mira Forlan) oğlu Martin (Boris Ler) ile bu küçük, şirin kasabada sessiz ve sakin yaşamını anlatmakla başlayan film, 20 yıldır Almanya’da olan aile reisi Divko’nun (Miki Manojlovic) geri dönüşüyle hareketleniyor.

Altında gıcır gıcısır bir Mercedes, kolunda seksi ve genç bir sevgili (Jelena Sivpljanini) cebinde bol Alman Markı olan Divko’nun amacı, ailesi de dahil olmak üzere eski hesapları kapatmak ve intikam almaktır. Komünist rejimden kaçarken kendisiyle gelmeyi reddeden karısı ve çocuğunu kapının önüne koyan Divko, paranın gücüyle her sorunun çözeceğine inanmaktadır.

Çok özlediği ülkesinin hızla değiştiğini, kapitalizmi öğrenmeyi deneyen bu ortamın yatırım yapmak için çok müsait olduğunu gören Divko dengeyi lehine çevirmek peşindedir.

ESKİ SİYASETÇİLER, ASKERLER VE HALK

Başta parayla herşey çözülür gibi görünse de savaşında hayat ipleri eline alır. Genç sevglisi Azra ile oğlu Martin arasında kontrol edilemeyen bir yakınlaşma başlar, savaş kapıya dayanır.

Hayatı alt üst olur derken, Divko son bir atakla talihini yenmeye çalışır ve aslında iyi bir adam olduğunu gösterir. Ancak Sırplar Dubrovnik’i bombalamaktadır, Bosna-Hersekliler süratle silahlanmaktadır. Balkanlar’da sular hünez durulmamıştır.

Bosna’nın bu seneki Oscar adayı olan “Güzel Bir Hayat Düşlerken”in fonunda siyaset, ekonomi ve küçük insanların dramı var. Balkanlara özgü bir hareketlilik içinde, değişen dengelerle eski siyasetçilerin, askerlerin, emekçilerin, özetle tüm bir kasaba halkının değişen yazgılarını izliyoruz.

Tanovic’in bu ilginç filminin güçlü bir oyuncu kadrosu var. Başrolde Kusturica’nın vazgeçilmez oyuncusu, belki de ülkesinin en ünlü aktörü olan Miki Manojlovic var. Kendisine Lost dizisiyle tanınan Mira Furlan ile seksapelli Sırp aktris Jelena Stupljanin eşlik ediyor.

Biri Beyoğlu’nde diğeri Kadıköy’de sadece 2 salonda vizyona girebilen bu filmin izleyisiyle buluşamaması üzücü.