Açılmalı mı, yoksa içe mi kapanmalı?

Toplum
22 Ocak 2011 Cumartesi

Geçtiğimiz günlerde Şişhane’den Taksim meydanına kadar yürürken sayısız yerde kültürel molalar verme şansına sahip oldum. Ancak bu noktaların bazıları Türk Yahudi toplumunun dışa açılımında ne denli başarısız olduğunu - 2004-2010 yılları arasında Türk Musevi Cemaati Başkanlığı görevi sürdürdüm - bir kez daha gördüm.

Beyoğlu’na çıktıktan sonra ikinci durağım İstanbul Belediyesi Kültür A.Ş.’nin yayınlarının ağırlıkta satıldığı dükkandı. Son dönemlerde “2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı”nın katkılarıyla yayınlanan ve Kültür A.Ş. yayınları içerisinde yer alan “İstanbul’un 100 süreli yayını” kitabı gözüme çarptı. Ergün Çınar’ın kaleme aldığı kitapta 1863’te yayın hayatına başlayan ara verip 1908’den günümüze dek yayınlanan Jamanag (Ermenice) gazetesi, 1863’ten itibaren sadece 10 sayı çıkmış olan Musik-i Osmani, 1873-1876 yılları arasında 34 sayı yayınlanan “Kırkambar” edebiyat dergisi, Ermeniler tarafından 1885’te yayınlanan ilk hiciv dergisi “Higar”. Ayrıcı 1919-1932 yılları arasındaki Hayganuş Mark’ın “Hay Gin” dergisiyle yine Ermenice yayınlanan edebiyat dergisi “Hay Midk”e de yer vermekte.

Hukuk, edebiyat, çocuk kitapları alanında birçok yayını tanıtan kitapta Doğan Kardeş gibi çocuk yayınlarının yanısıra; Akbaba, Gırgır, Fırt gibi mizah dergileri de yer almakta.

Sadece birkaç sayı yapılanmış olan birçok dergi ve derginin de tanıtılmış olduğu kitapta 63 yıldır düzenli bir şekilde yayınlanan ve günümüzde Judeo-Espanyol lisanında ülkemizde hatta yayınlandığı süre aralığıyla dünyada en fazla yazı üreten “Şalom” gazetesine ve sayısız ekine yer verilmemesinin nedeni kitabın yazarı Ergun Çınar’ın konuya ilgisizliği mi, yoksa Türk Yahudi toplumunun geniş toplumla entegrasyonunu tamamlamamış olması mıdır?

Şalom’u bir kenara bırakacak olursak daha birçok kitap ve mecmuada Türk Yahudilerinin İstanbul’da yayınlamış olduğu sayısız süreli yayını sıralamak mümkündür. Nesim Benbanaste’nin Moşe Grosman’ın, Avram Galante’nin ve Naim Güleryüz’ün Türk Yahudilerini içeren kitaplarında bu yayınların önemli bir bölümü hakkında bilgi edinmek mümkündü.

Galatasaray’ı geçtikten sonra Yunan Konsolosluğu olarak da kullanılan Şişmanoğlu Konağı’nda Rum mimarların İstanbulumuza kazandırdıkları sayısız eseri konu alan İstanbul, 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’nın şemsiyesi altında gerçekleşen sergiyi ziyaret ettim.

Kısa bir süre önce yine aynı çerçevede Ermeni mimarların eserlerine -ki İstanbul için çok önemli oldukları inancını taşıyorum- yer veren bir serginin her ne kadar ziyaret etme şansını bulamadım ise de açılmış olduğunu biliyorum.

Bu iki sergi oluşturulurken Yahudi mimarların -eserleri kesinlikle Ermeni ve Rum mimarlarının vermiş oldukları kadar fazla olmayabilir- eserlerinden oluşan daha dar kapsamlı da olsa bir sergi düzenlemeyi bizler mi düşünemedik, yoksa bizlere teklif etmeyi mi kimse düşünmedi? Bunu cemaat yönetimi, uygulaması tamamlanan bir dönemin ardından mutlaka tartışmalı.

Sergi çıkışındaki hatıra defterine yazdığım notta sergiyi düzenleyen değerli dostum Laki Vingas’a hitaben tebriklerimin yanısıra, hafif yollu kıskançlık duygularımı da ifade ettim.

Günümüzde Beyoğlu’nu Tünel’den Taksim’e yaya katederseniz kültürel açıdan sayısız kapının sizlere kuşak açmakta olduğunu görebilirsiniz.

Bu gezintim esnasında Galatasaray’daki YKB Yayınları’ndan Nora Şeni’nin daha önce alma fırsatı bulamadığım “Oryantalizm ve Hayırseverliğin İttifakı” adlı kitabı alma olanağını da buldum.

Beyoğlu hem eğlenceli, hem kültürel, hem de düşündürücü oldu benim için.

Silvyo OVADYA