Kısa öykülerin büyük ustalarından ISAAC BASHEVIS SINGER

<p class="MsoNormal"><span>Kısa öyküleriyle ünlenen, Yidiş dilinde yazan son ünlü Amerikan yazar Isaac Bashevis Singer. Sade bir dille kaleme aldığı öykülerinde Yahudi yaşamından yola çıkarak, evrensel temalara uzanıyor Singer. Bu makalede ‘Toplu Öyküler’ adlı kitabı, yazarın hayatından yola çıkılarak incelenmiştir.</font></span></p>

Perspektif
23 Haziran 2010 Çarşamba

David OJALVO


Çocukluk dönemi, Rus Çarlığı’nın yönetimindeki Polonya topraklarında geçti. Babası Hasidik bir hahamdı, annesi ise Bilgoraj hahamının kızıydı. Isaac Bashevis Singer, Varşova’da bir din okuluna girmişse de, ne din okulu ne de din adamlığı ona hitap ediyordu. Yazar olan ağabeyi Israel Joshua Singer’in aracılığıyla, edebiyat dünyasına dergi düzeltmeni olarak adım attı. II. Dünya Savaşı’na yakın, ağabeyi ile yolları ayrıldı. Kendisi New York’a taşınıp, Yidiş dilinde yayın yapan The Forward gazetesinde muhabir olurken, ağabeyi Moskova’ya ardında da Filistin’e gitti.

Yidiş yazan son ünlü Amerikan yazar

II. Dünya Savaşı’nın ardından, Yidiş konuşan insanların neredeyse tamamı hayatlarını kaybetmişti ve Yidiş ölmekte olan bir dildi. Oysa Isaac Bashevis Singer, her zaman Yidiş yazdı ve yayımladı. Roman ve öykülerinin İngilizce çevirilerinin editörlüğünü kendisi üstlenmiş olup, İngilizce çevirilerini ‘ikinci orijinal’ olarak önermişti. Diğer dillere çeviriler, İngilizce versiyon üzerinden yapılmıştı ve Singer’in hâlâ çevrilmemiş öykü ve romanları bulunmaktaydı. Günümüzde yazarın en az on sekiz roman, on dört çocuk kitabı, birkaç hatıratı, denemeleri ve makaleleri bulunuyor; fakat Singer, bir düzineden fazla derlemede toplanmış kısa öyküleriyle en iyi tanınıyor. Birçok dile kazandırılan yapıtlarının çevirisi konusunda, “Çeviri, yazara her ne kadar zarar verse de; onu öldüremez. Eğer yazar gerçekten iyiyse, çeviride de kendini gösterir. Bunu kendimde de gördüm. Ayrıca, çeviriler bir yönüyle bana yardımcı oldu. Yazdıklarımı yeniden gözden geçirdim ve çevirmenimle birlikte metinleri düzenlediğimiz süreçte, yazılarımdaki hataları fark ettim.” dedi.

Singer her ne kadar İngilizce, İbranice, Lehçe bilse de, Yidiş’i anadili kabul etmişti. Isaac Bashevis Singer, Yidiş dilinde yazan son ünlü Amerikan yazar olmuştu. Yidiş’in geleceği konusunda görüşleri istendiğinde, Yahudilerin gerçekten bir şeyi unutamayacağına kanaat getirdi; özellikle de Yahudi yaşamında büyük bir rolü ve yaratıcılığı olan Yidiş’in.

“Yazarlıkta mucizeler yoktur”

Singer’in meslektaşları ve okurları, yazarın kaleme aldığı bazı öykülerden şoke olmuştu. Bunların arasında kadın eşcinselliği (Seans), transvestizm (Yeşiva Öğrencisi Yentl) ve şeytanlarca ayartılan hahamlar (Kısa Cuma) gibi konular vardı. Feminist öyküsü ‘Yentl’, başrolünü Barbara Streisand’ın oynadığı film ile sinemaya uyarlanmış olup, yankılar uyandırdı. Singer, Yahudilerin durumu, Siyonizm, sosyalizm, birlikler, ayaklanmalar hakkında yazmadığı ve şeytanlar ile iblisleri konu aldığı için eleştirildi. Yidiş edebiyatı, aydınlanma üzerine kuruluydu. O ise, kendi deyişiyle ‘inatçı’ bir tutum sergiledi, eleştiriler ve beklentiler doğrultusunda hareket etmediğinden memnuniyet duydu. Şeytanca öğeleri İbrani edebiyatı reddetse de Singer, şeytanları öykülerine dahil eden belki de dönemin tek Yahudi yazarıydı. Öykülerine kattığı üzere, yazar için doğaüstü fenomenler değerliydi. Her alanda mucizelere inanıyordu ama yazmak hariç: “Tecrübelerim, yazarlıkta mucizelerin olmadığını bana gösterdi.  İyi yazmak, çok çalışmaya bağlı. Cebinizde bir tavşanayağı taşıyarak, iyi bir öykü çıkartmanız mümkün değil.”

Etkilendiği isimler ve öykülerdeki Singer

Singer, Dostoyevski, Rejsen, Strindberg, Don Kaplanowitsch, Turgenev, Tolstoy, Maupassant ve Çehov’dan etkilenmiş ve filozoflardan başlıca Spinoza, Arthur Schopenhauer ve Otto Weiniger’ı çalışmıştır. Singer, ‘Aşkenaz Kardeşler’in yazarı, ağabeyi Israel Singer’ı rol modeli olarak gördüğünü dile getirmiş olup, Aaron Zeitlin’in şiirlerinden etkilenmişti.

Isaac Bashevis Singer’in öykü ve romanları, doğup büyüdüğü Doğu Avrupa Yahudilerinin dünyasını yansıtmaktadır. Hayatının ileri dönemlerinde, Amerika’ya göç ettikten sonra yazmaya birkaç yıl ara verdi. Amerika’da kaleme aldığı öyküler, göçmenlerin hayatlarını ve Amerikan rüyalarını anlatmakta. Yazarın Yahudilikle ilişkisi karmaşık ve göreneklere uymayan bir biçimdeydi; fakat öykülerindeki anlatıcıyla, kendisini temsil etti.

Hayatının son 35 yılında vejetaryen olan Singer, bu yönünü öykülerine de yansıttı. Kendisine, sağlık nedenlerinden dolayı mı vejetaryen olduğu sorulduğunda, “Bunu, tavukların sağlığı için seçtim.” diye cevaplamıştı.

‘Toplu Öyküler’e bir bakış

Isaac Bashevis Singer’in kendi öykülerinden seçtiği ve kırk yedi kısa öyküden oluşan derleme İngilizce olarak 1982 yılında yayımlandı. Aralık 2002’de Yapı Kredi Yayınları’ndan dilimize kazandırılan yapıt, Aslı Biçen tarafından çevrildi. “Gerçek edebiyat, eğlendirirken bilgilendirir,” der Singer, “Hem açık hem de derin olmayı başarır. Rastlantıyı maksatla, şüpheyi inançla, tenin tutkularını ruhun özlemleriyle kaynaştırmak gibi büyülü bir gücü vardır. Eşsiz ve geneldir, milli ve evrenseldir, gerçekçi ve mistiktir.”

Isaac Bashevis Singer’in öyküleri, kendisinin dile getirdiği gibi, eşsiz ve genel, milli ve evrensel, gerçekçi ve mistik. Yazarın yaşamöyküsünü incelediğimizde, kendi yaşamının, öykülerini yoğun bir biçimde beslediğini açık görürüz. Polonya’dan Amerika’ya, Arjantin’den İsrail’e uzanan bir coğrafyada Yahudi yaşamının hem Doğu Avrupa’daki ücra köylerde, hem de Amerika’ya göçmenlik sonrası büyük şehirlerdeki izlerini yakalıyoruz. Adeta tarih içinde bir yolculuğa çıkarıyor okuru Singer. Tüm yaşamını Yahudiliğe adamış hahamlar ve Yahudiler kadar, 19. ve 20. yüzyılda değişen dünya düzeniyle çok farklı yerlere giden insanların öykülerini okuyoruz.

Singer, öykülerine şeytanları, iblisleri, doğaüstü güçleri de katmıştır. Dibbuk’lar tarafından esir alınan bedenler, şeytanlarca ayartılan Yahudiler ve iyiye karşı kötünün çatışması bir sadelikle hayat buluyor öykülerde. Bir köy ortamında, gelenek ve göreneklerine sıkıca bağlı, geçimini çoğu zaman zorlukla sürdüren farklı kahramanları var Singer’in. Tüccarlar, terziler, kunduracılar, hahamlar, öğrenciler, çöpçatanlar... Zamanın tozu, birçok değeri örtmekte. Öykülerde ‘küçük’ gibi görünen hayatlarda, özünde büyük değerler saklı.

‘Toplu Öyküler’i okurken, Yahudi ve Hıristiyan yaşamının toplumsal bazda, keskin sınırlarla ayrışmışlığı dikkat çekmekte. 20. yüzyıl ortalarında Amerika’da geçen öykülere kıyasla, 20. yüzyıl öncesi Doğu Avrupa’daki bu ayrışmışlık çok daha belirgin. Günümüzde sıklıkla dile getirilen ‘birlikte yaşama kültürü’ çerçevesinde öyküler değerlendirmek elbette zor. Singer eserlerini ‘insanlık’ bazında kaleme aldı; ama öykülerde görüldüğü üzere, ‘din’in yüzyıllara dayanan kalın çizgileri ele alındığında, evrensel bir portreyi oluşturmanın ne denli zor olduğu bir kez daha seçiliyor.

‘Papa Zeidlus’ adlı öyküsünde şeytan Rabi Zeidel’e şöyle der, “Burnunla tuzu tadını, kulağınla balsam kokusunu, dilinle keman sesini anlayamayacağın gibi, aklınla da dünyayı kavrayamazsın.” Dünyayı kavrama çabasının bitmeyen bir yolculuk oluşu, insanoğlunun var olma nedenlerinden biri olsa gerek. Isaac Bashevis Singer öyküleriyle, bu yolculuğa keyifli ve düşündürücü bir katkıda bulunuyor.