İstanbul’u Kudüs’e bağlayan ‘kutsal bağ’

Perspektif - Basından
16 Haziran 2010 Çarşamba

Mastır teziniz ‘Amerika’nın Ortadoğu politikası’ olunca “O zaman sen söyle kardeşim, İsrail-Filistin sorunu nasıl çözülecek” sorusu kaçınılmaz oluyor.

“Euronun hali ne olacak” gibi bir soru bu.

Ama kaçış yok…

Mavi Marmara saldırısından sonra hangi işadamı ile karşılaşsam dolar-euro paritesi yerine Filistin-İsrail’i konuşuyor.

Aslında merak ettikleri, İsrail gerilimi Türkiye-Amerika ilişkilerini de zehirler mi?

Uluslararası ilişkiler mastırımı 1990’lı yılların ortasında ABD’de yaptım.

Bol miktarda ‘çatışma çözümlemeleri’ dersi aldım.

‘Kutsal üçlü’ olarak bilinen Keşmir, Kıbrıs ve Kudüs’e epey kafayı taktım.

Ağırlıklı konum Filistin-İsrail olduğu için Gazze’den Kudüs’e, Kahire’den Şam’a defalarca seyahat ettim.

Arafat ile Rabin arasında imzalanan barış anlaşmasının yarattığı rüzgâra rağmen bölgeye her gidişimde biraz daha bu sorunun ‘asla çözülemeyeceğine’ inandım.

Yapı itibariyle asla ‘asla’ demeyenlerdenim.

Ama “Şu yeryüzünde asla çözülemeyecek sorun hangisi” deseniz hiç tereddüt etmeden yüz yıllık İsrail-Filistin meselesini en başa koyarım.

Tarihsel, kültürel, dini, siyasi bir sürü karmaşık sebebi var.

Fakat ne mastır yapmaya ne de derinlemesine dalmaya gerek var, açın önünüze bir İsrail haritası, zehirli mantar gibi yayılan yerleşim bölgelerine bakın, çözüm neden imkânsız siz de anlarsınız…

Rahmetli Edward Said bu deli saçması haritadan dolayı ‘iki devletli çözümün’ asla mümkün olamayacağına inananlardandı.

Arafat’la yolları bu yüzden ayrıldı.

İsrail ve Filistinlileri birlikte kucaklayan ‘ortak bir devletten’ yanaydı.

Fakat iki ayrı devletin bile kurulamadığı bu coğrafyada ‘ortak devlet’ kulağa hoş gelmekle birlikte tam anlamıyla hayaldi.

Zaten bir avuç idealist dışında kimse Said’in bu hayalini paylaşmadı.

‘Oslo, Madrid, Camp David’ masa üzerinde müzakere edilmeyen detay kalmadı.

İster ‘Tanrı’nın laneti’ deyin, ister kutsal dinlerin ‘politika üzerinden birbirini yemesi’ fark etmiyor, işgalci İsrail’in delik deşik ettiği harita üzerinde nereye ayak bassanız çözümün en azından imkânsıza yakın olduğunu anlarsınız…

Dahası bölgede kim bu meseleye ciddi bir biçimde el attıysa bedelini ağır ödedi.

Ya Enver Sedat ve İzak Rabin gibi kendi dindaşı bir fanatik tarafından öldürüldü ya da Barak ve Arafat gibi hem şahinleşti hem de iktidarını şahinlere kaptırdı…

Çünkü bu bölgede insanların zihin haritası da en az coğrafi durum kadar delik deşik…

Bir yanda birbirini boğazlamaya hazır fanatikler, diğer yanda birbirinden ölesiye korkan ılımlılar…

İsrail de Filistin de kendi içinde dünyanın en bölünmüş toplumları…

Yani sorun sadece İsrail ve Filistin arasında değil, aynı zamanda kendi içlerinde…

Aşırı sağ son yirmi yıldır İsrail siyasetini, Hamas ise Filistin’i esir almış durumda.

Her iki tarafta da ‘fanatikler’ siyasete yön veriyor…

Böyle bir tablodan nasıl barış çıkar?

İsrail’in Gazze ablukası insanlık dışı.

Mavi Marmara, provokatif bir eylemle insanlık dışı durumu dünyanın gözüne soktu.

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın İsrail hükümetine sert çıkışı bir noktaya kadar haklı…

Fakat Erdoğan’ın Kudüs’ün kaderini İstanbul’a, Gazze’nin kaderini Ankara’ya bağlaması, eğer duygusal ve insani olmanın ötesinde siyasi anlamlar taşıyorsa üzerinde günlerce tartışılması gereken bir konu…

Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat İsrail’e savaş açarken Kudüs’ün kaderi ile Kahire’nin kaderini birbirine bağlıyordu.

1970’lerin sonunda savaş açtığı İsrail ile barış masasına oturan ilk Arap lider oldu.

Arap dünyasını ve tüm radikalleri karşısına alma pahasına gidip İsrail parlamentosunda tarihi bir barış konuşması bile yaptı.

Ama sonuçta Mısır ancak işgal altındaki topraklarını kurtarabildi…

Ne Kudüs’e barış geldi ne de Sedat bir askeri tarafından öldürülmekten kurtulabildi.

Ne Türkiye Mısır ne de Tayyip Erdoğan Enver Sedat…

Türkiye’nin AK Parti iktidarında önemli bir dış politika aktörü olması, bölgesinde yaşanan sorunlara kayıtsız kalmaması Davutoğlu’nun şimdiye kadar çizdiği ‘enerji ve barış havzası’ çerçevesinde anlamlı…

Kişisel olarak bu barış politikasını destekleyen bir sürü yazı yazdım…

Fakat Kudüs gibi yüz yıldır dünyayı meşgul eden ve bir yüz yıl daha meşgul etme potansiyeli taşıyan, her an patlamaya hazır bir şehri, kader gibi kutsal bir bağla İstanbul’a, Gazze’yi Ankara’ya bağlamak eğer siyasi bir niyet taşıyorsa yangına benzinle gitmekten başka bir anlam taşımaz…

İmkânsıza yakın ama eğer bir gün barış güvercini Kudüs’e konsa Kudüs, İsrail ve Filistin arasında ikiye bölünecek.

Acaba Tayyip Bey Kudüs’ün hangi parçası ile İstanbul’un kaderini birbirine bağlamayı düşünüyor…

Hürriyet Gazetesi / Eyüp CAN

9 Haziran 2010