'360 Derece'de bu hafta

Mavi Marmara Gemisi’nde yaşananlarla ilgili çok şey yazıldı çizildi. Ama tarihte yaşanmış bir trajedi vardı ki kimse bunu dile getirmedi.  Hatırlara dahi gelmeyen bu olay Struma Gemisi faciasıydı.

Ömer Faruk RECA Şalom
16 Haziran 2010 Çarşamba

Gazze’ye yardım götüren Mavi Marmara Gemisi’ndeki hadiseyle ilgili iki haftadır çok şey yazıldı çizildi. Kimi, İsrail’in topyekûn ortadan kaldırılması gerektiğini söyledi, kimi İsrail’deki aşırı sağcı iktidarın olaylara sebebiyet verdiğini ifade etti; kimileri ise geminin İsrail makamlarından izin alması gerektiğinin üzerinde durdu. Ama tarihte yaşanmış bir trajedi vardı ki kimse bunu dile getirmedi. Geçmiş bilinmeden şimdinin yorumu hakkaniyetle yapılmaz.

Hatırlara dahi gelmeyen bu olay Struma Gemisi faciasıydı. Tam 770 talihsiz insan Hitler’in zulmünden Filistin’e kaçıyordu. Aralarında çocuk, kadın ve yaşlıların olduğu bu insanlar dünyanın gözü önünde katledildiler. İnsanlığın yüz karası bu durum dünya insanlığının tekrar tekrar hatırlaması gereken durumdur.

Tarihler 14 Aralık 1941’i gösterirken Struma Gemisi, Marmara açıklarında Türkiye karasularında arızalandı. Gemidekiler arızanın giderilmesini ümitle beklediler. Nazi Almanya’sı da öbür taraftan gemidekilerle ilgili olumsuz propaganda yürütüyordu. Hatta Hitleri ziyaret eden dönemin Kudüs müftüsü Hacı Emin Hüseyin’in bu ziyareti acaba Hitler’in katliamlarına zemin teşkil ettiğini söyleyebilir miyiz? Benim zulmüm meşrudur türünden bir manzara yaratan bu acı tablo ileriki yıllarda zulüm kamplarıyla ne yazık ki yüz binlerce, milyonlarca masum insanın hayatına mal olacaktı.

Naziler, bir ara bu 770 Yahudi insanını Türk makamlarından istediler. Türkiye yolcuları bir gerekçeyle Hitler’e teslim etmedi. Ancak, Türk makamları prosedürde kaçak görünen bu gemidekileri karaya alsa, yardımcı olsa suçlu konuma düşüp Almanya ile savaş tehlikesine girebilirdi.

Struma Gemisi’ndeki tedirgin bekleyiş sürerken dünyanın hâlâ kılı kıpırdamıyordu. Bu zavallı insanlar ne karaya çıkartılıyor ne de gemi motoru tamir edilip gönderiliyordu. Yolcuların hepsi sağlıklıydı. Fakat günlerce denizin ortasında aç susuz beklemekten ve tuvalet ihtiyaçlarını güverteye yapmaktan dizanteri hastalığına yakalandılar.

 İstanbul’daki Yahudi cemaati lideri Rıfat Karako ve Simon Brod’un gemiye çıkmasına izin verildi. Yahudi Cemaatinin iki lideri gemiye çıkınca gemidekiler ağlamaya başladılar. Bu iki insanın etrafına doluştular, kimisi ise onları öpmek istedi. Rıfat Karako ve Simon Brod da gördükleri manzara karşısında gözyaşlarını tutamadılar.

Türk Dışişleri Bakanlığı Ankara’daki İngiliz büyükelçisine, bu insanların Filistin’e ulaştırılması noktasında ilgilenmelerini söyledi. Ancak, İngiltere büyükelçisi Knatcbull Huggesen bunun mümkün olamayacağını bildirdi. Avrupa hâlâ suskundu. Aynı şekilde Arap ülkeleri de.

Türkiye, İngiltere’nin red cevabı karşısında harekete geçme kararı aldı. 65 gün boyunca yolcular iyice kırıldılar. Gemi kokudan geçilmiyordu. Türk makamları 70 günün sonunda Sarayburnu’ndaki karantinalı gemiye römorkör yaklaştırıp çekme kararı aldı. Arızalı motor tamir edilmek üzere söküldü. Gemi Karadeniz’e doğru çekildi. Bunun üzerine yolcular büyük bir çarşafa şöyle yazdılar:

 “Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti!... Kurtarın bizi!... ”

Tarihler 24 Şubat 1942’yi gösteriyor. Saat sabahın 9’u...

Struma, hüzünlü görüntüsüyle Karadeniz açıklarında bekliyor. Kapkara, paslı, metalik geminin üzerinde çöküntü halinde, bükülmüş insan gölgeleri göze çarpıyor.

Ressam Salvador Dali’ye, hüznün resmini çiz dense, işte çaresiz hüzün. Küçücük çocuklar, yaşlı insanlar… Kara gölgelere dönüşmüşler. Koca dünya üç aydır ağlaşan aç susuz insanlara çare olamıyor… Bir caninin elinden kurtulmaya çalışan insanlar dünyanın acımasızlığına terk ediliyor.

Bu arada Kudüs Müftüsü Hacı Emin Hüseyin Hitler’le görüşmesini sürdürüyor… Resmi iyi okumak lazım. Dünya insanlığı ‘Benim zulmüm meşrudur’ anlayışından kurtulmadığı sürece Tanrı’ya hesap verecektir.

Struma Gemisi sabah saatlerinde dehşet bir gürültüyle patlıyor. İnsanların bedeni cesede dönüşüyor. Ceset parçaları koca denizi bir anda kırmızıya boğuyor. Gemi darmadağın oluyor. Dünya rahatlıyor. Çünkü artık kendilerinden yardım isteyecek kimsecikler yok. 766 insan denizin soğuk derinliklerinde gözden kayboluyor. Bu arada insanlık vicdanı da…

Mavi Marmara Gemisi’ndeki olayları yorumlarken resme iyi bakalım. Ben bu yazıyı yazarken İsrail’de on binlerce cesur İsrailli Mavi Marmara Gemisi’ne yapılan saldırıyı barış öncüsü İshak Rabin Meydanı’nda protesto ediyordu… Struma Gemisi’ndeki çaresiz bekleyişe insanlık tarafından hiçbir protesto olmamıştı. Resmi iyi okumak gerekmiyor mu?

Mavi Marmara Gemisi’nde bulunan gazeteci bir arkadaşım anlattı... İsrail yetkilisi “Bu işin sonu ne olacak, şimdi şu olanlar iyi mi oldu, ne düşünüyorsunuz bu konuda” deyince, gemideki aktivistlerden biri  İsrail yetkilisine, “İsrail haritadan silinmediği sürece bu devam eder, hepiniz Ortadoğu’dan sürülmelisiniz” diye bağırmış.

Ahmet Altan bu durumu şöyle ifade ediyor:

“Ben senin kökünü kurutacağım, seni bu topraklardan sileceğim” dersen bu savaş bitmez, bitmediği gibi kendini sürekli tehlikede hisseden İsrail’de korku büyür ve o korkuyla insanlar ‘budalaların şiddetine’ sığınmak zorunda kalırlar. Kendilerini yok etmek isteyen düşmanlarla kuşatıldığına, varlığını savunabilmek için sürekli şiddete başvurmak gerektiğine inanan İsrailliler, barışı, dostluğu, anlaşmayı savunan diğer İsraillilere kızıyorlar, onları suçluyorlar.

Eğer ‘insani’ değerlere, insan hayatına sahip çıkıyorsak, İsrailli insanların var olma ve yaşama hakkına da sahip çıkmalıyız.”

Ömer Faruk RECA kimdir?

Ortaöğrenimini Tarsus Amerikan Koleji ve İçel Hacı Sabancı Lisesi'nde tamamlayan Ömer Faruk Reca, ünirsite öğrenimini İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde yaptı. Aynı üniversitenin İktisat Fakültesi'nde Çalışma Ekonomisine bağlı İnsan Gücü Planlaması üzerine master'ını tamamlayan Reca doktora çalışmasına halen devam ediyor.Eğitim ve iş dünyası alanında 32 kitaba imza atan yazar, alanında seminerler de vermektedir.