'360 Derece'de bu hafta

Ünlü gazeteci yazar Eyüp Can, Şalom için kaleme aldığı yazısında, farklı kimliklerin birlikte yaşayabilmesinin tek yolunun ‘topal’ olmalarından geçtiğini ileri sürüyor

Eyüp CAN Şalom
26 Mayıs 2010 Çarşamba

Bir kuşun kendi cinsinden olmayan bir kuşla uçmasının sebebi ne olabilir?

Bu ilginç soruyu ilk lise yıllarımda Mevlana’nın Mesnevi’sinde okumuştum.

O gün bu gündür bu konu ciddi biçimde kafamı kurcalar…

Neden kurcaladığına geleceğim ama öncesinde dilerseniz Rumi’ye kulak verelim…

‘Bir kargayla bir leyleğin beraber uçtuğunu, beraber yemlendiğini gördüm…

Şaşırdım kaldım… Derken aralarındaki birlik nedir onu bulayım diye hallerine dikkat ettim…

Şaşkın bir halde yaklaştım.

Baktım gördüm ki ikisi de topalmış…’

* * *

Genetik bilimciler insanların kendileriyle benzer-türdeş olanlarla birlikte olmaktan hoşlandıklarını söylüyor.

Yani hepimiz doğamız gereği kendi benzerini arıyor şu hayatta…

Kimi zaman bu benzerlik aynı takımı tutmak, kimi zaman aynı partiyi desteklemek, kimi zaman aynı dine inanmak, kimi zaman da aynı ülkeye-millete ait olmak…

Kimlikler üzerimize üzerimize geliyor…

Kimi zaman biz seçiyoruz kimliğimizi kimi zaman kimlikler bizi…

Karga kargayla uçuyor, leylek leylekle…

* * *

Bazen sıra dışı durumlar yaşanıyor Rumi’nin anlattığı gibi…

Ama sonuçta farklı cinsten olsalar da onları bir araya getiren şey benzerlikleri…

Topal olmasalar birlikte uçmayacaklar…

O zaman birlikte uçmak için illa hepimizin topal mı olması gerekiyor?

Ya da uzun zamandır beni meşgul ettiği şekliyle sorayım…

Benzerlik ve benzemezliklerimizle birlikte nasıl yaşayacağız?

* * *

Kestirme cevap ortak paydalar…

Ama hem benzerine meftun doğamız hem de ortak olmayan çok sayıda paydamız var, o halde nasıl olacak?

Avrupa yüzlerce yıllık kanlı savaştan sonra bu konuda iki alternatif model geliştirdi.

Bir yanda Fransa’nın öncülüğünü yaptığı kimi zaman asimilasyona varan entegrasyon politikası, yani farklılıklara rağmen benzeşen bir üst kimlik yaratma çabası…

Diğer yanda İngiltere ve Hollanda’nın öncülük ettiği farklılıkları olduğu gibi kabul eden çok kültürlülüğe dayalı bir siyasi sistem…

2000’li yılların başına kadar bu iki örnek model kendi içinde epey övüldü ve başarılı bulundu…

Fakat tarihin bir cilvesi olsa gerek en güçlü göründüğü dönemde bu iki model de aynı anda çok büyük darbe aldı…

* * *

Fransızlar bir sabah uyandı ve ülkelerinde sokakları ateşe veren öfkeli göçmenler gerçeği ile tanıştılar.

Çok kültürlülüğün beşiği Hollanda Theo van Gogh’un öldürülmesiyle bir anda toplumsal paranoya ve kültürel çatışmanın merkezi haline dönüştü.

Ne entegrasyon (benzeştirme) politikası ne de çok kültürlülük (benzemezler gettosu) tek başına istenen sonucu verdi…

Şimdi bütün Avrupa ne yapacağını tartışıyor…

Türkiye ise bir yanda Avrupa Birliği perspektifi diğer yanda geçmişin ağırlığı bir yol bulmaya çalışıyor…

Bir kesim Fransa gibi kalmak bir kesim Hollanda gibi olmak istiyor…

Sorun şu ki ne Fransa zannettiğimiz Fransa ne de Hollanda şu haliyle umut vaat ediyor…

* * *

Kimlikler hem birleştirici hem de bölücü…

Çoğaltmak da azaltmak da bölebiliyor…

Çok dinli, çok dilli, çok kültürlü, çok kimlikli olabilmek ortak çoğalabilsek ve ortak yaşama alanı yaratabilsek ideal çözüm…

Ama maalesef farklı türden birçok insan için birlikte yaşayabilmenin tek yolu hala topal olmaktan geçiyor…

Karga kargayla, leylek leylekle uçuyor…

Bu durumda bana da arafta ‘şaşkın ördek’ olmak düşüyor…

EYÜP CAN kimdir?

1973 Adana doğumlu olan Eyüp Can, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden 1993 yılında mezun oldu. Ardından Harvard Üniversitesi Center for Middle Eastern Studies’de Amerikan Dış Politikası ve Ortadoğu İlişkileri üzerine lisansüstü eğitimini tamamladı. Öğrencilik yıllarında başlayan gazetecilik serüvenini 1994 yılından 2004 yılına kadar Zaman Gazetesi’nde sürdürdü. Ardından Referans Gazetesi Genel Yayın Yönetmenliğini üstlenen Can, halen Hürriyet Gazetesi’nde yazılarına devam ediyor.