İmparatorluğun son hahambaşısı, sadece Yahudi cemaatine liderlik etmedi, bir diplomat olarak Osmanlı’ya da yardım etti. İşte ‘diplomatların en Hahambaşısı’ ve ‘hahamların en diplomatı’, Rav Hayim Nahum...
“Sona eren bir imparatorluğun son Hahambaşısı, Yahudilerin ayrıcalıklı arabulucusu, diplomat ve politikacı, ne gerçekten ‘saray Yahudisi’, ne gerçekten ‘devlet Yahudisi’. Bütünleşme çabalarıyla Batı’nın çağrısı arasında sallanan ve bir geçiş dönemi yaşayan Yahudiliğin simgesi: Hayim Nahum Efendi veya diplomatların en Hahambaşısı ve hahamların en diplomatı”.
Ester Benbassa ‘Son Osmanlı Hahambaşı’sının mektupları: Alyans’tan Lozan’a’ adlı kitabında Hayim Nahum Efendi’yi böyle özetliyor.
Hayim Nahum, Manisa Belediyesi’nde görevli Bohor Josef Nahum ve Kaden Grasya’nın oğulları olarak 1873 Kasım ayında Manisa’da doğdu.
İlk eğitimini Manisa’da tamamladı. Dindar bir kişi olan büyükbabası laik eğitim ile birlikte dini eğitimin de gerekli olduğunu vurgulayarak torununu Kutsal Topraklar’a götürmeye karar verdi. Filistin’de Tiberya kentinde iki yıl geçiren Hayim Nahum din eğitimi yanında mükemmel Arapça ve İbranice öğrendi. Dönemin en önemli hahamlarından din eğitimi aldı. Manisa’ya geri döndüğünde ailesinin de desteğiyle eğitimine devam etmek istedi. Ancak ne Manisa’da ciddi bir okul, ne de Nahum ailesinin Hayim’i başka bir kentte okutacak maddi imkânları vardı. Manisalı bir Paşa’nın katkılarıyla Hayim Nahum İzmir’de Türkçe ve Fransızca eğitim veren Osmanlı İdadi Okulu’na gönderildi. 1891 yılında bu okuldan iyi bir dereceyle mezun oldu. Hukuk ve diplomasi eğitimi almak üzere başkent İstanbul’a gitti. Ancak İstanbul Yahudi Cemaati’nin sağladığı maddi destek bile eğitimini devam ettirmesi için yeterli olamadı.
Alyans desteği ile Paris’e
19 yy. ortalarında Doğu ve Avrupa Yahudileri çeşitli saldırılara hedef olmakta ve zor günler geçirmekteydiler. 1860 yılında Fransa’da devrimci düşüncelerle beslenmiş liberaller tarafından kurulan Alyans (Alliance Israelite Universelle), görev alanını, ezilen Yahudilerin haklarını savunmak ve onların özgürlüğü için çalışmak olarak belirledi. Bu kurumlarda Fransız okullarındaki müfredat uygulanmakta, ilaveten Yahudilik eğitimi sağlanmaktaydı.
Hayim Nahum bu kurumun kendisine sağlayabileceği olanakları öngörerek 4 Ocak 1892’de kaleme aldığı bir mektupla Alyans desteği ve aracılığıyla eğitim alma talebinde bulundu. Alyans, Hayim Nahum’un talebini kabul ederek 1893-1897 yılları arasında Paris Haham Okulu’nda eğitim almasını sağladı. Bu okul ilerici, Yahudi radikalizmine karşı duran bir okul olarak biliniyordu. Okulun amacı, toplumun ve medeniyetin ilerlemesine açık hahamlar yaratmak için hem dini hem de laik bir eğitim vermekti.
Alyans, Nahum’u bu dönem içinde maddi olarak destekledi. Karşılığında, ülkesine geri döndüğünde, doğduğu toplumda hahamlık yapması istendi. Ana amaç zaman içinde tutucu hahamlar yerine ilerici hahamlar yetiştirmekti.
Hayim Nahum haham okulunu bitirmeden önce, 1895 ‘te Doğu Dilleri Okulu Farsça ve Arapça Bölümü ve Uygulamalı Yüksek Araştırmalar Okulu Din Bölümü’nü bitirdi. Haham okulundan mezun olup Rav unvanını aldıktan sonra Doğu bilimleri konusunda tez hazırlamak üzere College de France’da dersleri takip etmeye başladı. Bu dönemde, Paris’te sürgünde bulunan ‘Jön Türk’lerle tanıştı ve dostluklar kurdu.
Ancak kısa bir süre sonra eğitimine son vererek İstanbul’a döndü. İstanbul’da Alyans’a bağlı İstanbul Haham Okulu Müdür Yardımcılığına atandı. Aynı zamanda okulda ders vermeye başladı. İdari görevlerle yetinmeyen Rav Hayim Nahum okul için destek ve tanıtım çalışmalarını başlattı, Yahudi cemaat yetkilileri ile bu konuda işbirliği yapmaya başladı. Bu halkla ilişkiler çalışmaları esnasında, Yahudi cemaati içinde tanınmaya, sevilmeye, takdir edilmeye ve popüler olamaya başladı.
1899 yılında, çalıştığı okulun müdürü olan Avraam Danon’un kızı Sultana ile evlendi. Danon ailesi Edirne kökenli ilerici bir aile idi ve bu konuda her zaman damatlarına destek oldular. Bu evlilikten Rav Hayim Nahum’un iki çocuğu oldu.
1899 yılı sonlarına doğru, Rav Nahum Hahambaşılık hiyerarşisinin içine girdi, dönemin Hahambaşı Vekili Moşe Halevi sayesinde Osmanlı sarayı ile ilişkiler kurdu. Artık saygın bir konuma gelmiş ve kendisine Hayim Nahum Efendi olarak hitap edilmeye başlanmıştı. Bu konumu sayesinde Alyans içinde de saygınlığı artmıştı. Alyans’ın genel sekreteri olan Jacques Bigart’ın da desteğiyle Osmanlı Hahambaşılığı’na atlama taşı olabilecek Bulgaristan Hahambaşılığına aday oldu ancak seçilemedi. Yılmayan Rav Hayim Nahum 1902 yılında Roma Hahambaşılığı’na aday olduysa da İstanbul Hahambaşılığı’nın olumsuz referansı nedeniyle bunda da başarılı olamadı; İstanbul Hahambaşılığı bünyesinde artık Rav Nahum bir tehlike olarak görülmeye başlanmıştı.
Peşpeşe gelen başarısızlıkların ardından, Osmanlı yetkilileri tarafından Osmanlı subaylarının yetiştirildiği İstihkâm ve Topçu Okulu’nda Fransızca öğretmeni olarak atandı. Yahudi Cemaati’nde kaybettiği prestiji saray içinde yükselmeye başlamıştı.
Herkesle iyi geçinme meziyetine ve ölçülü davranışlarına rağmen ilerici Alyans ile özdeşlesmesi nedeniyle tutucu kesim tarafından dışlanmaya, tepki almaya devam etti.
Hahambaşılığa doğru
Bu arada, İstanbul’da 23-24 Temmuz 1908’de Jön Türkler bir darbeyle Sultan Abdülhamid’i tahttan indirdiler ve Meşrutiyet’i ilan ettiler. Hemen akabinde, Osmanlı Yahudi Cemaati, geleneksel olarak her yönetimle uyum sağladığından bu yeni yönetimle de iyi ilşkiler kurdu.
Alyans da yeni yönetimle ilişkilerini geliştirmek için gayret göstermeye başladı. Ancak Osmanlı Yahudi Cemaati çalkantılı bir dönem geçirmekteydi. 1901 yılında Alman kökenli Osmanlı Yahudileri Hilfsverein (Hilfsverein des Deutschen Juden- Alman Yahudileri Yardım Birliği) adlı bir dernek kurmuşlardı. Amaçları Alman dili ve kültürünü yayarak Alman etkinliğini geliştirmekti. Diğer taraftan Siyonizm sempatizanları da Yahudi cemaati içinde etkin olmaya çalışıyorlardı. Bu üç grup Yahudi cemaati yönetiminde söz sahibi olmak için birbirleriyle kıyasıya yarışıyorlardı. Bu yarışta da her türlü olanak, politika kullanılıyordu. Zaman içinde bir taraftan Hilfsverein, Siyonistler ve muhafazakârlar diğer taraftan Alyans yandaşları ve ilericiler iki ayrı ittifak oluşturdular.
Bu atışmalar esnasında, uzun süreden beri hahambaşı vekili görevini yürütmekte olan ve tenkit edilmeye başlanan Rav Moşe Halevi’nin görevden alınması ve yerine başkasının atanması gündeme geldi. Kısa bir süre sonra da Rav Halevi’nin istifa etmesi sağlandı.
İşte bu ortamda, yakın çevresinin kendisini hahambaşı adaylığı için ikna etmesi üzerine Hayim Nahum Efendi İstanbul’a döndü.
Ancak Alyans yandaşları diğer gruplarla bağları tam anlamıyla kopartmamak için yine Nahum Efendi’yi geri plana çekti ve kayınpederi Avram Danon Hahambaşı adayı oldu. Nahum Efendi de hahambaşı vekilliğine seçildi.
Ancak Nahum Efendi’nin bekleyişi çok uzun sürmedi ve 24 Ocak 1909’da Hahambaşı olarak seçildi. Böylece Rav Hayim Nahum Efendi, 1865 yılında yürürlüğe giren Hahamhane Nizamnamesi’nde öngörülen kurallara uygun bir şekilde seçilmiş tek ve sonuncu hahambaşı olmuştur. Osmanlı yetkilileri tarafından verilen ‘Tayin Berat’ı ile Hahambaşı, Osmanlı sınırları içinde yaşayan tüm Yahudilerin tek temsilcisi ve en üst din adamı yetkileriyle donatılmıştı. Yine bu beratta Osmanlı sınırları içinde yaşayan Yahudilerin can ve mal emniyetlerinin sağlanması, okul vakıf gibi taşınmazların haklarına müdahele edilmemesi emredilmişti. Anlaşılacağı üzere Osmanlı Devleti Rav Nahum Efendi’nin şahsında Hahambaşılık makamını her açıdan güçlendirmişti.
Rav Nahum’a karşı muhalefet
Rav Nahum Efendi’nin hahambaşılık vekilliği ve sonradan hahambaşılığa seçilmesi Osmanlı Cemaati bünyesindeki tutucuları ve muhalefeti harekete geçirdi. Aslında Alyans’a karşı yapılan muhalefet, koyu bir Alyansçı, ilerici olarak bilinen Rav Nahum’u hedef olarak seçti. Bir süre sonra, cemaat içi muhalefete, dışarıdan, İttihat ve Terraki mensubu, Siyonizm-Yahudi karşıtı Arap milletvekileri de katıldı. Gruplar arasındaki mücadeleye İstanbul’daki yabancı hükümet temsilcileri de zaman zaman katılmaya başladı. Aslında bu ilginin ana nedeni yürürlükteki kanunlara göre Hahambaşı yetkilerinin İstanbul’dan Yemen’e kadar geçerli olması idi.
Rav Nahum, Cemaat hiyerarşisi içinde kalan son tutucu kalelerden kurtulmak için 1910 yılı sonunda bir ara seçim tertipledi. Ancak bu seçim sonucunda bünye içindeki tutucu kesim daha da kuvvetlendi.
Bu gelişme üzerine, Rav Nahum bazı muhalif gruplarla işbirliği yapmak zorunda kaldı. Osmanlı Devleti’nin 1882’deki Yahudi göçüne ve 1892’de Filistin’de Yahudilerin toprak almasına getirilen kısıtlamaların kaldırılması için yetkililerle pazarlıklar yaptı ancak başarılı olamadı. Filistin’e yerleşen Yahudi göçmenlerin Osmanlı vatandaşlığına alınması için başarısızlıkla sonuçlanacak çalışmalar yaptı.
Cemaat içindeki etkinliğini arttırmaya çalışan Rav Nahum, 1910 yılında, 4 ay sürecek Edirne, Selanik, İskenderiye, Kahire, Şam, Beyrut ve İzmir gezisine çıktı. Buradaki Yahudi Cemaatlerin sorunlarıyla ilgilendi, yerel Osmanlı yönetimiyle bizzat görüşüp bazı sorunların hemen düzeltilmesini sağladı.
1911-12 yılları arasındaki Balkan Savaşı esnasında bölgedeki yerel Yahudi kurumlarını birleştirme çalışmaları yaptı. Alyans’ın Yahudi Cemaati için yaptığı maddi desteğin yetersiz kalması üzerine diğer Avrupa Yahudi kuruluşlarıyla temasa geçip maddi destek olanaklarını geliştirdi. Bunların arasından American Jewish Joint Distribution Committee‘nin yardımlarından Osmanlı Yahudilerinin de faydalanmasını sağladı.
devam edecek…
Din adamlığından diplomatlığa, milli mücadele dönemindeki çalışmalar…