Tarihin ayıplarıyla yüzleşme

25 yıl önce işlenen, cezasız kalan bir cinayet suçunun izlerini sürerek, yazacağı bir romana malzeme arayan eski bir savcılık müfettişinin öyküsünü, adalet, yas, kayıp, siyasi suçlar gibi temalar eşliğinde izliyoruz. Gizem, romantizm ve gerilimi harmanlayan film, Arjantin yakın tarihinin ayıplarını sergileyen anti-faşist bir suç filmine dönüşüyor. Tek planda çekilen 6 dakikalık stadyum sahnesiyle katil zanlısının sorgulanma sekansı olağanüstü.

Viktor APALAÇİ
5 Mayıs 2010 Çarşamba

Arjantin sineması yakın tarihinin ayıplarıyla yüzleşmeyi ve hesaplaşmayı iyi beceriyor. Bu yıl En İyi Yabancı Film Oscar’ının galibi “Gözlerindeki Sır / El Secreto de Sus Ojos”, tarihi boyunca acılarla, ekonomik sıkıntılarla boğuşmuş Arjantin’deki adaletsizlikleri mercek altına alıyor.

Arjantin sinemasından çıkma “Resmi Tarih” gibi bir başyapıtı akla getiren konusuyla, “Gözlerindeki Sır” adaletsizliğin hüküm sürdüğü Peron döneminde, cezasız kalan bir cinayet suçunun izlerini sürüyor.

Şimdiki zamanla geçmişi ustalıkla harmanlayan öyküsüyle, filmde 25 yıl önce işlenen bir cinayet üzerine yazacağı romana malzeme arayan eski bir savcılık müfettişini izliyoruz. 25 yıla yayılan bir hesaplaşmayı anlatan konusuyla, filmde emekli savcı, eski patronu kadın hakimin desteğiyle, bir banka memurunun öldürülen güzel karısının üstü örtülen cinayetindeki sırrı araştırıyor. Gizem, gerilim ve romantizmi harmanlayan, yaşanan adaletsizliklerle siyasi bir paralellik kuran film, Eduardo Sacheri’nin “La Pregunta de Sus Ojos” adlı romanından alınma.

“House” ve “Law and Order” gibi popular TV dizileriyle tanınan Arjantinli yönetmen Juan Jose Campanella, romanın yazarı Sacheri ile müştereken yazdığı senaryoyu, heyecan tansiyonunu sonuna kadar düşürmeyen bir TV dizisi uslubuyla beyaz perdeye aktarıyor.

BİR CİNAYETİN ANATOMİSİ

Arjantin toplumunun geçmişiyle olan muhasebesini, uzun yıllara dayanan bir cinayetin soruşturulması fonunda, adalet, yas, kayıp, siyasi suçlar gibi temalar eşliğinde izliyoruz. İnsanın içini acıtan bir suskunluk öyküsü, Arjantin yakın tarihinin ayıplarını sergileyen anti-faşist bir suç filmine dönüşüyor.

Büyük laflar etmekten kaçınan, sakin uslubuyla dikkati çeken yönetmen Campanella, yozlaşmış adalet kurumunun korumaya aldığı bir katilin, devlet tarafından solcu militanların öldürülmesinde bir tetikçi olarak kullanılmasının ibret verici öyküsünü anlatıyor. Evinde tecavüze uğrayan bir kadının katil zanlısının sorgulamasında, kadın hakimin (erkeklik durumuyla alay ederek) sonuca ulaşması, tansiyonu yüksek mükemmel bir sekansta anlatıyor.

Campanella mizansenindeki ustalığını, tek planda çekilen, 6 dakikalık stadyum sekansı ile ispatlıyor.

Filmin Oscar Ödülü almasında, anti-faşist bir öykü anlatmasının yanında, bu akıllara durgunlak veren teknik beceri sahnesinin rol oynadığını düşünüyorum. “Bir erkek herşeyini değiştirebilir ama tuttuğu takımı değiştirmez” kuralından hareketle, katili Arjantin lig takımlarından Racing’in bir maçında yakalayan savcılık müfettişinin amansız takibini, kamera nefis bir tek plan çekimle kaydediyor.

Peron’un dikta yıllarında, avcıların av haline gelmesiyle savcının asistanı tetikçiler tarafından öldürülür. Yozlaşmış adalet kurumunun katili serbest bırakıp, iktidar partisinin tetikçisi haline geldiği gören savcı selameti ortadan kaybolmakta bulur.

KIRIK BİR AŞK ÖYKÜSÜ

Yanı başındaki bir kadına, patronu kadın hakime aşkını ifade etmekten aciz savcı, sevdiği kadının başkasıyla evlenmesinden sonra, kendi de evlenir, ancak 25 yıllık aşkı küllenmez. Bu aşk, saplantı ve trajik suskunluk öyküsü, yaşanmamış kırık bir aşk öyküsüne dönüşür.

Yakaladığı katilin cezasız kalması, adaletin yerini bulmaması karşısında düş kırıklığına gömülen, hayata küsen, evinde bir tür esaret yaşayan savcının cinayetin romanını yazmaya karar vermesiyle yazgısı değişir.

25 yıl önce işlenen bir cinayetin bir grup insanın hayatında açtığı yaraları, yönetmen Campanella sakin ama derin bir sinema diliyle anlatıyor. Bu klasik anlatım, flashback’lerle desteklenip, nefis bir kurguyla birleştirilerek, şimdi ve geçmiş arasında iyi bir denge kuruyor.

Hemen tüm önemli Arjantin filmlerinde karşımıza çıkan karizmatik aktör Ricardo Darin son derece inandırıcı bir savcı kompozisyonu yaratırken, kadın yargıçta Soledad Villamil, alkolik asistanda Guillermo Francella filmin başarılı oyuncu kadrosunda öne çıkıyorlar.

Gelelim filmin kazandığı Oscar Ödülü’ne. Geçen yıl bu branşta Japon filmi “Son Veda / Okuributo” da olduğu gibi, bu yıl “Gözlerindeki Sır” sürpriz (ama sonuna kadar hakkedilmiş) bir ödül aldı. Oscar’ın diğer adayları, Fransa’da yılın filmi Andiard’ın “Yeraltı Peygamberi / Le Prophete”ini, Heneke’nin Nazizmin ayak seslerini dile getiren (Altın Palmiyeli) “Beyaz Bant / White Ribbon”ını ve İsrailli Yaron Shani – Scandar Copti ikilisinin “Ajami”sini geride bırakan Arjantin filmi, ABD’de gösterime girmeden bu ödüle ulaştığı için şaşkınlık yarattı.