Batya’nın altın serüveni

Uzun bir süredir üzerinde çalıştığım ve sonunda sizlerin beğenisine sunduğum mücevher koleksiyonumla, klasikle modernizmi bir araya getirirken, yaratıcılığın heyecanına sizi de ortak ediyorum.

Batya KEBUDİ Yaşam
5 Mayıs 2010 Çarşamba

Koleksiyonda, bulunduğu yerde dikkatleri üzerine çeken ve ışıltısını çevresine cömertçe yayan altın, farklı formlarda karşımıza çıkıyor. Sade ama iddialı tasarımlar hem tek olarak hem de bir arada takılabiliyor. Detaylarda gizlenen sürprizler ve bütünün sunduğu yalınlık hissi bedeninizle uyum sağlıyor

Evet, evet. Yanlış okumadınız. O benim… Hani o incecik yüzükleriyle adından söz edilen…

‘Bu bizim Batya mı acaba?’ dediniz mi?

Aynen, ta kendisiyim…

Bir hayalim vardı, onu gerçekleştirdim. Hayallerinin peşine düş dememişler boşuna…

Sizi şaşırttım mı?

‘Dergiciyken tasarımcı oldu’ dediniz belki? Bu aslında bilindiği kadar hızlı bir geçiş olmadı… İstedim ki, beni benden okuyun…

Bu aslında hep benimle var olan bir hayaldi, çoğu zaman bir hobiydi…

Şöyle diyim, aksesuara olan merakımın bir gün beni tasarım yapmaya yönelteceğini biliyordum.

Her zaman, bir kıyafeti tamamlayan en önemli detayın aksesuar olduğunu düşünürüm. Bu nedenle de bir çok aksesuarım var.

Özellikle çıktığım seyahatlerde bir mağazaya girdiğimde zamanın çoğunu mücevherlerin olduğu bölümde geçiririm. Tüm markaların koleksiyonlarını yakından takip ederim.

Bu merakım zamanla işimi de etkilemeye başladı.

Yıllarca çalıştığım Madame Figaro Dergisi’nde her ay farklı mücevher konuları hazırladım ve tasarımcılarla röportajlar yaptım.

Hep bir gün “Ben de, ben de!” dedim.

Bu arada kendim için aksesuar tasarımları yapmaya başlamıştım bile...

Tam da bu sıralarda, mesleğinde yıllarını geçirmiş ama artık emekli olmuş yaşlı bir mücevher ustasıyla tanıştım ve ona kendim için yüzükler yaptırdım.

Her türlü nazımın geçtiği, beni torunu gibi görmeye başlayan bu usta, bendeki enerjiyi herkesden önce fark edip “Batya, artık bunlardan birer tane değil de biner tane yapsak” diyordu. Bu arada arkadaşlarım da yaptıklarımı çok beğeniyor, kendileri için de takı tasarlamamı istiyorlardı.

Ben bu fikri nedense hep erteledim.

Ta ki çok sevdiğim Madame Figaro’nun kapanmasına kadar!

Derginin kapanmasının ardından bir süre seyahat ettim. Yurt dışında da tanıştığım herkes bana takılarımı nereden aldığımı soruyordu. Kendi tasarımlarım olduğunu öğrendiklerinde onlar için de yapmamı istediler.

İstanbul’a dönünce hep ertelediğim takı tasarımı için artık hazır olduğumu hissettim ve bu kararla hayatımda yepyeni bir kapı açıldı.

Ustama gittim ve “Artık hazırım, koleksiyonumu çizdim.” dedim.

Koleksiyonumun ilk tasarımları o kadar ilgi gördü ki devam etmeye karar verdim!

İşte bu ‘altın serüven’ böyle başladı.

Çevremdeki insanlar hep ışıltılı göründüğümü söylerler. Bu aslında altının bana verdiği ışığın rengidir, parıltısı hep göze çarpar.

Şimdi, bu çok sevdiğim mücevher,  işimin de anahtar kelimesi oldu. Bunun benim için çok güzel bir şans olduğuna inanıyorum. Tasarımlarımı bu düşünceyle hazırladığım için de takılarımın, onları takan herkese şans getireceklerini düşünüyorum.

Sizinle yaşayan tasarımlar yaratıyorum.

Son yıllarda taktığımız takılar çok büyüktü.

Kocaman yüzüklerin çok moda olduğu bir dönemde ben bir anda artık onları takmak istemediğime karar verdim. Çünkü o yüzükleri tüm gün boyunca parmağınızda taşımak mümkün değil. Aynı şekilde çok kalın bilezikleri bir süre sonra çıkartmak istiyordum.

Artık sadeleşmek istiyordum.

Koleksiyonumdaki tüm ürünlerim tüm gün sizinle olacak kadar hafif ve ince…

Onları takıyorsunuz ve hiç çıkartmak istemiyorsunuz. 

İlk koleksiyonum hayatın sembollerinde hep işaretlere, sessiz ama bizi birleştirici bir dili olduğunu düşündüğüm tasarımlara yer verdim.

Gizemli ve merak uyandırıcı bu semboller, hem geçmişle günümüzü birbirine bağlayan güçleri, hem heyecan uyandıran tasarımları hem de üzerlerinde taşıdıkları anlamlarla hayatta farklı bir dil oluşturuyorlar. İşte ben de koleksiyonumu tasarlarken bu çarpıcı dilden ilham aldım ve hayatın sembollerini kendime göre yeniden yorumladım.

İkinci koleksiyonum ise Love koleksiyonu… Aşk herkesi ve her şeyi aynı çizgide birleştirme gücüne sahip olan, tutku ve masumiyeti, hüznü ve motive edici mutluluğu, sonsuz yaratıcılığı varlığında taşıyan, hayatın kaynağı...

Beni hayata bağlayan en önemli duygu...

Bu yüzden de koleksiyonlarımda her zaman aşk temalı tasarımlar hazırlamayı sürdüreceğim. Üçüncü koleksiyonum da ise negatif enerjiyi ve kötü gözleri uzak tutması ile nazar boncuğuna çok inandığımdan ona yeniden hayat verdim.

Tasarımlarımda nazar boncuğunun göz şeklindeki alıştığımız klasik formunu korudum ama onun abartılı, renkli ve otantik görüntüsünü modernize ederek sadeleştirdim.

Böylece hem nazardan korunmayı sürdürecek hem de şıklığınızı zarif aksesuarlarınızla tamamlayabileceksiniz.

Mutlaka koleksiyonuma bir göz atın, kimbilir belki de ihtiyaç duyduğunuz şans bu yüzüklerle hayatınıza girer…

TAÇ: Hangi kadın kraliçe olmak istemez ki... Kraliçe olamıyorsak da kraliçe gibi hissetmemize kim engel olabilir? Kraliyetin simgesi ‘Taç’ size kendinizi kraliçe gibi hissettirsin diye tasarlandı.

MELEK: Hep bir şans meleğim olduğuna ve beni koruduğuna inanırım. ‘Melek’i tasarlarken size şans getirmesini ve sizi sevgiyle kucaklayıp korumasını diledim.

SONSUZLUK:Çocukken okuduğum birçok masalın sonunda “Sonsuza kadar mutlu yaşadılar.” yazardı. Bu minik cümlenin sihri sayesinde ‘sonsuzluk’ koleksiyonumun en önemli tasarımlarından biri oldu.

PIRLANTA: Pırlanta sevmeyen kadın var mı? Parmağınızda bir tek taş istiyorsanız, bir de benim tasarladığımı görün. Eğlenceyi sevenler ve ironinin dayanılmaz çekiciliğine hayır diyemeyenler için...

İSKAMBİL: Oyun... Hayatın ağır tarafını küçük oyunlarla hafifiletmeyi seviyorum. Oyun deyince de aklıma iskambil kartları ve sembolleri geliyor. İşte ‘İskambil’ benim ve tabii ki koleksiyonumun eğlenceli tarafını simgeliyor.