/Denizde YOM KİPUR

Dünya
22 Eylül 2010 Çarşamba

Bugün Yahudi takviminin en kutsal günü Yom Kipur. Bu, Kefaret Günü’dür. Bir meditasyon, tövbe etme, telafi etme günüdür. Birçok Yahudi bugünü bir sinagogda veya bir dini merkezde, hep birlikte veya sessizce kendi başına, düşüncelere dalarak, Tevrat okuyarak ve Teillim’dan bölümler söyleyerek geçirecek.

Geçen sene kolejden mezun olur olmaz burada, memleketim olan şehirde, bir istakoz avlama teknesinde tayfa olarak işe girdim. Yom Kipur’dan bir kaç gün önce kaptana o gün çalışamayacağımı söyledim.

Bu, bir istakozcunun izin isteyeceği tipik bir gün değildi. En azından Deer Isle’da. Kaptan şaşırdı. Ben de, “Biliyor musun, bu çok kutsal bir bayramdır” diye açıkladım. Saat sabahın 4:30’uydu ve daha güneş doğmamıştı. Rıhtımda kahvelerimizi içerken sıra sıra dizel motorlu tekneler homurtularıyla yanımızdan geçip yaşama açılıyorlardı.

Bayramımız hakkında ne kadar bilgisi olduğundan veya ne kadarını anlatmam gerektiğinden emin değildim.

O gün oruç tuttuğumuzu, Tanrı huzurunda eğilip af dilediğimizi ve yargılanmaya hazırlandığımızı açıklamalı mıydım? Yaşam kitabına yazgıların nasıl yazıldığını anlatmalı mıydım? Ya da bunların yerine onunla her Yom Kipur’da anlattığımız Tevrat’tan öyküleri mi paylaşmalıydım? İzak’ın bağlanması öyküsüne mi girişmeli yoksa Avram ve Sara’dan mı söz etmeliydim? Yona’nın denizin dibine seyahatini ve bir balinanın karnında ulaştığı kefareti mi anlatmalıydım? Teknemizdeki CB (Citizens’ Band) radyoya el koyup radyo dalgalarına koçboynuzu şofarı mı üflemeliydim?

Kahvelerimizi bitirdik ve elimizde öğle yemeği kutularıyla teknenin yolunu tuttuk. Şofar çalmak için çok erken olduğuna karar verdim. Ayrıca, çekmemiz gereken 300’den fazla istakoz kapanı vardı. Yani, koca bir günlük iş.

Deer Isle’da yetişen bir çocuk olarak ailemin ibadet şeklinin biraz farklı olduğunu çabuk farketmiştim. Adada birçok kilise vardı. Katolik’ten Protestan’a, küçük ve tek odalı ev kiliselerden yeni döşenmiş araba yolları olan büyük kiliselere. Biz bunların hiç birinde dua etmezdik. Bunun yerine en yakını 60 mil uzaktaki Bangor’da olan sinagoga haftalık hacca giderdik.

Bir gün, henüz avlanma mevsiminin başlarındayken kaptanla birlikte evinin önüne istakoz kapanlarını istifliyorduk. Başka bir balıkçı yakınımıza otuırdu ve bizi izlemeye başladı. 80’li yaşlarının ortalarındaydı ve eyalet dışından birinin anlayamayacağı ağır bir Down East aksanı ile konuşuyordu.

Kaptana, “Görüyorum ki sıkı çalışan bir adam bulmuşsun. Onu tutacağını düşünüyor musun?” diye sordu. Sonra kıkırdadı ve bana döndü, “Adın ne demiştin?” “Sam,” dedim. “Sam Kestenbaum” Kaşlarını kaldırdı.

Adada Kestenbaum adı genellikle böyle şaşkın bakışlarla karşılaşır, ardından da, ‘harf harf söylemen gerek’ gelir. Belli soyadları buradaki telefon rehberinde sayfalar doldurur. Burada nesillerdir var olan eski ailelerin isimleri; kuzenler, teyzeler ve amcalar ağı: Eaton, Haskell, Heannsler, Weed ve diğerleri. Fakat Hancock County’de sadece bir tane Kestenbaum ailesi bulursunuz. Ve çok fazla Yahudi istakoz avcısı da bulamazsınız (avın kaşer statüsünün olmaması gözönünde bulundurulduğunda pek de şaşırtıcı değil).

Buna rağmen denizde olduğumda kendimi kaderime yakın hissederim. İş zor fakat meditatif. Balıkçılar her gün elementlerle boğuşur: Rüzgâr, med-cezir, mevsimlerin gelip geçmesi. Yahudiler de gözlerini elementlerden ayırmazlar ve dünyada var olan büyük, kutsal güçleri tanırlar. Ve nereye gidersek gidelim Tanrı’nın bizle birlikte geldiğine inanırız.

Denir ki, Yahudiler sürgüne gittiklerinde kutsal varlık da sürgüne gitti. Nerede olursak olalım üzerimizde, etrafımızda dolaşarak; yaşamlarımıza kutsal olanı davet etmek için bizi bekleyerek. Bu, diasporanın en büyük hediyelerinden biridir: Biz seyahat ederiz, taşınırız ama kimsek o kalırız.

Geçen sene Yom Kipur haftası boyunca Penobscot Körfezi üzerinde sonbaharın ilk fırtınası esmişti. Yağmur fazlaydı, şiddetli rüzgârlar ağaçları sallamıştı ve dallarını eğmişti. Sonuçta bayramı karada geçiren tek balıkçı ben olmadım. Çoğu dükkânlarında kaldı, kapanları tamir etti, ipleri sardı veya şamandıraları boyadı.

Ve ben, bir buçuk saat ötede Bangor’daki sinagoga teşuva, yani Tanrı’ya dönmek üzerine, yeniden başlamak üzerine düşünmeye gitmiştim. Bu, tekne işi değildi ama işti. Bir tür tamirat, düğümlerin ve iplerin kontrol edilmesi, yeni bir yıl için yakıtın tazelenmesi.

Ve bugün de aynı şeyi yapacağım. Bu Yom Kipur’da Yahudi dindaşlarıma ‘gmar hatima tova’, yaşam kitabında iyi yazgılar dilerim. Ve balıkçı arkadaşlarıma, güvenli sular ve iyi çekişler dilerim. Dilerim istakozun fiyatı artar. Dilerim gelecek fırtınaları atlatırız.

Sam Kestenbaum, Deer Isle, Maine/ABD’de bir istakoz teknesinde çalışıyor.

The New York Times / 17 Eylül 2010

Çeviri: Dani Altaras