'360 derece’de bu hafta

Kültürlerarası Diyalog Platformu Genel Sekreteri Dr. Ahmet Muharrem Atlığ, Neve Şalom Kültür Merkezi’nde katıldığı iftar yemeğinin ardından duygularını ŞALOM okurları için kaleme aldı

Şalom
25 Ağustos 2010 Çarşamba

Çok meşhur bir hikâyedir… Bir haham çok sevdiği öğrencilerine sorar, “Gecenin bittiğini ve günün ağarmaya başladığını nasıl anlarsınız?”

Öğrencilerden biri, “Uzakta bir hayvan gördüğümüzde onun koyun mu ya da köpek mi olduğunu anladığımız zaman mı?” der. “Hayır” der haham, sesine yansıyan kararlılığıyla. “Peki” der bir diğer öğrenci, “Uzakta bir ağaç gördüğümüzde, onun şeftali ya da incir ağacı olduğunu anladığımızda mı?” “Hayır” der yine yaşlı ve güngörmüş haham. “Peki” derler hep bir ağızdan bütün öğrenciler, “Ya ne zaman?”

Daima sessizliğinde tefekkür, bakışında ibret ve konuşmasında hikmet olan haham, umut dolu gözlerle ufka doğru bakar. Sonra başlar hikmet dolu sözlerine, “Siz ne zaman ilk defa karşılaştığınız bir insanın yüzüne baktığınızda, onu sanki öz kız ya da erkek kardeşiniz olarak görürseniz işte o zaman gece bitmiş ve gün ağarmaya başlamıştır. Yoksa ne zaman olduğu fark etmez. Bu durumun haricindeki bütün zamanlar hep gecedir.” der.

Gönül dili böyle bir şey olsa gerek. Hiç takılmadan başka bir durağa, doğrudan gönülden gelir ve muhataplarının gönüllerine gider. Nereden mi biliyorum? Bu hikâyeyi anlattığım Müslümanların ya da Hıristiyanların hiç birisinde bu sözlerin bir haham tarafından söylenmiş olduğu rahatsızlık meydana getirmedi. Aksine çok beğenildi ve not alındı. “Keşke her insan gönlünden konuşsa” demek geliyor içimden. O zaman daha iyi anlardık birbirimizi. Diplomatik diller, defalarca elden geçirilen metinler, çok iyi bilinen yabancı diller çoğu zaman işe yaramıyor çünkü.

Mevlana’nın dediği gibi “Aynı dili konuşanlar değil, aynı gönlü paylaşanlar anlaşabilir”.

Türk Musevi cemaatinin her yıl verdiği iftar yemeği daveti de, vücut lisanı ile gönül dilini terennüm ediyor aslında. Bu yıl da çok güzel ve görkemliydi. Toplumun bütün kesimlerini bir arada göreceğiniz ender yerlerden biriydi. Güzel konuşmalar yapıldı. Çok sıcak temenniler ve duygular dile getirildi. Ancak bir anons vardı ki, işte o, geceye damgasını vurmuştu. Dedik ya gönül dili hiçbir durağa uğramaz ve engele takılmaz. Doğrudan muhatabının gönlüne gider. İşte öyle oldu.

Vurgulu ve çok düzgün Türkçesiyle gecenin takdimini yapan şahıs, Türk Musevi Cemaati’nin, bu günlerde bir insanlık dramı yaşayan Müslüman Pakistan halkına yapmayı planladığı yardımın bankaya yatırıldığını anons etmişti kürsüden. Evet, o gece kürsüyü birçok değerli insan teşrif etmişti ama gönül dilinden gelen bu anons o gece kürsüyü teşrif edenlerin en yücesiydi bence. Çünkü gönül’den gelip gönül’e gidiyordu bu sözler.

Bir basit anonstu belki ama gönül diliyle diyordu ki “Aç herkese açabildiğin kadar sineni ummanlar gibi olsun. İnançla geril ve insana sevgi duy. Kalmasın alaka duymadığın ve el uzatmadığın bir mahzun gönül.”

Bu gün neden bu dili konuşamıyoruz sizce? Bu sorunun cevabı 500 yıllık bir Osmanlı hamamının kapısındaki kitabede saklı. Sultanahmet’teki tarihi Cağaloğlu Hamamı’nın kitabesinde aynen şöyle yazmış gönül dilinden konuşan birisi.

“Tıynetin na-pak ise hayır umma germabeden,

Önce tathiyr-i kalp eyle, sonra tathiyr-i beden”

Yani, “Eğer gönlün ve niyetin temiz değilse bu hamamdan senin gönlünü ve niyetini temizlemesini bekleme. Burası ancak senin vücudunu temizler. Git ilk önce iç dünyanı, gönül dilini temizle. Nasıl olsa vücudunu daha sonra temizlersin.”

St. John’un sözüyle bitirelim. “Başlangıçta söz vardı.”

Evet, biz o başlangıçtaki duruluğu, niyet temizliğini, kutsal basireti, gönül dilini ve sevgiyi, kısaca insanlığı kaybettik.

Biz galiba gönlümüzü yitirdik.

Ahmet Muharrem ATLIĞ kimdir?

1971 yılında İzmir’de dünyaya gelen Atlığ, ilk ve ortaokulun ardından İzmir İmam Hatip Lisesi’ne gitti. Lisans eğitimini 1994 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde tamamlayan Atlığ, daha sonra ‘Hıristiyan felsefesi’ dalında ABD’nin Houston şehrinde yüksek lisansını, İngiltere’de de aynı daldaki doktorasını tamamladı. Uzun yıllar kültürlerarası diyalog konusunda akademik ve saha çalışmaları yapan Atlığ, 2008 yılında Türkiye’ye döndü. Atlığ, halen Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Kültürlerarası Diyalog Platformu Genel Sekreterliğini yürütüyor.