Spor Cafe’nin ilk konuğu, tecrübeli spor editörü Bülent Tuncay, Türkiye futbolunun geldiği noktaları ve bu başarının arkasındaki itici gücü kaleme alıyor…
SPOR TOTO Süper Ligi, Digitürk’ün bu sezondan itibaren ödeyeceği rekor parayla, Avrupa’nın ‘en değerli’ beşinci ligi konumuna yükseliyor. Yayın gelirleri açısından Almanya’yı bile geride bırakıyor yani. Peki, Türk futbolu kalite ve fiziki koşullar olarak
Avrupa’nın ilk 5’inde mi? TV’den gelen zenginliği ne ölçüde doğru kullanıyor?
Bu sorunun yanıtını bulmak için biraz geriye gitmek gerekiyor.
Yirmi yıl önce, Milli Takım’ı Malta ve Lüksemburg’la aynı torbadan kura çekimlerine giren, kulüp takımları Avrupa kupalarına ilk turlardan veda eden, doğru düzgün bir çim sahası bile olmayan bir ülke için gelinen nokta, ‘sportif çağ atlama’dır. Artık bırakın Spor Toto Süper Ligi’ni, Bank Asya 1.Ligi hatta 2.lig maçları bile çim sahalarda oynanıyor... Eskiyen statlar yenileniyor... Balkanların döküntüleri değil, dünya futbolunun önemli isimleri liglerimize geliyor...
Ama bir de madalyonun öbür yüzü var. Futbol ekonomisini henüz oluşturamayan, kaynaklarını doğru kullanamayan, taraftarı zaman zaman fanatizmin girdabına kapılan, manipülasyona açık bir ligimiz var. Bir çizgi çekip genel toplama baktığımızda ise aksaklıklara rağmen Türk futbolunun yol aldığını görüyoruz. Hem de azımsanmayacak mesafeleri...
20 yıl önce bir sezonda iki seneye yayılan bir maceramız yoktu Avrupa’da. “Üzerine kar yağmayan” bir ülkeydik, sonbaharı çıkarıp mevsim değişikliği yaşayan takımımız da yoktu. Ta ki Galatasaray, Derwall’le sadece kendisinin değil Türk futbolunun gidişatını değiştiren hamleyi yapana kadar. Sonrası geldi... Milli Takım’ı Dünya Kupası’nda üçüncülük, Avrupa Şampiyonası’nda yarı final yaşadı. Kulüp düzeyinde UEFA Şampiyonu ve Süper Kupa Şampiyonu çıkardı. Takımları UEFA organizasyonlarında yarı final, çeyrek final oynadı. Ancak bu noktada bir açmaza da girdi Türk futbolu.
Ülke içindeki rekabet çeşitlense de, şampiyon adaylarının sayısı 2-3’ten 5-6’ya çıksa da Avrupa’da tüm yük iki kulübün omuzlarına kaldı. Galatasaray ve son dönemde Fenerbahçe ile yol alabiliyor Türk futbolu. Mesela geçen sezon beş takımla katıldığımız Avrupa Kupaları’nda yaptığımız 38 maçın 26’sını Galatasaray ve Fenerbahçe gerçekleştirdi. Topladığımız 38 puanın 29’unu (on beş puan GS, on dört puan FB) bu iki kulübümüz topladı. Ancak ülke puanı çok daha yüksek olabilecekken, beş yerine altı, hatta yedi takımla ve daha az eleme oynayarak katılacakken, toplanan puanın katılımcı takım sayısına bölünmesiyle bulunduğu için ülke puanımız 7.600’de kaldı...
Son beş senenin en çok puan toplayan takımları yine bu iki güzide kulübümüz oldu, Türkiye’den katılacak takım sayısını ve şeklini hep bu iki takım belirlemek durumunda kaldı. Kulüpler düzeyinde UEFA sıralamasında on birinci sırada olmamızı da Galatasaray ve Fenerbahçe’ye borçluyuz bir anlamda.
Yayın ihalesinin getirdiği noktaya, ilk beşe girmemiz için sanırız diğer kulüplerimiz de artık gaza basmalı... Beşiktaş’tan, Trabzonspor’dan da dönem dönem ortaya çıkan patlamaların sürekli hale gelmesi şart artık. Avrupa’ya açılan ya da açılmak üzere olan Anadolu kulüplerinden de daha yüksek başarılar mutlaka olmalı. Çünkü Türk futbolu, Avrupa’da başarıyı artık her açıdan hak ediyor...
SON İKİ SEZONDAKİ TÜRK TAKIMLARININ KARNESİ
2008-2009
TAKIM KUPAO G B M A Y
Galatasaray Şamp.Ligi
+UEFA 12 6 3 3 19 15
Fenerbahçe Şamp.Ligi 10 3 3 4 15 14
Beşiktaş UEFA 4 3 0 1 8 5
Siva İ.TOTO 4 1 1 2 3 7
Kayserispor UEFA 2 0 1 1 1 2
TOPLAM 32 13 8 11 46 43
2009-2010
TAKIM KUPAO G B M A Y
Galatasaray A.Lig 14 8 4 2 33 10
Fenerbahçe A.Ligi 12 7 3 2 20 10
Beşiktaş Şamp.Ligi 6 1 1 4 3 8
Trabzonspor A.Ligi 2 1 0 1 3 2
Sivas Şamp.Ligi
+A.Ligi 4 1 0 3 3 11
TOPLAM 38 18 8 12 62 41