Alem buysa kral kim?

Bir Dünya Kupası’nı daha iyisiyle, kötüsüyle geride bıraktık. Afrika 2010, hem başlamadan önce, hem başladıktan sonra hem de biterken çok tartışıldı. Önce FIFA kupayı düzenleme hakkını bu mütevazı kıtanın, mütevazı bir ülkesine verdi. Hiç kimse inanmadı onlara, “başaramazlar” dediler, başardılar.

Rıfat KARAKÖY Spor
21 Temmuz 2010 Çarşamba

Bir Dünya Kupası’nı daha iyisiyle, kötüsüyle geride bıraktık. Afrika 2010, hem başlamadan önce, hem başladıktan sonra hem de biterken çok tartışıldı. Önce FIFA kupayı düzenleme hakkını bu mütevazı kıtanın, mütevazı bir ülkesine verdi. Hiç kimse inanmadı onlara, “başaramazlar” dediler, başardılar.

Afrika 2010’da da herkesin bir favorisi vardı elbet. Kimisi İspanya diyordu, kimisi İtalya, kimisi Brezilya. Ülkemizdeki beyaz eşya firmaları bile dahil oldu işin içine. Her ülke için özel ürünler çıkartıp, “favorilerinizin ürünlerini alın, o takım şampiyon olursa, ürünü bedavaya getirin” gibi sloganlarla satışlarını arttırmaya çalıştılar. Sırf bu olaydan bile Dünya Kupası’nın ne kadar büyük bir organizasyon olduğunu çıkarmak mümkün bence.

32 takım ‘bir altın parçasını’ havaya kaldırabilmek uğruna 30 gün boyunca mücadele verdi. Sonunda bunu başaran İspanyollar oldu. İspanya, Euro 2008’den sonra 2010 Dünya Kupası’nı da müzesine götürmeyi başardı. Ancak olayın başka bir boyutu daha vardı. Gerçekten İspanya mı kazanmıştı kupayı?

Ben olaya başka bir açıdan bakmaya çalıştım. Kupada mücadele eden 32 takım içerisinden on iki tanesinin sponsoru Adidas, dokuzunun Nike, yedisinin ise Puma’ydı. Diadora, Umbro, Joma ve Erke Firmaları’nın ise birer tane temsilcileri 2010 Dünya Kupası’nda mücadele etti. Alman Adidas, Amerikan Nike, Adidas’tan kopup ortaya çıkan ama yine Alman olan Puma, İngiliz-ABD ortak yapımı Umbro, İtalyan Diadora, İspanyol Joma ve Çinli Erke Afrika’da kendilerine yer bulmayı başardı. Dünyada en geniş kitlelere ulaşan bu organizasyonda en çok takımı bünyesinde tutabilmek reklamların en büyüğüydü bence.

Adidas firması on iki takımı bünyesinde bulundurmasının yanı sıra kupanın oynandığı ‘Jabulani’ isimli topun da üreticisiydi. Hakemlerin giyindikleri formaları da yine Adidas üretmişti. Yani baktığımız zaman Adidas firması Dünya Kupası 2010’un büyük bir bölümünü parsellemeyi başardı.

Şimdi gelelim finale. Final mücadelesinde sahnede İspanya ve Hollanda vardı. İspanya’nın sponsoru Alman Adidas iken diğer finalist Hollanda’nın sponsoru ise Amerikan Nike firmasıydı. İspanya, Hollanda’yı mağlup ederek Dünya Kupası’nı müzesine götürdü. Yarı finalde ‘Şampiyon İspanya’ ile oynayıp elenen Almanlar bana göre hiç de üzgün değildi, çünkü Almanya, kendi firması olan Adidas ile kupanın asıl kazananı olmayı başardı. Bu bakış açısından sonra eski İngiliz futbolcu Gary Lineker’in “Futbol 22 adamın bir topun peşinde koştuğu, hatalar yapabilen bir hakemin olduğu, ancak sonunda her zaman Almanların kazandığı bir oyundur” tanımı geldi aklıma, şimdi sizlere soruyorum acaba gerçekten futbol, sonunda her zaman Almanlar’ın kazandığı bir oyun mudur?