/Ne mutlu ki İsrail nefreti bizi birleştirdi

Dünya
15 Ocak 2010 Cuma

Yaşasın, aylardır yok olan kurumlar arası uyum, toplumsal mutabakat, milli şuur geri geldi. Medya tek vücut, Hürriyet’le Yeni Şafak, Taraf’la Sözcü aynı cephede. Siyasiler belki de Sertab Erener’in Eurovision zaferinden bu yana ilk kez hep bir ağız. Kutuplaşma mı? Ne alakası var? Kutup falan kalmadı; Türkiye tek yürek oldu!
Hangi konuda? Yeni bir anayasa mı? Kürt açılımında devam mı? Yüzde 10 barajının kalkması mı?
Tabii ki hayır!  Sağ-sol, Türk-Kürt hepimizi birleştiren, İsrail’e kızgınlık oldu bu hafta.
Sağ olsunlar, İsrail’in acemi Dışişleri müsteşarı Danny Ayalon, saldırgan Dışişleri Bakanı Lieberman öyle saçma mizansen ortaya koydu ki, memleket “Vay hain İsrail!” manşetinde birleşti.
Tamam, İsrailli yetkililerin Büyükelçimiz Oğuz Çelikkol’a yaptığı muamelenin kabul edilir yanı yok. Kameraların çağrılması, sonra dönüp “Bakın Türkleri aşağıladık!” diye medyanın bilgilendirilmesi kabul edilir bir durum değil. Komik, kaba ve çocukça.
Ankara özür beklemekte haklı; tepkisinde de şu ana kadar şımarık bir çocuğa akıl veren yetişkin kadar seviyeli.
Ancak bu milli mutabakat halindeki  “İsrail’e haddini bildirelim!” korosu da beni korkutuyor. Neden? Çünkü bu “haklılık” durumu, İsrail’le ilişkilerde bazı temel tutumlarla yüzleşmemizi engelleyecek.
Antisemitizm meselesini ele alalım... Ankara’dan gelen açıklamalarda ısrarla tarihsel olarak Türkiye’de antisemitizm olmadığı vurgulanıyor. Doğru bizde Avrupa/Hıristiyan geleneğinde olan Yahudi katliamları (pogroms) ve İkinci Dünya Savaşı’ndan yaşanan Holocaust gibi olaylar olmadı.
Ancak unutmayalım, reddetmeyelim ki Türkiye’de antisemitizm var ve ‘Ayrılık’, ‘Kurtlar Vadisi’ gibi dizilerde “popülarize” oluyor. Kurtlar Vadisi’nin o sahnesi nedir Allah aşkına? Bu ülkede Hrant Dink’ler, Malatya’da misyonerler, sürekli pompalanan popüler efsaneler, internet yalanları yüzünden öldürüldü.
Sanıyor musunuz ki Kurtlar Vadisi’nin (film ve dizi) sistematik bir biçimde Yahudi ve İsraillileri “katil”, “gaddar”, “insanlık dışı” göstermesinin bir bedeli yok bu toplumda?
Eğer hâlâ ikna olmadıysanız bu sabah İstanbul’da yaşayan Musevi bir dostumla telefon konuşmamı aktarayım. Dostum varlıklı, nüfuzlu, hatırı sayılır bir kişi. Aradığımda seni nerdeyse çıkmıyordu. “Aslı, berbat durumdayım. Berbat. Çok üzülüyorum. Korkuyorum bir şeyler olacak. Korkuyoruz” dedi.
Birkaç ay önce, aynı dostum, sohbet ederken “Sakın yazma, sakın yazma” diye yemin ettirerek canını sıkan bir olayı aktarmıştı.  İstanbul’un göbeğinde, 17 yıldır oturduğu bir apartmanın girişinde komşusuna rastlamış. Komşu, profesör. “Filistin’de durum nasıl?” diye sormuş. Dostum, “Sormayın, hiç iç açıcı değil” diye ortadan bir cevap verse de, 17 yıllık profesör komşu “Aaaah, ah! Hitler sizin hepinizi kesecekti!” demiş. 
Duyunca tüylerim diken diken olmuştu. Peki, bunu neden anlatmayı seçtim şimdi?  Çünkü Yahudi düşmanlığının renkleri ve dereceleri var. Belki burada toplama kampları ya da Yahudi katliamları olmadı ancak maalesef ülkemiz ırkçılık ve antisemitizm’den tamamen sıyrılmış değil.
Şimdi ağız birliğiyle “Kahrolsun İsrail” diye bağıranların, biraz da Ayrılık, Kurtlar Vadisi gibi dizileri, Yahudi mezarlarına yapılan talanları, internette dolaşan “nefret” mail’lerini ve bu ülkede Yahudilerin Yahudi olduğu için uğradığı saldırıları hatırlamalarını istiyorum.
Bizim de hatamız var. Başbakan Erdoğan Davos’ta sonuna kadar haklı olmakla birlikte, başka bir ülkenin liderine canlı yayında tüm dünyanın önünde “Katil” demiş oldu. Hep birlikte alkışladık. Ama bu durum acaba Türkiye’deki Yahudileri korkutmadı mı?
İkili ilişkilerde duygusallık ön planda, kantarın topuzu kaçtı, karşılıklı nefret diziler ve internet sayesinde “popülarize” oldu. Umarım bunun sonu hayırlı olur.

Aslı Aydıntaşbaş

Milliyet Gazetesi / 14.01.2010