GELENEKSEL DEĞERLERİMİZ/ Şabat

Coya DELEVİ Kavram
13 Ocak 2010 Çarşamba

Bu yazı dizimize başlarken, dinsel ve kültürel mirasımızı koruma bağlamında yapılan çalışmalardan söz ettik. Bunlardan biri olan “Ladino Database” Projesini açıklarken, bunun Sefarad kültürünü koruma, onu gelecek kuşaklara taşıma, yani bir ‘arşiv’ çalışması olduğunu belirttik. Özetle, ana dili Judeo-Espanyol olan katılımcılara birtakım sorular yöneltiliyor. Örneğin, genel sorular, ad, doğum yılı ve yeri, tahsil, medeni durum v.s.

Konuşmacılara yönelttiğimiz sorulardan yalnızca bir tanesini örnek olarak sunmak istiyorum: “Cuma geceleri, yani ‘Noçe de Şabat’ ne yapardınız? Anlatmak ister misiniz? Hangi yemekleri pişirmek adettendi? Bu örf ve adetler devam ediyor mu? Cuma gecesi sofraya balık koyma adet miydi? Genelde hangi balıklar? Nasıl pişirirdiniz?”

Önceleri de belirttiğimiz gibi, Sefaradlar genelde gerek dinsel, gerek folklorik geleneklerine hep bağlı kaldılar. Cuma geceleri ve ‘Şabat’ için evin hanımı çeşitli yemekler yapar, gümüş ya da bronz şamdanlar hazır edilir... ‘Noçe de Şabat’, sinagog duasından dönen evin erkekleriyle beraber, tüm aile yemek masasının etrafında, bir büyüğün okuduğu ‘Kiduş’u dinler, ancak sonra, salataların, özellikle balığın ve çeşitli yemeklerin oluşturduğu zengin sofraya oturulur, yemekte şarap ya da rakı içilir(di)?...

Peki, bütün bu saydığım adetler sürdürülüyor mu? Konuşmacılara sorduğumuz yukardaki sorulara aldığımız yanıtları okuduğumuzda anlayacağız. Onlarca kişiyle konuştuk. Ben burada ancak üç, dört tanesinin cevaplarını nakledeceğim. İlginç olan, örnek verdiğim soruda, tüm katılımcılar ‘Kiduş’ ve balığa olumlu ve nerdeyse birbirinden farksız yanıtlar verdiler. Benim görüştüğüm ve yaşları 50-78 arasında olan konuşmacıları bir harf ve yaşlarını belirten bir rakamla tanıtacağım. İlk olarak 55 yaşlarında bir bey. Diğer örneklerim bayanlara aittir.

Çocukluk ve gençliğimde yaz tatillerini geçirdiğim İsrail’deki anneannemin Noçe de Şabat hazırlıklarını anımsıyorum. Çarşambadan alışverişini yapar, perşembeden yemeklerin bir kısmını hazırlardı... Cumaya da devamı... Sanırsınız bir orduyu doyuracaktı ninem (toprağı bol olsun)... Neyse, cuma gecesi tüm aile, çocuklar, torunlar yemeğe gelirdi. Yemek adlarını pek beceremem, özellikle ninemin ‘Tradisyonel’ olanlarını... Ama bir şeyden eminim, kesinlikle her zaman sofrada ‘Peşkado bivo’ dedikleri bir balık vardı...

Seneler sonra evlendiğimde bir süre, eşimin ve benim ebeveynlerimize çok yakın oturduk. Ve kendi geleneğimizi başlattık. Yani bir Cuma birilerinde, öbür hafta öbürlerinde... Ve hâlâ bunu sürdürüyoruz, koşullar elverdiğince... ‘Kiduş’ okumadan sofraya oturmayız. Çocuklarımıza geleneklerimizi, Yahudiliğin vazgeçilemez kavramlarını öğretmek açısından bunun minimum bir örnek olduğu kanısındayım...”

Şimdi 78 yaşındaki Sn.A... “Annem oldukça tutucuydu. İki kollu bir şamdanımız vardı. Her cuma onu parlatırdı... Cuma akşamları güneş batmadan, annem bu şamdanın iki mumunu yakardı. Bunların, neş’e ve barışın sembolleri olduğunu söylerdi hep... Akşamüstü, erkenden babam gelir, yıkanır, Şabat elbisesini giyip sinagoga giderdi. Dönüşünde, tüm aile sofranın etrafında, babamın Kiduş okumasını sessizce dinlerdik. Sonra, özel yemekler ve işlenmiş masa örtüsüyle ‘Şabat’a başlardık...”

Bir de bakalım, 53 yaşındaki Sn. B, (Sn. A’nın kızı) ne demiş... “Çocukluğumda rahmetli anneannemin evinde toplanırdık cuma geceleri... Dedemin, sinagog dönüşü tam manasıyla bir neş’eydi. Anneannem, Şabat’ın bayramların en büyüğü olduğunu söylerdi. Akşamüstünden sofra kurulurdu. Ninemin yemekleri nefisti. Özellikle ‘Noçe de Şabat’ için hazırladığı yemekler; espinaka kon avas (kuru fasulyeli ıspanak), köftes de prasa (pırasa köftesi) ve kesinlikle balık... Mevsimine göre, bazan erikli gaya, bazen domates ve maydanozlu palamut... Noçe Şabat geleneğinin birçok ailede hâlâ sürdürüldüğünü biliyorum. Onların sayesinde bu güzel ananenin ve diğer geleneklerimizin kaybolmayacağını umuyorum”        

Şimdi de 51 yaşındaki Sn. C’yi dinleyelim... “Rahmetli babam için önemli olan, cuma gecesi tüm ailenin evde olmasıydı. Aile gecesi yani... Kesinlikle evde yemek yenir ve dışarı çıkılmazdı. Tabii annem ‘Noçe de Şabat’ için gerekeni yapardı. O gece masaya ne yemekler konurdu? Ha! şimdi hatırlıyorum, yazları adadayken, ‘gayacı’ geçerdi cuma sabahları... Öyle ki annem, o gece için gaya balığı pişirirdi bizim sevdiğimiz gibi. Yani limon ve yumurtayla.  Adada evet, ama şehirde her hafta masada balık var mıydı? Hatırlamıyorum...

Bir kaç yıldır, şehir merkezinden oldukça uzak bir sitede yaşıyoruz. Dolayısıyla her Cuma gecesi büyüklerimizle bir araya gelmek, malum İstambul trafiği ile çok zor... Bu sitede dört arkadaş aileyiz ve Noçe de Şabat sırayla her birimizin evinde toplanıyoruz. Çocuklarımızın görüp, öğrenmeleri için de, özel Şabat yemekleri hazırlıyor ve kesinlikle ‘Kiduş’u okuyup onlara bazı geleneklerimizi aşılamaya çalışıyoruz.”

Son olarak, 62 yaşında Sn. D: “Noçe de Şabat kesinlikle evde yerdik ve halen de öyledir. Şabat, nasıl desem, kutsaldır. Dedem sinagoga gider, annem hava kararmadan mumları yakar, bembeyaz kolalı örtüsü ile sofrayı hazırlardı. Dedemin ‘Kal’dan dönüşünü beklerdik. Eskiden değişik bir saygı vardı sanki... Şimdi çocuklarımızla sanki daha ‘arkadaşça’yız... Gerçi dedem de çok liberal biriydi ama... Örneğin babam, dedemin yani kayınpederinin oturmasını beklerdi. Onu çok sayar ve severdi. Tabii dedem ‘Kiduş’okur, ‘Amotsi’ yapar ve ancak sonra hepimiz otururduk... Ha! şimdi hatırladım; sinagog dönüşü dedemin elini öper, o da bizi kutsardı. Balık o gecenin olmazsa, olmazıydı. Hangisi olursa olsun. Bazen ‘a la şaka’ yani limonlu, yumurtalı, bazen domatesli ya da kızarmış... Sofrada et ve sebze yemeği, bazen lakerda, likorinos, çeşitli salatalar... Şabat sofrası çok zengin olurdu. Bunca şey, et, balık aynı sofrada! Herhalde o zamanlar kolesterolu bilmiyorduk!”

Sevgili okurlar, bir kaç yıldır, İspanya ve Portekiz’den kovulmuş olan Yahudilerin yaşamları ile ilgili eserler, araştırmalar okumaya ve olanağım ölçüsünde sizlere aktarmaya çalışıyorum. Son noktayı koyduğum bu yazı dizisi kesinlikle tarihi bir belge ya da “dokümanter” olma iddiasını taşımıyor. Sadece, benim de çocukluğumdan beri gördüğüm ya da okuduklarım arasında ilginç bulduğum Sefarad gelenek, görenek örf ve adetlerinin küçük bir bölümünü, ara, sıra kişisel anı ve gözlemlerimi de katarak özetlemek istedim. Bunların birçoğunu, Sefarad Atalarımızın torunları olarak, ninelerimiz, annelerimiz ve de... Belki bazılarımız benimsedik, uyguladık ve halen uygulamayı sürdürüyoruz...