Bu yazımızda Aralık ayının öne çıkan önemli ve seviyeli üç yerli filminden söz edeceğiz. Engin Günaydın’ın senaryosunu yazıp, başrolünü üstlendiği, Taylan Biraderlerin yönettiği “Vavien” taşra erkeğinin psikolojik durumuna eğiliyor.
Annenin ölümüyle biraraya gelen baba ve iki çocuğu, yabancılaşma, sevgisizlik, iletişimsizlik sorunlarını “Orada” ile otopsi masasına yatırıyorlar. Aşkın engel tanımadığını kanıtlayan “Başka Dilde Aşk” engellileri topluma kazandırma mesajı veriyor
1 ŞAŞIRTICI BİR BAŞARI
Engin Günaydın’ın senaryosunu yazıp başrolünü üstlendiği, Taylan Biraderler’in yönettiği, başarılı kara mizah filmi “Vavien” 2009’un en hoş sürprizlerinden biri.
Taşra hayatını ve taşra erkeklerinin psikolojik durumunu anlatan film, parçalanma evresi geçiren bir ailenin dramını anlatıyor.
Fransızca bir kelime olan, filme adını veren “Vavien”, elektriğin bir düğmeden açılıp başka bir düğmeden kapanmasını sağlayan, elektrikçilerin kullandığı bir terim. Elektrikçi dolu ailesiyle, doğup büyüdüğü Tokat’ın Erbaa ilçesinde geçirdiği konusuyla, Engin Günaydın hoş detaylarla örülü bir senaryo yazmış.
Taşra hayatı, aile ilişkileri, tatminsiz insanlar teması etrafında dönen bu senaryo son derece dengeli, inandırıcı ve gerçekçi.
Taylan Biraderler, senaryodaki zengin malzemenin hakkını, etkili bir sinema dili ve kusursuz bir teknik işçilikle veriyorlar, taşra ruhunu iyi yansıtıyorlar.
Tamamına yakını mutsuz olan absürt taşra karakterlerini, mizah yüklü bir dille çizen senaryo, içerdiği sürprizlerle, izleyicinin ilgisini sürekli ayakta tutuyor.
Eşinden, işinden, taşra yaşantıısndan sıkılmış, şehirdeki pavyonda çalışan kadına aşık olan elektrikçi Celal (Engin Günaydın) tipik orta yaş sendromu yaşayan, mutsuz bir insandır.
Kendisine köle gibi bağımlı karısına (Binnaz Kaya) karşı kaba, saygısız bir erkek olan Celal, oğlunu sürekli hırpalarken, yatağa atmaya çalıştığı pavyon kadınına karşı son derece naziktir. Ağabeyi Cemal (Settar Tanrıöğen) ile birlikte işlettikleri elektrikçi dükkanının uçan kuşa borcu vardır. Ne mal olduğunu bilen, kendisinden, nefret eden kayınpederinin, Almanya’dan karısına yolladğı paralara konmak için Celal’in bir planı vardır: Kaza süsü vererek karısını öldürecektir.
Taylan Biraderlerin en sevdiklerini yönetmenlere, Coen Kardeşler’e saygı duruşunda bulundukları film, Coenlerin “Fargo” başyapıtını akla getiriyor.
Taylanları Coenlerin dehasına sahip olmasalarda, son derece etkili ve dengeli bir gerilim atmosferi yaratmayı başarıyorlar. Ancak olumlu finaliyle film Coenlerin karanlık dünyasından ayrılıyor.
Müthiş oyuncu kadrosunda, kocası tarafından sürekli horlandığı halde, herşeyi kabullenen eşte rolünü adeta yaşayan Binnaz Kaya öne çıkıyor. “Avrupa Yakası”nda rol çalan, abartılı oynayan Engin Günaydın, insan ruhunun karanlık yönünü ortaya koyan, bencil şark kurnazı koca rolünde çok başarılı. Taşranın duygusal ve dürüst karakterinde Settar Tanrıöğen, ağa karakterinde Ercan Kesal, her zamanki gibi çok inandırıcı. Atilla Özdemiroğlu’nun müzikleri çok başarılı.
Annelerinin ölümü üzerine zoraki biçimde bir araya gelen, çoktandır ayrı düşmüş iki kardeşle bir babanın 24 saatini anlatan “Orada” bir aile içi hesaplaşması filmi.
Hiç konuşulmamış aile gerçeklerinin masaya yatırıldığı, birbirlerinden uzak yaşadıkları yılların birikiminin muhasebesinin yapıldığı, karşılıklı bir sevgisizliğin dile getirildiği bu 24 saatte, dağılmış bir ailenin dramını izliyoruz.
Yabancılaşma, sevgisizlik, anlayışsızlık ve iletişimsizlik temaları etrafında dönen film, ruh sağlığı bozuk, bir huzurevinde yaşayan, geçimsiz bir annenin intiharı ile başlıyor. Bir sigorta şirketinde çalışan bekâr kızı (Dolunay Sert) on yıl önce okumak için gittiği Fransa’da tutunmaya çalışan erkek kardeşini (Sinan Tuzcu) cenaze töreni için İstanbul’a çağırır. Karısıyla (Füsun Erbulak) ilgilenmeyen, Büyükada’da içe dönük yaşayan baba (Erol Günaydın) kendisini yıllar sonra ziyaret eden çocuklarından intihar olayını öğrenir.
Öykünün kilidi, annenin intiharından önce yazdığı veda mektubunda gizlidir. “Siz beni hiç sevmediniz ama ben sizi hep sevdim” cümlesiyle biten mektup, sevgisiz evlendirilip ayrılmış annenin, bencil bir babanın, birbirlerine tahammül edemeyen iki kardeşin eteklerindeki taşları dökmelerine yol açar.
İlk filmlerini yapan 25 ve 29 yaşındaki iki genç yönetmenden beklenen acemilikleri barındıran film, senaryosundan gelen aksaklıkların kurbanı oluyor. Ailesine sahip olamayıp parçalayan, herkesi mutsuz eden baba karakteri, sempatik ve sevecan bir ihtiyar tipi çizen Erol Günaydın’a hiç uymadığı gibi, öykünün inandırıcılığına darbe vuruyor.
Fransa’da sinema eğitimi almış Hakkı Kurtuluş’un Melik Saraçoğlu ile senaryosunu yazıp ortalaşa yönettikleri film, dağılmış bir ailenin, yılladır saklı kalanların, konuşulmayanların ortaya çıkmasını anlatıyor. Ağır ilerleyen planlarıyla, yüksek volümlü müzikleriyle, kapalı mekanlarda geçen aile içi hesaplaşma sekanslarıyla, İngmar Bergman uslubuyla ele alınan filmin yumuşak karnı, fazla teatral kaçan sinema dili.
Bahtiyar Engin’in oynadığı, filmin tek gerçek karakteri, cenazeyi kaldıran imam.
3 ENGELLERİ AŞMAK
“Başka Dilde Aşk” engelli insanların sevmeye hakkı olduğunu, aşkın engel tanımadığını anlatan başarılı bir ilk film denemesi. Yönetmen asistanı olarak başlattığı kariyerindeki bir ilk uzun metrajlı filmiyle, İlksen Başarır ilgiyle izlenmesi gereken kadın yönetmenler arasına karışıyor.
Mert, Fırat’ın, senaryosunu yazıp başrolünü de üstlendiği “Başka Dilde Aşk”, işitme engelli bir gencin, çağrı merkezinde çalışan bir kızla yaşadığı aşkı anlatıyor. Şiirsel bir sinema diliyle işlenen bu son derece naif film dürüstlüğüyle öne çıkıyor.
İzleyiciyi sarıp sarmalayan, duygulandıran, sımsıcak konusuyla film, engellileri toplum kazandırma mesajıyla da ilgiyi hak ediyor.
Toplumsal bir konuyu ele alan, ciddi ağırbaşlı ve iyi yazılmış senaryoyu, İlksen Başarır, bir ilk filmden beklenmeyecek olgunlakti bir sinematografi eşliğinde beyaz perdeye aktarmış. Hayk Kirakosyan’ın nefis görüntüleri, iyi bir oyuncu kadrosu, merak duygusunu sürekli ayakta tutan bir sinema dili, sağır-dilsizleri iyi gözlemleyip incelemiş bir senaryo “Başka Dilde Aşk”ın artıları.
Kütüphanede çalışan, kürek sporu yapan, hiç duymayan, konuşamayan bir erkekle, çalıştığı çağrı-danışma merkezinde bütün günü duymak ve konuşmakla geçen bir kızın karşılaşmaları, birbirlerine aşık olmaları güçlükleri elbirliğiyle aşma arzuları filmde naïf bir tonla anlatılıyor.
Çevrelerinden, ailelerinden, arkadaşlarından gelen engeller, bu birlikteliğin sürdürülmesini zorlaştırır. Birbirlerini sevmeyi öğrenip, destek olmaya kararlı gençler, engelleri yenip mutluluğa ulaşmanın yollarını ararlar.
Bu film için işaret diliyle konuşmayı öğrenen Mert Fırat, Saadet Işıl Aksoy ve Lale Mansur, inandırıcı kompozisyonlarıyla bizleri toplumsal sorumluluk alanınında duyarlı olmaya çağırıyorlar. Film, ülkemizdeki 10 milyon işitme engelliye saygı göstererek, altyazılı gösteriliyor.