Bir yılbaşı öyküsü - ve bir takım “güzel şeyler”...

Değerli “nitelik...”severler, yılın bu son günlerinde size küçük bir öykü anlatmak istiyorum – 71 yıl öncesinden gelen ve, yetmemiş gibi, bize ulaşması üç yıl süren bir düğün davetiyesi hakkında; ardından ise konu ile ilgili “nitelik”li bir kitaba değinerek...

-
30 Aralık 2009 Çarşamba

Grünberg kızkardeşlerine bir davetiye...

Efendiiim, 2006 yılının Eylül ayında bir arkadaşım aracılığı ile Büyükada’da mukim Bayan Emine Çiğdem Tugay’dan bana şöyle bir e-posta ulaşır: “Galata Serdar-ı Ekrem Sokak (eski Yazıcı) Kamondo Han sahipleri tarafından yıkılmak istendiği günlerde (1994) fotoğraf çekmek amacıyla girmiş olduğum metruk binada, bir zamanlar Renée Grünberg ile Ernestine (Grünberg) Friedmann’ın oturduğu 6 numaralı talan edilmiş dairede bulduğum Bay Robert Schild kızı Selma ile Bay Adolf Katz oğlu Isidore’un 8 Ocak 1939’da Yüksek Kaldırım’daki Sinagog’ta evleneceklerini bildirir davetiyenin ekteki fotografını Robert Schild’e iletmeniz ricasiyla...” Hoppalaaa!!! O Robert Schild dedem, Selma (Schild) Katz ise halamdı – ve anlaşılan, sevgili kuzinim Renata’nın “oluşumu”nun “ön adımları”nı duyurmuş olan bu belgeden bir adet, Grünberg kardeşlerine de ulaştırılmış, onlar ise (düğüne gidip gitmediklerini hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz artık!) bu davetiyeyi atmamışlardı...

Bu e-postayı aldığım sıralarda çok mu meşguldum, hatırlamıyorum – tek anımsadığım, kısa bir süre sonra bundan Renata’ya söz ettiğim ve Emine Hanım ile temas kurmasını önerdiğimdi... Ardından bu olayı tamamen unuttum – ve bundan iki-üç hafta önce bir aradayken, konu nereden açıldıysa, bu davetiyeyi alıp almadığını sordum. Meğerse sevgili kuzinim de ihmal etmiş, Emine hanımı aramayı ve ardından kendisi de unutmuş, tarihin karanlık odalarından  günümüze ulaşan “temel direklerinden” birini kendi müzesine taşımaya..! “Acaba halen duruyor mu?” diye sordu, titrek bir sesle – ve “Yaaa, bu bayanın adını hatırlıyor musun, nasıl ulaşabiliriz kendisine – çok da ayıp oldu, aslında...” diye ekledi; ben ise, sanal dünyaları yutmuş bir tavırla, “Merak etme, hallederizzz...” diye yanıt verdim: “Bilmiyor musun yahuu, Yahoo desktop search neye duruyor – eski maillerden buluruz hemen!”

Uzatmayayım – üç yıllık bir gecikme ile o yetmiş yıllık davetiye, nur içinde yatsınlar, Grünberg kızkardeşlerinin Kuledibindeki dairelerinden, Emine Tugay’ın Büyükada’sının üzerinden, ilgili kişinin eline ulaştı nihayet – Almanların dediği gibi “Ende gut – alles gut...”!! Bizler ise, yani sayın Tugay, sevgili Renata ve vakanüvistiniz, 2010’un ilk günlerinde bir araya gelip, “Kamondo Han o günkü sahipleri tarafından yıkılmak istenirken nasıl gizlice Han’a girip de Şalom vesaire Basın’a yazmak üzere fotoğraf çektik, Grünbergler’in dairesinden arta kalan bileğe kadar yükselen bu belgeleri yağmur, çamur, hayvan leşleri arasından nasıl seçtik...” diye karşılıklı olarak konuşacağız,şu ana dek henüz tanışmadığımız Emine hanımın son e-posta önerisine binaen – ve kendisinin “Şüphesiz Kamondo Han da pek sevinecektir bizle birlikte...” tümcesine aynen katılıyorum..!

Haaa, bu arada – Emine Çiğdem Tugay ve Mehmet Selim  Tugay, 2007 yılında “Kamondo Han” kitabını yayımladılar (ilgi duyanlar için http://www.ilkekitap.com/pinfo.asp?pid=9369); 276 sayfa, büyük boy, bez ciltli/karton kapaklı – tam da sevdiklerinize/kendinize mükemmel bir yılbaşı armağanı olacak şekilde..! Venedik kökenli banker Camondo ailesinin Osmanlı’da kurduğu emlak imparatorluğunun bir parçası olan ve 1860’larda Neoklasik üslupta inşa edilmiş Kamondo Han’ı tarih sayfaları arasından günışığına çıkaran ilginç bir çalışma... Çok sayıda belge ve fotoğraf içeren sayfaları zevkle çevirirken, ilk mukimi olan John Laffan Hanly’nin sahibi olduğu The Levant Times and Shipping Gazette’in bürosundan, Kamondo Han’ı en son terk eden Bay Shu Hung Ting ’e değin tüm kiracıları ve hikâyelerine tanık oluyoruz; örneğin Abidin Dino’nun kapısından içeriye bakıyoruz, veya Hayim/Raşel Benbasmacı ailesinin yaşadığı odalara, Marangoz Moscopoulos’un dükkânına giriyoruz – ve tabii ki artık “yakinimiz” sayılan Grünberg kızkardeşlerinin dairesine... Kitabın bölümleri Galata, CamondoAilesi, Kamondo Han, Evvel Zaman İçinde Kamondo Han Mukimleri, 1888 Yılında Camondo Ailesi’nin İstanbul’daki Gayrimenkullerine İlişkin Not Defteri başlıklarını taşırken, keyifli bir zaman tünelinde dolaştırıyor, İstanbul’un o dönemlerine ilgi duyanlarını/özleyenlerini... “Anti”(!) parantez, değerli dostlar: E.C.Tugay’ın “bizlere yabancı” da olmadığını, “Kamondo Han’da Zaman” başlıklı bir diziye 1994 yılında Şalom’da başladığını, öte yandan “Or-Ahayim Hastanesi - Sevgi ve şefkatin 100 yılı” kitabında ise eşiyle birikte “Balat’da Zaman” bölümünü kaleme aldığını da belirtmeden edemiyorum...

Aras, Aşkın ve “Kare As”

“Daldan dala” olsa bile, sessiz sedasız olarak yayımlanmış, apayrı türdeki “müthişşş” bir kitaba değinmek istiyorum burada – bundan yirmi yıl önce Almanca aslını okuyup, ona “bayıldığım” için..! Tarihi romanlarıyla ülkesinde çok ünlenmiş Josef Nyary’nin 1980’lerde satış rekorları kırmış olan “Ben, Aras, bunları yaşadım”, nihayet “Aras” adı altında dilimize kazandırıldı. Konu, Truva düştükten sonra ülkesine dönmekte olan Akhalı lider Diomedes’in kervanına katılan eski köle Aras’ın arkaik dünyanın hemen tüm ülkelerinde yaşadığı maceraları içeriyor. Antik Helen topraklarından firavunların Mısır’ına geçiyor kahramanımız (bu arada, bir rastlantı olarak, ortadan ikiye ayrılan Kızıldeniz’in dalgalarında da buluyor kendini, Musa ve arkadaşlarını kovalayan ordular ile birlikte...!), ardından Mezopotamya, Hindistan ve Uzakdoğu’ya uzanıyor; efsaneler, tarihi olaylar ve gerçek kişiler ile yan yana, iç içe gelişiyor – ve acaba Aras’ın, Şark dünyasının üç bilge adamı tarafınca keşfedilmiş İsa’dan iki bin yıl önce, benzer bir mesaj ile dünyaya gönderilmiş olabileceği sorusu akla geliyor, romanın sonlarına doğru... Fantastik ve çok boyutlu olduğu kadar, bir solukta okunası gelen bir kitap – ancak bol vakti olanlar için (732 sayfadır, kendisi!)...

Hazır “güzel şeylerden” söz etmişken, sadece (niye yalan söyliyeyim!) değerli bir dostum olduğu için değil, ülkemizin önde gelen keman sanatçıları arasında sağlam bir yer edinmiş Cihat Aşkın’ın son albümüne dikkatlerinizi çekmek isterim. Bundan yedi yıl önce bizlere Schneidertempel’de unutulmaz bir “Bahar Konseri” sunmuş Aşkın ile arp sanatçısı Çağatay Akyol ikilisinin Kalan Müzik’te yayınladıkları bu titiz çalışma, J.S.Bach’ın “Sicilano”su ile başlıyor ve o konserde zevkle dinlemiş olduğumuz Gaetano Donizetti ile Louis Spohr’un Arp/Keman Sonatlarını içeriyor. Charles Bochsa’dan şipşirin bir Nocturne ve Can Atilla’nın Elegie’sinden sonra Saint-Saens’in Keman ve Arp Fantezisi ile sona eren bu çalışma, akşam eve geldiğinizde şöyle bir soluklanmak için veya sakin bir anınızda, sevdiğiniz kişi ile birlikte size unutulmaz anlar yaşatacaktır...

Son olarak da bir “tanıtıcı reklam”: Eğer Pazar akşamları saat 21 ile 22 arasında boş bir anınız olur ve yakınınızda bir radyo varsa, sizi FM 94.9 “Açık Radyo”daki “Kare As” programıma konuk etmek isterim! Kasım-Nisan ayları boyunca, uzun yıllardır yapıtlarının çeşit çeşit yorumlarını biriktirdiğim dört Amerikalı çok “nitelik”li popüler müzik bestecisinin müziklerini sunuyorum, bundan olağanüstü keyifler alarak... Rus Yahudisi Gershowitz ailesinin New York doğumlu oğlu George Gershwin; gene Rusya’da kantor (hazan) Baline’den olma ve ailesiyle üç yaşındayken ABD’ye göç etmiş Israel Irwing Berlin; bu kez Alman bir kantorun oğlu olan ve 1933’de önce Paris, ardından New York’a yerleşmiş olan Kurt Weill ve (aralarında tek Yahudi olmayan!) Broadway müzikalleri ile Hollywood’un müzikli filmlerinin taçsız kralı ColePorter’in nice caz standartlarına temel oluşturmuş yüzlerce bestelerinin bini aşkın yorumlarından seçkiler dinlemek için, bekleriz efendim...