Türkiye Hahambaşlığı’na bağlı Golden Age Komisyonu’nun başarısı

Gerçekleştirdikleri toplantılar, geziler ve faaliyetlere cemaatimizin ileri yaş kesiminin hayatlarına renk katmayı amaçlayan Golden Age’in çalışmalarını dile getiren Viktor Albukrek’in  yazısına yer veriyoruz

Toplum
30 Aralık 2009 Çarşamba

Hahambaşılığın bu girişimini çok isabetli buluyor ve destekliyorum. Ümitsizliğe kapılan birçok kişinin hayatını ve geleceğini renklendiren bu tür çalışmaları tertipleyen tüm vazifeli ve gönüllü hanımları tebrik eder, şükranlarımı sunarım.

Yaşam şeklimiz değişti. Yakın zamana kadar İstanbul Yahudileri, gettoyu andıran belirli mahallelerde toplu bir halde yaşadıkları zaman, aile bireylerinin, biri birlerini görme, kollama, yoklama imkânları vardı ve hasret giderilirdi. Nine ve Dede, torunun eğitmeni idi. Kundaktan buluğ çağına kadar, bu yakın ilişkiden son derece yararlanan çocuk, büyüğünü sever, sayar ve en önemlisi: Önemserdi. Bu durum, iki taraf için de yararlı idi.

Bugün, şehir merkezi diye bir kavram yok artık. Genç nesil, merkez addedilen yeni bir mahalleye, tanıdık bir ortam aramadan, kolaylıkla yerleşebiliyor. İş yeri, çok kere ikamet yerinin zıt yönündedir. Trafik sıkışıklığı, büyüklerine gerektiği kadar ziyarete gelemeyen gençlerin, en geçerli özür bahanesi! Yaşlılar, evlatlarını, sanki bu memleketten ayrılmışçasına, uzun bir müddet göremiyor ve “terk edildim, artık hiç bir şeye yaramıyorum” karamsar düşüncesi ile evhama, üzüntüye, ümitsizliğe kapıldıklarında, önemsiz bir rahatsızlıkları, ciddi bir hastalığa dönüşebiliyor.

Çağ o denli süratli ilerliyor ki, ayrı neslin insanları, biri birlerini anlamakta zorluk çekiyor. Hatta kuzen veya kardeşler dahi, büyüdükçe, ana gövdesinden uzaklaşan aynı ağacın iki dalı misali, değişik yönlerden nefes aldıklarından olsa gerek, hayata bakış açıları da farklı oluşuyor. Çoğu kez aralarında anlaşamadıklarından, fikren ve fiilen biri birlerinden uzaklaşıyorlar. Dolayısıyla, yaşlılık dönemi’ne erişen yakın akrabaların dahi, aynı çatı altında yaşamaları imkânsızlaşıyor.

Son zamanlarda genç bekârların da, baba evinden taşınmaları, uzaklarda çalışmak mecburiyetinde kalmaları, büyüklerini yalnızlığa terk ediyor. Dullar, emekliler, Üçüncü yaş yıllarını, vücut ağrılarını dinlemekle mi geçirmeliler? Golden Age kurumunun tertiplediği toplantılar, bu ağrıları kısmen de olsa hissettirtmiyor.

Ezelden beri Altın Yaş’takilerin, tecrübelerinden dolayı, yoğun bir genel kültür birikimine vakıf olduğu iddia ediliyorsa da, yarım asır evvel öğrendikleri ile, son yıllarda, ilerleyen teknolojinin imkanlarıyla donatılan bugünkü gençlere verilen yüksek bilgi seviyesi kıyaslanamaz. Sonuçta, zaten yan yanayken dahi görüşmeye pek vakti olmadığını belirten (!) yeni neslin insanı, bir evvelki neslin insanı ile konuşacak ortak konu bulmakta zorlanıyor, görüşmeler kısıtlı kalıyor, kısalıyor ve gitgide azalıyor. Bu sebepten dolayı gücenen Eski Çınar, kendi durumunu “yalnızlığa terk edilmiş” olarak algıladığında evhama kapılıyor, moralinde, sıhhatinde, ek bir eksi oluşuyor.

Teknoloji, aile bireylerini soğuk ve katı yapıyor. Torununu koklayıp öpmek isteyen büyükannelere karşı, bazı çocukların, gönül kırıcı olduklarını görüyoruz. Çoğu kez ellerindeki bilgisayar oyununu veya cep telefonunu bir an için bırakıp, sıcak bir yaklaşım göstereceklerine, sırt çevirdiklerine şahit oluyoruz. Maalesef, bazı yetişkin kişiler dahi, bu acıklı tabloyu anne ve babalarına karşı sergiledikleri oluyor. Altın Çağ’ını yaşadığını addettiğimiz o Tarihi kişi, potaya atılıp eritilmek üzere, bir hurdacının gelip onu almasını bekleyen paslı bir demir parçası gibi hisseder kendini o anda!

İşte Golden Age’in çalışmaları, bu problemleri kısmen hallediyor. Kurumca tertiplenen bir toplantıya gitmek için, Yaşlı kişi’nin o sabah erkenden yatağından kalkması, tüm enerjisini toplayıp süslenmesi, aynanın karşısına geçerek makyaj tazelemesi, en cici elbisesini giymesi, çoktandır kullanmadığı, unutulmuş bir takıyı veya kravatı seçmesi, uzun zamandan beri “belki bir gün lazım olur” ümidi ile özenle saklamış olduğu, bunca yıllanmış eşyasının arasından seçim yapması ve en önemlisi, bu gezi veya gösteriye davet edilmekle “kendisinin” halen bir işe yaradığını hissetmesi gibi, duygularını alevlendirtmek çok güzel. Otobüslere binerken, toplantı salonuna girerken çoğu yaşlılar, itişip kakışarak, en iyi yeri kapma yarışına girişiyorlar. Yaramaz çocukların, bir temaşaya katılmak, çığlık atmak gayesi ile acele maça gidercesine, sanki isteyerek itilip sıkıştırılmak için koşuşturuyorlar. Uzaktan bakıldığında, görüntüsü çok çirkin bir manzara! Ben bu kişilerin, normal adımlarla yürümek yerine, biri birlerini ezme pahasına, inatla sıkışarak sürtünme arzusunun, görgü noksanlığından ziyade, hasret kaldıkları, insan sıcaklığını hissetme içgüdüsü olduğuna inanmak istiyorum.

Önümüzdeki yıllarda yaş ortalaması yüz seneye çıkacaksa, kalabalıklaşacak Golden Age kervanına bir de Platin Age ilavesinin gerekeceğini hatırlatırım.

Büyük bir özveri ile çalışan tüm ekibe, Ulu Tanrıdan sabır ve cesaret dilerim.