Yahudi turunda bir Yahudi

<p class="MsoNormal">Avrupa Yahudi Kültür Günü kapsamında, Fest Travel’ın gezisine katıldım. Kaydımı yaptırdım, paramı ödedim, koca bir gün boyunca profesyonel rehberler eşliğinde bu güne kadar ihmal ettiğim kendi geçmişim hakkında gezdim, gördüm, öğrendim</font></p>

Toplum
9 Eylül 2009 Çarşamba

Viktor KUZU


Eylül ayının ilk Pazar günü düzenlenen Avrupa Yahudi Kültür Günü, İstanbul’daki Yahudi yaşamını tanımak için iyi bir fırsat. Yahudi Kültür Günü kapsamında Fest Travel’ın düzenlediği özel geziye katılmak ise sadece Yahudi olmayanları değil, Yahudileri bile kendi toplumları hakkında aydınlatacak çok özel bir etkinlik. Geçtiğimiz Pazar günü bu geziye katıldım, aydınlandım.

Öncelikle ülkemizde kültür turizminin öncülerinden Fest Travel’ın işini ne kadar iyi ve büyük bir tutku ile yaptığını belirtmekle başlamalıyım bu yazıya. Henüz “her şey dahil tatil köyleri” sisteminin altın yıllarında, tatil denen şeyin açık büfede tıkınmak, şezlongda kızarmak, animasyonla coşmaktan ibaret olmadığını anlatmaya çalışan Fest Travel, yıllar içinde gerçekleştirdiği kusursuz organizasyonlarla kültür turizmini, tatil köyü sistemine bir alternatif haline getirmeyi başardı.

Avrupa Yahudi Kültür Günü kapsamında, yanılmıyorsam bu yıl ikincisi düzenlenen gezi de Fest Travel’ın alıştığımız yüksek standartlarında gerçekleşti. Toplam dört minibüs dolusu katılımcı Pazar sabahı 09.30’da buluşarak yola çıktı. Katılımcıların büyük bölümünün geçen yıl gezide yer bulamayıp, bir yıl önceden ön kayıt yaptıranlardan oluşması, Fest Travel’ın çabalarının ziyaretçiler tarafında da karşılık bulduğunu görmek açısından keyifliydi.

Bir Yahudi olarak üyesi olduğunuz cemaati profesyonel tur rehberleri eşliğinde turist gibi gezmek ve bir anda üçüncü tekil şahıs durumuna geçmek garip bir deneyim. Gelecek yıllarda bu geziye katılmayı düşünen cemaat üyelerimizi bunu belirteyim. Ama bir süre sonra kendinizi işinde uzman rehberlerin anlattığı ilginç hikâyelere bırakıp, daha önce görme şansı bulamadığınız birkaç Yahudi mirasının keyfine bıraktığınızda garipsediğiniz şey bugüne kadar bunu neden yapmadığınız oluyor.

Gezi Balat’ta başlıyor. Balat, her haliyle bir geçit dönemini yaşayan bir yerleşim bölgesi. Geçmişin çok dinli, çok kültürlü bu semti son yıllarda bu mirasın farkına varan kişiler tarafından sahipleniliyor ve değişim başlıyor. İstanbul’un 2010 Kültür Başkenti olması bu bölgenin değerinin gerçek anlamda ortaya çıkması için önemli bir fırsat olabilir.

Fest Travel’ın üç rehberi Hayri Fehmi Yılmaz, Çiçek Akçıl ve İnci Türkoğlu katılımcıları Balat meydanında toplayarak önce bölgedeki geniş Yahudi yaşamını ve Balat’ın farklı kültürleri bir arada barındırma konusunda ne kadar özel bir yer olduğunu anlatıyor. Bölge bugün çoğu yıkılmış dip dibe sinagogları ile Galata’dan önce İstanbul Yahudilerine evsahipliği yaptığını gösteriyor.

Türkiye’deki sinagoglar üzerine en derin araştırmaları yapmış kişilerden biri İnci Türkoğlu. Şu anda yine bu konuda hazırladığı doktora tezini bitirmek üzere. Fest Travel’ın organizasyonuna son dakikada dahil olduğunu belirterek katılımcılara Ahrida Sinagogu’nu anlatıyor. Restorasyon çalışmaları ile sinagog orijinal haline oldukça yaklaşmış. Bölgenin en önemli sinagoglarından biri olduğu çok belli olan bir yapı, iyi bir restorasyonun ardından bugün iyi korunan bir ibadethane olarak yaşamına devam ediyor.

Gerçek sürpriz Ahrida’nın tam çaprazında, Yanbol Sinagogu’nda. Hayri Fehmi Yılmaz’ın keyifli anlatısı ile bu sinagogu tanımak, gerçekten bir ayrıcalık. Yanbol ismi Bulgaristan’da bir kasabanın isminden geliyor. Bu bölgeden gelen Yahudiler tarafından kurulmuş bir ibadethane. Ancak yapının sade ve samimi yapısı, Bulgaristan’dan cemaatin daha dün geldiğini ve ilk iş elindeki tüm imkânlarla bu sinagogu inşa ettiği hissini uyandırıyor insanda. Küçük, basit ama hayat dolu bir yer Yanbol Sinagogu. Hayatı boyunca güvenlik kapılarından geçerek sinagoga girmeye alışmış biri olarak bir zamanlar Yahudi yaşamının ne demek olduğunu anlamam için heyecan verici bir deneyim oluyor Yanbol’u görmek.

Hemen Yanbol’un kapısının dışında, bu kez Çiçek Akçil Balat’taki Yahudi yaşamını ve sivil mimariyi anlatıyor. Üç katlı, dar cepheli Yahudi evleri bir klasik. İlginç olan bu yapıların zamanında içindeki Yahudi yaşamını hiç gizleme ihtiyacı hissetmemiş olması. Bir rehberle değil de kendi başınıza bu semti gezseniz bile hangi evlerde bir zamanlar Yahudilerin yaşadığını anlamanız işten bile değil. Daha da ilginci bugün bu evlerde yaşayan Müslüman halkın bu simgelerden hiçbir şekilde rahatsızlık duymaması.

Çiçek hanım gezinin bu bölümünde Yahudi Takvimi’nden, ay ve güneş sisteminin nasıl iç içe geçmiş olduğundan bahsediyor. İbadethaneler dışında katılımcıların Yahudilik hakkında öğrendikleri önemli bilgilerden biri de bu oluyor.

Balat’tan biraz yukarı çıkınca Karagümrük. Deniz kıyısında olan her yerleşim bölgesinde olduğu gibi Haliç kıyısındaki Balat da rahat bir yer. Su, sert sınırların kurulmasını, koyu bir getto hayatının oluşmasını engelliyor. Denizden uzaklaştığımızda ve Karagümrük’e ulaştığımızda, daha kapalı bir yaşamın içinde buluyoruz kendimizi. Sadece 10 dakikalık bir bayır iki yeri birbirinden bu kadar farklı nasıl yapıyor?

Rehberimiz  Hayri Fehmi Yılmaz da bu değişimi hissettiriyor bize. Karagümrük’te bir zamanlar Yahudilerin yaşadığı binalarda yine Yahudi sembolleri var. Ama Hayri bey bu kez bu sembolleri işaret etmek istemiyor. Çevre halkın bu sembollerin anlamını bilmeden bugün huzurlu bir şekilde yaşamlarını sürdürdüğünü, gezimiz nedeniyle bu insanların rahatını kaçırmamamız gerektiğini belirtiyor çok büyük bir incelikle. Biz de bu uyarıya saygı gösteriyoruz. Gezinin başından beri Yahudi kimliğimi özellikle gizliyorum. Bu bana inanılmaz bir gözlem yapma şansı veriyor. Hayatı boyunca bir azınlık olarak yaşadıktan sonra azınlıklar konusunda duyarlı bir grup ile birlikteyim. Onlar yaşadıkları topluma yabancılaşmanın bedelini daha ağır ödüyor.

Karagümrük’te İstipol Sinagogu. Ahşap, çok güzel bir yapı. Ziyarete kapalı. Sadece karşısındaki, bir zamanlar Yahudilerin yaşadığı ahşap evlerin merdivenlerine çıkarak binanın bir kısmını görme şansımız oluyor.

Karagümrük’ten biraz sonra Hasköy. Burası Haliç’in bu tarafındaki Yahudi yaşamının da sınırı. Hasköy Maalem Sinagog’u geziye katılanların Yahudi dini hakkında daha geniş bilgiye ulaşacakları yer. İbadetin detayları ve ibadethanelerin mimari özellikleri rehberlerimizi tarafından anlatılıyor. Dini objeler tanıtılıyor ve katılımcıların soruları cevaplandırılıyor. Sinagog ritüellerine yönelik aydınlatıcı bir durak oluyor Maalem katılımcılar için.

Tüm gezinin en ilginç detayı, Kastorya Sinagogu. Ya da Kastorya Otoparkı mı demek daha doğru olur bilmiyorum. Vakıflar Kurulu, bölgede Yahudi yaşamının neredeyse tükendiği dönemde bu sinagogun artık kullanılmadığını görüp yapıya el koyuyor. Daha sonra da kiraya veriyor. Yıl 1992, öyle karanlık çağlarda olmuyor bu olay. Kiracı bir greyderle sinagoga giriyor ve bir otopark açmak için sinagogu yıkıyor. Sinagogdan geriye kalan bir kaç şey bir köşede buranın bir zamanlar bir sinagog olduğunu anlamazı sağlıyor. Rehberimiz yıkımdan kısa bir süre önce Fest Travel’ın bu sinagoga geziler düzenlediğini üzülerek anlatıyor. Yıkım günü bölge halkının, bu yıkımı önlemek için gösterdiği büyük çaba da, bir toplumda farklı köklerden gelen insanların ancak iyi komşuluk ilişkileri ile mutlu bir hayat sürebileceklerini bize bir kez daha kanıtlıyor.

Kastorya Sinagogu yıkıntılarından sonra sırada Yahudi yemeklerinden oluşan öğle yemeğimiz var. Pırasa köftesi, burmuelikoz ve semola. Geçmişte sinagog , bugün ise bir kafe olarak hizmet veren bir yapıda yiyoruz bu yemeği (otopark olmasından bin defa iyidir) Öğle yemeğinden sonra istikamet Haliç’in diğer tarafı.

Öğleden sonra Galata’dayız. Avrupa Yahudi Kültür Günü kapsamındaki etkinliklere katılıyoruz. Yine rehberler eşliğinde, bu kez çok daha iyi bildiğim bir bölgede, daha önce defalarca gezdiğim sinagogları ziyaret ediyoruz. Bu yıl her şey daha organize görünüyor. Yine yoğun bir kalabalık var. Herkes temsili sünnet törenini bekliyor. Rehberlerim geçen yılki temsili düğün törenini soruyor görevlilere. Acaba sünnet edilecek çocuk bu çiftin mi, diye. Gezinin bu bölümü Avrupa Yahudi Kültür Günü ile ilgili okuyacağınız diğer yazılarla büyük paralellikler taşıdığından uzatmasam daha iyi.

Fest Travel sayesinde cemaatimin bilmediğim dönemlerini ve coğrafyalarını ziyaret ettiğim için mutluyum. Organizasyonun çok başarılı olduğunu ve rehberlerin de konularına çok hakim uzmanlardan oluştuğunu da söylemeliyim. Sadece günün sonunda şu hisle ayrılıyoruz geziden; Balat’a, Hasköy’e gitmek, Sinagogları ve Yahudi evlerini görmek harikaydı. Ama şehirdeki Yahudi geçmişini tanımak için o gün orada olan insanlara bunun fazlasını yaşatma şansımız olabilir mi? Belki Yahudi Cemaati ve Fest Travel kafa kafaya verse, gelecek senelerde şehirdeki Yahudi yaşamına ve bu yaşamın yarattığı kültüre dair daha da doyurucu bir program çıkabilir.