Beklentiler yükselince

Yakın spor tarihimize baktığımızda en acımasızca eleştirilen takım ve kişilerin en büyük başarıları yakaladığını görürüz. Ancak favori olduğumuz ya da büyük beklentiler içerisinde olduğumuz müsabakalardan pek de başarılı ayrıldığımız söylenemez. Beklentiler yükseldiği zaman temsilcilerimiz pek çok defa beklentilerin altında kalır

Alp ALKAŞ Spor
2 Eylül 2009 Çarşamba

Akdeniz insanı uçlarda yaşamayı sever. Sevinci de üzüntüyü de siniri de çok yoğun yaşar. Eleştirmek ise en sevdiği şeylerdendir. Sahada yapılmakta olan sporun ne kadar çalışma ve mücadele gerektirdiğini çok da umursamadan acımasızca eleştirmek sporun her alanında karşımıza çıkıyor. Bundan sporcular, antrenörler, yöneticiler, hakemler federasyonlar düzenli olarak kendilerini düşen payı alırlar.

Ama yakın spor tarihimize baktığımızda en acımasızca eleştirilen takım ve kişilerin en büyük başarıları yakaladığını görmekteyiz. Üstelik favori olduğumuz ya da büyük beklentiler içerisinde olduğumuz müsabakalardan pek de başarılı ayrıldığımız söylenemez. Nadiren de olsa başarılı sayılabilecek sonuçlar alınsa da, beklentiyi yükselttiğimiz zaman temsilcilerimiz pek çok defa beklentilerin altında kalmıştır. Bu duruma istisna oluşturacak sayılı başarı vardır tarihimizde, Galatasaray’ın UEFA Kupası Şampiyonluğu, Galatasaray ile Fenerbahçe’nin Şampiyonlar Ligi çeyrek finali başarıları, Efes Pilsen’in Koraç Kupası şampiyonluğu gibi.

Buna ek olarak yarı finalleri de hiç sevmeyiz… Final Four ilk maçlarında, futbolda Avrupa ve Dünya Kupası yarı finallerinde beklentiler yükseldi mi maalesef olayın önemine ve gerektirdiği mental sertlik düzeyine bir türlü ulaşamayız. Final maçları için de aynı şey geçerlidir ama zaten uluslararası arenada çok az sayıda final maçına çıktığımız için doğru bir istatistiksel analiz yapmak pek mümkün olmuyor.

Daha da kötüsü başarılı olduğumuz turnuvalarda bile rahatça bir maç seyredemeyiz. Mutlaka son saniyelerde bir mucizelere ihtiyacımız olur. Son Avrupa Futbol Şampiyonası, 2001 Eurobasket Şampiyonası gibi turnuvalardaki başarılara bakarsanız bunların nice örnekleri karşımıza çıkacaktır. Hatta elemelerde şampiyona öncesi elemelerde bile aynı şey geçerlidir. Playoff maçları olmadan turnuvalara katılmak pek hoşlandığız bir durum değildir. Elemelerin son dört maçına üç veya dördüncü sıradan girip deplasmanda kazanılan mucizevî maçlarla takımlarımız kendilerini potaya atmayı başarır.

Eurobasket 2001 sonrasında iki NBA yıldızımız ile başarı beklediğimiz turnuvalarda hep hayal kırıklığı yaratıldı, beklentilerin az olduğu 2006 Dünya Şampiyonası’nda alın teri ile kanımca çok önemli bir başarı kazanıldı. Ama hemen ardınsan beklentiler yükselince 2007’de maç kazanmadan Eurobasket’ten elendik. Filenin sultanları için de aynı şey geçerli 2003’te Avrupa ikincisi olan Bayan Voleybol Milli Takımı sonraki turnuvalarda pek başarılı olamadı. 2002 Dünya Kupası üçüncüsü Futbol Milli Takımı 2008 yılına kadar hiçbir büyük turnuvaya katılamazken 2008’de büyük umutlarla başlanan turnuvada Portekiz mağlubiyeti sonrası eleştiriler başlamış umutlar tükenmişti. İşte o zaman potansiyelini sahaya yansıtmaya başlayan milli takım mucizevî bir şekilde yarı finale kadar çıkmayı başardı.

Eurobasket 2009, 7 Eylül’de başlayacak. Turnuva öncesi son ciddi sınav olarak kabul edilebilecek Efes Pilsen World Cup’ta ise 12 Dev Adam, pek de başarılı bir performans sergileyemedi. Zaman zaman parlayan milliler istikrarlı bir tablo çizemeyince sonuçlar istenilen gibi olmadı. Her zaman olduğu gibi, akbabalar yuvalarından çıkıp oyuncuları, Tanjevic’i yerden yere vurmaya başladılar. Yapılanları savunmak gibi bir niyetim yok. Zaten turnuvayı da düzenli bir şekilde takip edemediğim için yorum yapmak da istemem. Ama son senelerde yaşadıklarımız baz alınırsa bu iyi bir gösterge olabilir gibi geliyor. Beklentiler azaldığı zaman rahatlayan milliler acaba bir kez daha kendilerine inanmayanları üzebilecek mi? Hep beraber göreceğiz…