Ortadoğu’da medya savaşları: İsrail-Hizbullah

Körfez Savaşı’nın ‘televizyondan naklen savaş seyretme’ dönemi yerini günümüzde bloglara, photoshop’lu resimlere bıraktı. Yeni medya olarak adlandırabileceğimiz internet, cep telefonları kamuoyunu yönlendiren en az teknolojik ve askeri güç kadar önemli bir araç oldu. Bu araçlar, Mumbai’deki olaylarda acil haberleşme, İran’daki “Twitter Devrimi”nde ise dünyaya sesini duyurma amacı ile kullanıldı.

Sabi VARON Diğer
5 Ağustos 2009 Çarşamba

Geçtiğimiz günlerde dünyanın gündemindeki en önemli konu İran’da yapılan cumhurbaşkanlığı seçimleri ve sonrasında yaşanan reformcu protestolar oldu. Reformcu muhaliflerin özellikle batı medyasından en ilgi uyandıran özelliklerinden birisi de ‘Yeni Medya’ olarak adlandırılan internet ve cep telefonları gibi modern iletişim araçlarını, hükümetin yoğun engellemelerine karşın,  son derece etkili bir biçimde kullanmaları oldu.

Eski ve yeni medyanın kullanımı günümüzde uluslararası kamuoyunu yönlendirme konusunda eskisinden çok daha önem kazandı. Özellikle Ortadoğu’daki son birkaç savaş ve çatışmada “kazanan” tarafın askeri operasyonlardan çok medya savaşları tarafından belirlendiğini söyleyebiliriz. Buna en iyi örneklerden biri 2006 yılında Güney Lübnan’da Hizbullah ve İsrail arasındaki 33 günlük savaş gösterilebilir.

İSRAİL-HİZBULLAH SAVAŞI: GELENEKSEL MEDYA

2007 yılında Harvard Üniversitesi’nden Marvin Kalb ve Carol Saivetz’in yayınladığı “The Israeli-Hezbollah War of 2006. The Media as a Weapon in Asymmetrical Conflict” adlı rapora göre 2006 Lübnan Savaşı’nda Hizbullah medyayı kendi istediği yönde etkileyebilen ve bir silah olarak kullanabilen taraf oldu.

İsrail ile Hamas ve Hizbullah arasında “asimetrik savaş” hep taraflar arasındaki askeri güç ve teknoloji farkını gösteren bir tabirdi. Fakat medya savaşında Hizbullah kapalı bir örgüt olarak dünyaya istediği görüntüleri yayarak açık bir toplum olan İsrail karşısında asimetriyi sağladı.

İstihbarat aracı olarak medya

İsrail’in Hizbullah’a karşı birinci dezavantajı medya ve internetteki bilgi akışından Hizbullah’ın daha kolay istihbarat alması oldu. Güney Lübnan’da görevli UNIFIL Barış Kuvvetleri İsrail’in askeri hareketlerini internet üzerinden yayınladı. Bunun yanı sıra sınırda ve İsrail’in kontrolü altındaki bölgelerdeki gazetecilerin gece gündüz yayınladığı görüntüler İsrail’in askeri hareketlerinin Hizbullah tarafından izlenmesini sağladı. İsrail’in cepheye gönderdiği askerlerin cep telefonları ile çektikleri resim ve videolar da bu istihbarat sorununa katkıda bulundu. Hizbullah ise kendisi hakkındaki bilgiyi efektif olarak kısıtladı.

Asimetrik medya savaşı

Savaş süresince Hizbullah, Lübnan’daki habercileri sıkı kontrol altında tuttu ve onları hep İsrail’in bombaladığı, özellikle sivil kayıpların yaşandığı yerlere yönlendirdi. Örneğin Hizbullah temsilcileri eşliğinde gazetecilere yıkıntılar arasında yaptırılan bir Beyrut turu sonrasında tüm dünyaya Lübnan’daki sivil kayıplar ile ilgili haberler yansıdı. Daha sonra bu gazeteciler ile yapılan görüşmelerde, gazetecilerin bölgedeki sivillerle görüşmesine, gösterilen binalara girmelerine, belirtilen alanın dışına çıkmalarına izin verilmediği anlaşıldı.  Bunun yanı sıra hiçbir Hizbullah militanının resminin çekilmesine de izin yoktu. Hizbullah kurallara uymayan gazetecileri kamera ve fotoğraf makinelerine el koymak, onların tekrar Lübnan’a girmesine engel olmakla tehdit etmişti.

Hizbullah Lübnan’daki sivil kayıpları dünyaya sunarken İsrail’deki kayıplar, genelde batı ve İsrail medyasında bu tür görüntüleri yayınlamak tabu olduğundan, ekranlara fazla yansımadı. Batılıların ve özellikle Amerikalılar çok açık ve kanlı görüntüleri yayınlamayı reddetse de Hizbullah kendi uydu kanalı Al-Manar ve internet yoluyla bu görüntüleri dünyaya yaydı.

Bu aşamada medyada yapılan fotoğraf ve gazetecilik hileleri de genelde İsrail aleyhine gelişti. Örneğin Adnan Hajj tarafından Reuters için çekilen Beyrut fotoğraflarında şehirden çıkan duman miktarının Photoshop ile çoğaltıldığı ortaya çıktı. Reuters ilgili fotoğrafları yayından kaldırmak, fotoğrafçıyı da kovmak zorunda kaldı. Bir diğer benzer fotoğraf hatası da NY Times tarafından yapıldı. Bina yıkıntıları altından kaldırılan ölü siviller ile ilgili fotoğrafta görülen kişinin aslında canlı olduğu anlaşılırken NY Times düzeltme yapmak zorunda kaldı. Ayrıca ambulansa kaldırılan ceset görüntülerinde de aynı cesedin aynı ambulansa birden fazla kere kaldırılıp çekim yapıldığı gibi mizansenler de görüntülendi.

Böylece Hizbullah tüm dünyaya haksızlığa uğrayan kurban rolünü oynamayı başardı. Savaşın başında Hizbullah’ın İsrail askerlerini kaçırdığı için saldırgan taraf olarak sunulurken “orantısız güç kullanımı”  haberleri, İsrail’i saldırgan taraf olarak göstermeye başladı. Örneğin Arap medyasında Suudi kaynaklı Al Arabiya’nın yaptığı 214 haberin %94’ünde, El-Cezire’nin yaptığı 83 haberin %78’inde İsrail saldırgan olarak gösterildi.  Uluslararası basında İsrail’i saldırgan gösteren haberler daha az olmasına rağmen yine de denge İsrail aleyhineydi. Mesela BBC’in 117 haberinden %38’inde İsrail sorumlu gösterilirken bu oran Hizbullah için sadece %4’dü.  Amerikan haber kaynakları ise (İsrail yanlısı görülen Fox hariç) biraz daha eşit bir görüntü sergiledi.

Demoralizasyon

İsrail’in 2006’da medya ile ilgili bir diğer sorunu da moral ile ilgiliydi. Yeni medyanın da sağladığı hız ile canlı olarak İsrailli yaşadığı zorluklar, anti-tank silahları tarafından vurulan tanklar dünyaya yansıdı. İnternette bloglar, radyo programlarına açılan telefonlar, İsrail kuvvetlerinin zayıflıklarını dünya kamuoyunun gözü önünde tartışmaya açtı.

Yukarıda anlatılanların hepsi aslında Hizbullah’ın 2006 yılında geleneksel medyadaki avantajını gösteriyor. Fakat belirtmek gerekir ki Hizbullah zaten 1990’lardan 2000 yılında İsrail’in Güney Lübnan’dan çekilmesine giden süreçte zaten medya savaşında oldukça tecrübe kazanmıştı. O yıllarda da Hizbullah, İsrail askerlerine saldırıp verdirdiği kayıpları Al-Manar televizyonu ile yayınlıyordu. Hatta Al-Manar’ın doğrudan İsrail askerleri ve sivillerine yönelik İbranice yayını bile vardı. Hizbullah’ın hem 90’larda hem 2006 savaşında İsrail’e karşı taktiği askeri çatışmada kazanmaktan ziyade çatışmayı kaybetmeyerek kendi direnişçi görüntüsünü güçlendirmek ve karşı tarafı psikolojik olarak yıpratmak üzerine oldu. Geçen yıllar içerisinde Hizbullah uydu yayını yapan Al-Manar Televizyonu, Al-Nur Radyo istasyonu, moqawama.net web sitesi ve diğer medya organlarından oluşan bir medya imparatorluğu oluşturdu.

2006 Hizbullah-İsrail savaşını önceki savaşlardan asıl farklı kılan ise “yeni medya”nın da medya savaşına aktif olarak katılması oldu.

“YENİ MEDYA” SAVAŞI

2006 savaşı sırasında cep telefonları, dijital fotoğraf makineleri, kameralar, bloglar, Youtube ve diğer web siteleri üzerinden iletişim iki tarafta da kullanım buldu. İsrail destekçisi, Hizbullah ve lideri Nasrallah ile alay eden Flash animasyonları ve oyun gibi bir takım araçları kullandı. İsrail ordusu da saldırı yapacağı bölgede oturan Lübnanlılara uyarmak ve Hizbullah’a karşı propaganda yapmak amacı ile SMS yollama metodunu sık sık kullandı. Bunun yanı sıra dünyanın dört bir yanındaki İsrail taraftarları “hasbara” adı verilen İsrail lehine açıklama getiren mektup ve yorumları gazete ve televizyonlara gönderdi. İnternetin varlığı bu tür destek açıklamalarının sayısını ve sıklığını arttırdı.

Öte yandan yeni medyayı da iyi kullanan taraf yine Hizbullah oldu. Hizbullah interneti İsrailli bilgi kaynaklarının güvenilirliğinin sorgulanmasını şekilde kullanmayı amaçladı ve başarılı oldu.

Hizbullah bu amaçla savaş alanındaki olayları oldukça hızlı ve isabetli bir şekilde, İbranice dâhil olmak üzere birden fazla dilde internete aktarmaya başladı. Örneğin İsrail destroyeri Hanit’in bir Hizbullah füzesi tarafından vurulmasından daha birkaç dakika geçmeden Hizbullah Lideri Hasan Nasrallah yayında çıkıp herkese denizde yanan İsrail gemisine bakmalarını söyleyebildi. Batılı ve İsrailli kaynaklar geleneksel olarak bilgiler doğrulanmadan ve tüm ayrıntılar gelmeden bu tür haberleri yayınlamadıklarından İsrail dahil tüm dünya haberleri ilk olarak Hizbullah’ın televizyonu ve internet sitesinden alıyorlardı.

Bunun yanı sıra Batılı medyanın göstermeye yanaşmayacağı kanlı ve dehşet verici görüntüler Hizbullah tarafından Youtube’a ve bloglara yüklendi. İsrail yanlısı Amerikan blogcuların Reuters ve NY Times’ın görüntülerindeki hataları bulmaları ise İsrail’in hem lehine hem aleyhine oldu. Bu skandalların ortaya çıkması ile geleneksel medyanın güvenilirliği azalırken savaş hakkında bilgi veren Lübnanlı blogcuların güvenilirliği dünya kamuoyunda arttı.  %25’i internete bağlı olan Lübnan halkının blogları İsrail’in eylemlerini an be an dünyaya duyurdular. Hizbullah’ın sıkı kontrolü nedeni ile Lübnan içinden yapılan geleneksel medya yayınları kısıtlandığından, geleneksel medya sık sık bu bloglardan alıntı yapmaya başladı.

Tüm bu bloglardan gelen etkileyici görüntüler ve haberlere rağmen savaştan sonra yapılan araştırmalarda Beyrut ve genel olarak Lübnan’da gerçekleşen yıkımın internette görüldüğü derecede ciddi olmadığı anlaşıldığında İsrail’in medya savaşı açısından çok geçti.

Fakat Hizbullah ile yaptığı medya savaşından dersler çıkaran İsrail iki buçuk sene sonraki Gazze Operasyonu’na çok daha hazırlıklı girecekti.