'360 Derece'de bu hafta

Pedagog Feriha Dildar, ergenlik sürecinden geçen gençlere anne ve babaların nasıl davranması gerektiğini ŞALOM için kaleme aldı

Feriha ŞENKAYA DİLDAR Şalom
5 Mayıs 2010 Çarşamba

Ergenlik, hayatın en çalkantılı dönemidir. Bu dönemde ergenlerin bedenleri değişir, ilgilerini çeken şeylerin yerine yenileri alır. Aynı zamanda bu süreçte çevrelerinde çok ‘çokbilmiş’ yetişkinler vardır: ‘Onu öyle yapma. Bunu böyle yap. Yapmazsan…!!!’

Anne-babalar, yönlendirme ve tavsiyeleriyle ergenleri iyi bir birey olma yolunda yönlendirdiklerini düşünürler. Ancak bu durum, doğru değildir. Aslında ergenlerin anne-babalarından ihtiyaç duydukları başka şeyler vardır.

Ergenlerin bu dönemde ‘ayrışma’ ve ‘bireyselleşme’ süreçlerinden geçmeleri gerekir. Bu süreçlerden geçebilmelerinin ilk koşulu da, ‘değersizleştirme’ sürecinden geçebilmeleridir. Anne-babaların bu duruma anlayış göstermesi gerekir. Bu süreç boyunca sabır gereklidir.

‘Değersizleştirme’ sürecinde ergenler, anne-babalarıyla aralarına duygusal anlamda bir mesafe koyarlar. Bu, onların ‘ayrışma’ sürecine girdiklerini gösterir. Ergenlerin bireyselleşebilmeleri için ‘ayrışma’ sürecinde geçmeleri gerekir. Eğer ergenler, anne-babalarının kanatlarının altından çıkamazlarsa uçmayı öğrenemezler.

‘Bireyselleşme’ süreci 2 yaşantıyı içerir:

• Anne-babadan ayrılma ve vazgeçme,

• Aile dışında anne-babanın başka karşılıklarını bulma.

Anne-babalarıyla ‘ayrışma’ya giren ergenler, kendilerine anne-babalarının yerine geçecek yeni sevgi ve destek kaynakları ararlar ve de aradıklarını arkadaşlarında bulurlar. Bu dönemde yalnızlık içine düşerler ve de bu yüzden yalnızlık ve boşluk duygularını doldurabilecekleri yeni ilişki ve arkadaşlara gerek duyarlar.

Ergenlerin bu dönemdeki en önemli görevleri bağımsızlaşmaktır. Bunun için anne-babalarına bağımlılıklarından vazgeçmeleri; onlardan bir miktar uzaklaşıp kendilerini ve çevrelerini büyümüş düşünme, yargılama ve sentez yeteneklerini kullanarak gözden geçirmeleri gerekir. Anne-babalarından uzaklaşmaları, ergenleri aniden bir boşluğa düşürür. Zaten hayat da, artık ergenlere eskisi kadar bağımlı olma iznini vermez. Mesela anne-babalar, sık sık ergenlere ‘Sen; artık büyüdün, çocuk gibi davranma,’ gibi mesaj içeren cümleler kurarlar. Bu yüzden bağımsızlık, ergenler için hem bir gereksinim hem de bir zorunluluktur.

Bağımsızlık, çevreyle tüm bağları koparmak anlamına gelmez. Çocukluklarında sağlıklı bağlanma yapabilmiş ergenlerin ‘bağımsızlaşma’ süreçlerinde daha az çatışma yaşayarak sakin bir şekilde anne-babalarından ayrılıp ayakları üzerinde durabildikleri kabul edilir. Bu dönemde bağımsızlaşmaları gereken ergenler, bu nedenle ‘sanki bağımsızmış gibi’ davranırlar. Sağlıklı ilerleyen süreçte adam yerine konmak isterler, sözlerini geçirebilmek için kimi zaman isyankâr davranırlar çünkü kendi düşüncelerini ayırmaya çalışmaktadırlar. Ancak dönemin sonuna kadar tam anlamıyla bağımsızlaşamadıklarından ve ruhsal yapıları yeterli olgunluğa erişmediğinden bazen anne-babalarına yakınlaşıp onların desteğini alma gereği duyarlar. Bu bir çeşit yakıt ikmalidir; kendini dışarıda yeni rollerde deneyip bazen başarılı olup bazen de engellenip hayal kırıklığı yaşayıp bunun sonucunda gücü tükenen ergenler, yeniden güven depolamak için en yakını olan kişilere yardım almak için koşarlar. Bu dönemin daha sağlıklı ve daha az sancılı geçebilmesi için anne-babaların ergenlerle ilişkilerini kimi zaman biraz mesafeli kimi zaman da kendilerine yakınlaşmalarına izin verecek şekilde sıcak tutmaları gerekir.

Anne-babalar, bu dönemde ergenlerle ilişkilerinin bir daha asla eskisi gibi olmayacağını düşünüp kaygılanmamalıdırlar. ‘ayrışma’, ilişkilerinin yeniden düzenlenmiş halidir. Bu dönemde ergen-anne-baba ilişkisi, yeni bir hal alsa da duygusal olarak kopmamaktadır.

Ergenlerin ‘bireyselleşme’lerinin ilk işaretlerinden biri, anne-babalarını idealize etmekten vazgeçmeleridir. Sağlıklı olarak bireyselleşip olumlu bir ruh sağlığına sahip olmalarıysa, yakın aile ilişkileriyle oluşur.

Anne-babalar ergenlerin ‘bireyselleşme’lerine engel oldukları takdirde ergenlerde kaygı, depresyon ve başka psikolojik sorunlar; meydana gelebilmektedir.

Ergenlerin kimliklerini oturtup ruhsal ve duygusal anlamda farklı bir birey olmayı başarabilmeleri için anne-babaların desteği gerekir. Kendi ‘bireyselleşme’lerini çözemeyip duygusal olarak belirli bir olgunluğa erişemeyen anne-babalar, ergenlerin bağımsız düşünmelerini bir tehdit olarak algılayıp kontrolü elden bırakmak istemezler. Bu yüzden bazen bilerek bazen de istemeden ergenlere engeller koyarlar.

Kendi ‘bireyselleşme’sini tamamlayamamış anne-babalar, ergenlere karşı çok acımazsızdırlar. Böyle anne-babalar, ergenlerle eşit güçte bir kriz yaşadıklarından onların ‘bireyselleşme’ ve ‘özerklik’ yönündeki çabalarını sabote edebilirler. Böylece duygusal kayıplardan kaçınıp kendilerini yaşlanma ve rollerin yeniden değişmesi konusunda rahatlatabilirler.

Bu süreçte hem ergenler hem anne-babalar, eşit güçte bir kriz yaşarlar. Ergenler yoğun duyguların etkisi altındayken anne-babalar, onların şu anki durumları ve başarılarıyla ilgilenmektedirler. Ergenlerin başarı ve sorunları, adeta kendilerinin başarı ve sorunlarıdır. Ergenlerin yaptıklarıyla övünür, yapamadıklarıyla başarısızlık ve hatta suçluluk hissederler.

‘Bireyselleşme’, salınımlı bir süreçtir. Ergenler, bu süreçte bir yönden bir yöne savrulup birbirlerine zıt duygular yaşarlar. Sevgi ve nefret duyguları arasında gider gelirler. Bir taraftan bağımsızlaşmaya çalışırlar bir taraftan da bağımlılık arayışı içindedirler. Uçlarda dalgalanmalar yaşarlar. Bu süreçte ergenlerin değer yargıları ve vicdanları, önemli değişmeler geçirir. Ergenler; bu süreçte aşırı doğruculuk, yargılarında keskinlik, mutlak doğrulara inanma, yüceltme ve değersizleştirme ve esnek olmayan kurallar içindedirler. Süreç içerisinde katı tutumlarını esnetip değer yargılarını olgun ve yumuşak bir hale sokarlar.

Bu süreçte ergenler, anne-babalarını daha gerçekçi değerlendirirler. Çocukluk ideallerini geride bırakırlar. Anne-babalarının mükemmel olmalarını beklemekten vazgeçerler. Onları iyi yönleri ve kusurlarıyla kabul edebilecek bir olgunluğa erişirler. Kendileri ve çevreleri hakkındaki beklentilerini dış gerçeğe uygun bir şekilde ayarlarlar. Eğer kendi potansiyellerine uygun gerçekçi amaçlarını içselleştirirlerse özgüven duygularını sürdürebilirler. Olgunluk, ‘bireyselleşme’ye bağlıdır. ‘Bireyselleşme’, büyüyen insanın ne yaptığı ve ne olduğu konusunda giderek artan bir şekilde sorumluluk almasıdır. Eğer ergenler, tüm sorumluluğu anne-babalarına ya da başkalarına yüklerlerse bu kişileri karşı konamaz olarak algılamaya ve yabancılaşmaya başlarlar. Karşı koyabilme, olgunlaşmayı gösterir. Ergenlerin anne-babalarından ‘ayrışma’ları yetersiz olursa ve bu durum ergenlik sonuna kadar çözümlenmezse çeşitli sorunlar, ortaya çıkar. Bunun sonucunda ergenler, yetişkinliğin gereklerini yerine getiremeyecek bir bağımlılık içinde kalırlar. Erişkin rolünde aksamalar, ortaya çıkar. Bunun sonucunda kendi doğruları ve kararları olmaz.

Olumlu bir psikolojik gelişim, ergenlerin bağımsız olmaları ve karşılıklı bağımlı işlev görme kapasitesine sahip olmalarıyla mümkün olur. Yani ergenlerin hem bağımsız olmaları hem de anne-babalarıyla olan ilişkilerinde onlara bağlı olmalarıyla mümkün olur. Ki anne-babalar da, bunu isterler. Bağımsız ama bağlı olmak…

Bu dönem; sırf ergenler için değil, anne-babalar için de oldukça kafa karıştırıcıdır. Anne-babalar, ergenleri anlamaya özen göstermeli ve bu dönemin dinamiklerinin farkında olmalıdırlar. Anne-babalar için çocuklarının büyüdüğünü ve bireyselleştiğini görmek, onlarda sevinç ve hüznün iç içe girdiği çelişkili duygular ortaya çıkarabilir. Sırf ergenler değil, anne-babalar da, bu döneme adapte olup kendilerini şartlar doğrultusunda değiştirebilmelidirler. Anne-babaların en zorlandıkları konulardan biri, ergenlere nerede sınır tanıyıp ergenleri nerede özgür bırakmak gerektiğidir. Ergenlerin en önemli ihtiyaçlarından biri, belli sınırlar dâhilinde güvende hissederken farklı bir kişi olarak tanınma ve fark edilme özgürlüğünü yaşamaktır. Ergenler, sınırları zorlarlar çünkü kendi sınırlarını keşfetmeye çalışmaktadırlar. Bu yüzden anne-babalar; ergenlere tehlikeli riskler yerine kendilerini zarar vermeyecek alanlarda inisiyatif kullanmaları için alan tanımalı, bağımsızlaşmaları için izin vermeli ve onların güvenliği için her zaman var oldukları mesajını vermeliler. Ergenlerin güvenli bir özgürlük yaşayabilmeleri için anne-babalar; ergenlerin bu dönemde geçirdikleri ruhsal ve bedensel değişimlerin, cinsel olgunlaşmanın farkında olup onları bu konularda bilgilendirmelidirler. Böylece ergenler; güvenle yetişkinliğe adım atarlar, aksi takdirde büyümek için sabırsızlanmalarına rağmen yetişkinlik korkutucu göründüğünden çocuksu davranışlara saplanıp kalabilirler.

Feriha Şenkaya Dildar (Pedagog, MS.) kimdir?

1989 yılında İstanbul Üniversitesi Pedagoji Bölümü’nden mezun oldu. 1990-1992 yılları arasında, İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı Enstitüsü’nde Yüksek Lisans eğitimini tamamladı. Liverpool Üniversitesi ve Manchester Çocuk Hastanesi’nde ‘Çocuk Merkezli Aile Müdahaleleri’, ‘Uyum ve Davranış Sorunları’ ve ‘Gelişim Bozuklukları’ üzerine çalışmalara, aile terapisi ve oyun terapisi eğitim programlarına katıldı. 1998-2000 öğretim yıllarında Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde yarı zamanlı öğretim üyeliği ve 2000-2002 öğretim yılında Bükreş’te International Nursery School’da gönüllü danışmanlık yaptı. 1992 yılından bu yana PSİ Çocuk ve Aile Merkezi’nde çalışmalarını sürdüren Feriha Dildar, çocuklarda ‘bireysel terapi’ ve ailelerde ‘çocuk merkezli aile terapisi’ uyguluyor.