870.000 Yahudi’nin mezarı TREBLİNKA

March of the Living turunun son durağında, Auschwitz ve Majdanek’den çok farklı bir ölüm kampındayız. Bu kampta, geride bir gözetleme kulesi, krematoryum veya baraka yok… Onun yerine burada hayatını kaybeden 870.000 Yahudi’nin anısına anıtsal ‘taş’lar var…

Aylin YENGİN Perspektif
28 Nisan 2010 Çarşamba

15 Nisan Perşembe

Bugün bütünleştik...

Bu sabah otobüse binerken, aklımızda tek bir soru vardı: bugün bizi neler bekliyor acaba? Dünkü hüznümüzü üzerimizden atmaya çalışan sevgili rehberimiz Dvora, Damdaki Kemancı filminin DVD’sini ekrana yansıtınca, otobüsün içine neşeli bir hava doldu. Filmin arasında, Tykochin adlı bir köye gittiğimizi ve burada, savaş öncesi Yahudi yaşantısının bir kesitini görme şansımız olacağını söyledi. Varşova’nın kuzeydoğusunda yer alan bu şirin köyde, tipik bir Yahudi yerleşim biriminde bulunan üç element yer alıyordu: sinagog, evler ve pazar yeri.

İlk durağımız Tykochin Sinagogu. Burası, dün ziyaret ettiğimiz Lancut Sinagogu ile hemen hemen aynı özellikleri taşıyor, ancak daha büyük ve ihtişamlı. Dediklerine göre bu sinagog yalnızca sosyal amaçlı bir kullanım içinmiş, yani sabah ve akşam dualarından ziyade, Şabat’ta ve bayramlarda açık olurmuş, diğer günler ısıtılmazmış bile. Hafta arası günlerde ise küçük sinagoglar hizmet verirmiş. Buradaki sinagoglar ilginç bir kanuna göre inşa edilmek zorundaydı: kiliselerden daha yüksek olmaması şartıyla. Yahudilerin yaşadıkları yerleşim yeri, Hıristiyanların oturduğu bölgeden, Wisla’nın bir kolu olan Narev akarsuyunun bir bölümü ile ayrılıyordu. Ortak kullanım alanı olan pazar yeri ise ticaretin merkeziydi.

Tykochin’de savaş öncesi 7.000 Yahudi yaşarken, bu nüfus savaş yılları boyunca, gerek ekonomik, gerekse antisemitik nedenlerden ötürü 3.000’e kadar düşmüş. Burada yaşayanların, diğer bölgelere oranla ‘iyi’ sayılabilecek bir hayatları vardı – her ne kadar sonları öyle olmasa da. 1942 senesinde, bir sabah Naziler tüm köy halkını pazar yerine toplamış ve yakınlardaki Lopochowa Ormanı’na götürerek hepsini teker teker öldürmüşler ve açtıkları toplu mezarlara gömmüşler. Lopochowa Ormanı’ndaki anma törenimizde nasıl duygulu anlar yaşandığını tahmin edersiniz.

Öğleden sonra sıra, ziyaret edeceğimiz son kamp olan Treblinka’ydı. Treblinka ve Sobibor birbirlerinin tıpatıp aynı şekilde inşa edilmiş iki ölüm kampı. Auschwitz’e ya da Majdanek’e benzer bir kamp göreceğimizi beklerken, hepimiz şaşkınlık içinde, Treblinka’dan geriye hiçbir şey kalmadığını gördük. Ne bir gözetleme kulesi, ne bir baraka, ne bir krematoryum! Almanlar arkalarında hiçbir iz bırakmamak üzere kampı boşalttıklarında, burasını tek kelimeyle yerle bir etmişler. Şu an, bu iki futbol sahası büyüklüğündeki çim alanın içinde yalnızca 17.000 adet farklı şekil ve ebatta anıtsal ‘taş’ var. Mezar taşlarını andıran taşlar. Ziyaretçilerin tek yapmaları gereken, gözlerini kapatıp gerisini hayalgüçlerine bırakmak. Bu kampta 870.000’den fazla Yahudi hunharca katledilmiş, gazlanmış, yakılmış! Hiç mi kurtulan olmamış. Olmuş, 70 kişi kadar!

Taşların üzerlerinde genellikle ülke isimleri yazıyor, bazıları yazısız, boş. Bir tek taşta yazan isim hariç: Janusz Korczak. Gerçek adı Henryk Goldszmit olan bu yardımsever insan, bir çocuk kitabı yazarı, doktor ve pedagogdu. 1942 yılında bakımını üstlendiği 200 öksüz Yahudi çocuğuyla birlikte Treblinka’da katledilmişti. Treblinka’da çok anlamlı bir anma töreni gerçekleştirdik. Ve yüreklerimizde, 870.000 kurbanın acısıyla buradan ayrıldık.

Yarın sabah kısa bir şehir turundan sonra İstanbul’a dönüyoruz… Bilgilenmiş, hüzünlenmiş ve bol bol duygulanmış halde! Unutmamak ve asla unutturmamak üzere…

16 Nisan Cuma

Bugün dönecektik...

Bu sabah uyandığımızda, bize “havaalanında bir sorun olduğundan” söz edildi. Neler olduğunu anlamamız biraz zaman aldı, ama İnternet sağ olsun... Hepinizin bildiği gibi, İzlanda’da patlayan volkanın külleri yüzünden uçak seferleri durduruldu. Uçağımız iptal oldu ve biz Varşova’da ‘mahsur’ kaldık. Önce çok üzüldük, panikledik, ama kısa süre sonra bunu bir fırsat olarak değerlendirmemiz gerektiğini anladık. Günümüzün çoğunu şehir turu yaparak, gezerek geçirdik. Ve akşam için yaptığımız organizasyon o kadar başarılıydı ki, çoğumuz burada kaldığımıza sevindik.

Kaldığımız otelden yaklaşık 20 dakikalık yürüme mesafesinde bulunan sinagoga giderken, hepimiz ‘farklı’ bir ortamla karşılaşacağımızı tahmin ediyorduk – ama bu kadarını değil! Sefarad ve Aşkenaz ezgileri arasındaki farklılık bir yana, duaların söylenişi, şarkılar söylenirken tutulan tempo ve alkışlar, ne yalan söyleyeyim bizi oldukça şaşırttı. İlginç bir deneyimdi ve bu kalabalığın bir parçası olmak çok hoşumuza gitti.

Hava koşulları yüzünden Güney Afrikalı ve Avustralyalı gruplar da evlerine geri dönemediler ve sinagog çıkışında, hemen yan taraftaki kaşer restoranda yenilen akşam yemeği, gençler için gerçek bir kaynaşma fırsatı doğurdu. Yemek sonrası hep bir ağızdan söylenen şarkılar bizi neşelendirdi.  Ve anladım ki, hangi ülkeden gelirsen gel, hangi dili konuşursan konuş, Yahudileri birbirlerine kenetleyen ve asla kaybetmedikleri tek bir unsur var: geleneklerimiz

Yaşam Yürüyüşü’nden kısa kısa…

• Her yıl Haziran ayının son haftasında Krakow’da yapılan Yahudi müzik ve sanat festivali kenti adeta bir şenlik alanına dönüştürüyor. Sinagogların olduğu bölge turistlerle dolup taşıyor. Burayı gezmek için Yaşam Yürüyüşü zamanını beklemek zorunda değilsiniz… Hem havalar da ısınmış oluyor.

• Avrupa Birliği’nde yer almasına karşın, Polonya henüz Euro’ya geçmedi. 2013 yılında geçmeyi düşünüyor. Para bilimleri Zloti’ye (altın demekmiş) çok bağlılar.

• Polonya oldukça ‘gri’ sayılabilecek bir ülke, tek rengârenk yeri: mezarlıkları! Hayatımda hiç bu kadar taze çiçekle süslenmiş mezar taşları görmemiştim.

• Gerek gettolardan, gerekse dönemin önemli binalarından (müzeye dönüştürülmemiş olan) geriye kalanlar her geçen gün biraz daha fazla yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya! O yüzden buraya gelmekte acele edin.

• Polonya’nın İbranice ismi Po-lin – “burada ikamet et” anlamına geliyor. Yahudiler 14. yüzyılda, Kral Kazimierz zamanında buraya geldiklerinde, bunu bir mesaj olarak algıladılar ve buraya yerleşmeye karar verdiler, ancak ne yazık ki burası ebedi ‘ikametgâhlarına’ dönüştü.

• Dünya çapında, toplam 10.000 kamp bulunuyor. Bu kamplar üçe ayrılıyor: zorunlu çalışma kampları, toplama kampları ve ölüm kampları.

• 4.500 kişiden oluşan bir Yahudi cemaatinin yaşadığı Polonya’da antisemitizmin izlerine halen rastlanıyor. Rehberimiz, özellikle akşam saatlerinde sokaklarda dolaşırken başlarına kipa takmamaları konusunda gruptaki erkekleri uyardı.