Bir kutunun öyküsü

Çocuklara bir düzine oyuncak al, biraz oynarlar ve sonra bir daha oyuncakların yüzüne bakmazlar. Ama onlara oyuncağın kutusunu ver, günlerce düşürmezler ellerinden. Bizim okulda kullandığımız kutu da bunun bir kanıtı

Yaşam
28 Nisan 2010 Çarşamba

Okul yılının başında büyük bir dükkânda alışveriş yaparken çamaşır makinelerinin kutularının atıldıklarını gördüm ve bir tane almaya karar verdim. Sınıfa getirdiğim bu kutu hemen çocukların ilgisini çekti. Ne yapsak bu kutuyla diye düşünürken Sukot Bayramı kapıya dayandı. Kutuyu diklemesine koyduk, tepesine delikler açtık, dışını boyadık, içini döşedik ve çocukların içine girip oynayabilecekleri boyda bir Suka hazırladık. Kutunun içine oyuncak çanak çömlekler girdi çıktı. Kızlar ellerinde bebekleriyle, erkekler kitaplarla uzunca bir zaman Suka’nın keyfini sürdüler. Sukot Bayramı bitince kutuyu atmayı içimiz el vermedi.

Kutu sınıfın bir köşesinde öyle beklerken yangın haftası geldi. Yine çocuklarla beraber kolları sıvadık. Bu sefer kutuyu yatay şekilde koyduk. Kutunun içine girenlerin ayakta durabilmeleri için üstüne bir delik açtık. Fırçaları da kaptığımız gibi kutuyu baştan aşağı kırmızıya boyadık. Yan tarafına kartondan tekerlekler ve yangın merdiveni yapıştırdık, tepesine de yumurta kutusundan yaptığımız sireni yerleştirdik. İki hafta boyunca binalardaki ve evlerdeki yangınlar söndürüldü, ağaçlarda takılı kalan kediler ve uçurtmalar kurtarıldı. Yangın haftası bitince kutuyu atmayı içimiz el vermedi.

Bir sabah kutuyla ne yapsak diye düşünürken yine ellimizde fırçalarla başladık kutuyu boyamaya. İtfaye arabası için açtığımız delik öne gelecek şekilde kutuyu tekrar diklemesine yerleştirdik. Dışını süslemeyi bitirince deliğin olduğu yere iki parça kumaş yerleştirerek ilk kukla sahnemizi açtık. Kuklalar birbiri ardından kendi özel gösterilerini sundular, çocuklar hünerlerini tek tek gözler önüne serdiler. Kutunun karşısına yerleştirilen seyirci koltukları dolup taştı. Bütün kukla gösterileri sergilenip bittikten sonra kutuyu atmayı içimiz el vermedi.

Kutu sınıftaki köşesine götürüldükten sonra Yom Ha’atzmaut geldi çattı. İsrail’in altmışikinci yaşgünü hazırlıkları içine dalmışken kutuyu köşesinde unuttuk. Her sene Yom Ha’atzmaut geldiği zaman bizim okulda çocuklar için model İsrail hazırlanır. Her sınıf kendine İsrail’den bir şehri konu alır ve sınıfını ona göre düzenler. Bu sene bizim sınıf Negev Çölü’nü konu aldı. Sınıfımızın panosu çölü andıracak şekilde süslendi. Öbür köşede Bedevilerin çadırı hazırlandı. Çadırın yanına ise çocukların üzerine oturup resim çekebilecekleri boyda bir oyuncak deve bulunup yerleştirildi. Ve son olarak da sınıfın kum masası açıldı.

İsrail’e ulaşım nasıl olur konusu gündeme geldiği zaman içine binip uçabileceğimiz bir uçak arayışı içine girdik. İşte o anda köşesinde sabırla bekleyen kutu imdadımıza yetişti. Tekrar fırçalar ele alındı ve büyük bir azimle kutu beyaza boyandı, pencereleri için gereken delikler kesildi, kutunun kapakçıkları kesilip kanatlar olarak da yerini alınca ulaşım aracımız hazır oldu. Sırayla pilotlar uçağı test ettiler, yolcular uçuşun rahatlığını kontrol ettiler.

Büyük bir heyecanla özel uçağımız içinde İsrail’e vardık. Önce kapağı Yeruşalayim’e attık. Orada bloklardan Kotel’i (Ağlama Duvarı’nı) tekrar inşa ettik. Küçük kağıtlara yazdığımız dileklerimizi duvarın içine yerleştirdik. Pita ve humusun da tadına baktıktan sonra ver elini Eilat. Eilat’ın güneşinden korunmak için şapkalar yaptık. Balık da avladıktan sonra hemen Kibbutz’a gittik. Küçük bardaklara elma ve portakal çekirdekleri ektik. Ağaçlardan düşen portakalların tadına da baktıktan sonra tekrar uçağımıza atlayıp eve geri geldik.

Bu yolculuk bizim kutu için oldukça yorucu oldu. Dolu dolu geçirdiğimiz bir senenin ardından kutuyu atmayı içimiz el vermedi. Büyük bir merasimle kutuyu hep beraber dışarı taşıdık. Okulun büyük çöp bidonlarının durduğu köşede olan geri dönüşüm bidonunun içine attık. Şimdi büyük bir sabırla kutunun tekrar kağıt fabrikasından çıkıp seneye bize geri gelmesini bekliyoruz. Kimbilir belki bu sefer bir ev, ya da Nuh’nın Gemisi’nde buluşuruz. 

Yael SAFRAN / New Jersey