Yok olmakta olan Avrupa Yahudileri, Nazi zulmünü gelecek nesillere aktarmayı bir direniş yöntemi olarak görüyorlardı. Kamplarda, gettolarda veya saklandıkları yerlerde yaşadıklarını, toplum olarak yok oluşlarını, dünyanın geç de olsa öğrenebilmesi, ders alabilmesi ve yeniden yaşanmasını bir nebze engellemek için kaydetmenin, belgelemenin gerekli olduğunu hisettiler.
Bazıları için yazmak veya kaydetmek yaşamak için ana motivasyon olmuştu. Bunlar arasında en ünlüsü Varşovalı Emanuel Ringelblum ve yarattığı ‘Oneg Şabat’ arşividir
Emanuel Ringelblum 21 Kasım 1900 tarihinde Polonya’nın Buczacz kentinde doğdu. Emanuel 18 yaşına gelinceye kadar Güney Polonya’da Nowysacz kentinde yaşadı, lise eğitimini bu kentte tamamladı. 1919’da Varşova Üniversitesi’ne kabul edildi.
Lisansını tamamladıktan sonra doktora çalışmalarına devam etti. 1927 yılında “Orta Çağlarda Varşova Yahudileri” teziyle doktor unvanını aldı.
Bu yıllarda Yahudi okullarında tarih öğretmenliği yaptı, cemaat kurumlarında görev aldı. Cemaat çalışmaları kapsamında spor kulüpleri, tiyatro ve müzik grupları, kütüphaneler ve yaz kampları organizasyonlarında çalıştı. Genç yaşlarda sol eğilimli “Poaley Sion” (Marksist Siyonist) hareketinde yer aldı.
1923 yılı başlarında, birçok Polonyalı Yahudi tarihçi Ringelblum liderliğinde, Yahudi Araştırma Enstitüsü’ne bağlı Yahudi Tarihi Araştırma Grubu’nu oluşturdular. Ringelblum bu grubun yayınlarının editörlüğünü üstlendi. Grup birçok önemli araştırmaya imza attı. Yalnızca Ringelblum 15 yıllık dönem içinde 126 akademik çalışma hazırladı.
Ringelblum, 1928 yılında, Varşova’da ‘Genç Tarihçiler Merkezi’ni kurdu; “Der Yunger Historischer” (Genç Tarihçiler) dergisini yayınlamaya başladı. Bu dönemlerde, ’Tsentrale Yiddische Schul Organizatsye’ (Yahudi Okulları Komitesi) bünyesinde önemli görevler üstlendi. 1930 yılında JDC (Joint Disribution Committee, kısaca Joint) için çalışmaya başladı. 1938 yılında Almanya’dan çıkartılan ancak Polonya tarafından da kabul edilmeyen 6000 eski Polonya vatandaşı Yahudi’nin toplandığı Zbasyn Kampı’na gönderildi. Bu kampta beş hafta kadar kalıp, kampa gelen yardımların dağıtımını, kamp içi oluşumları düzenledi. Bu arada kamptakilerden Nazi Almanyası hakkında bilgiler toplamaya başladı.
Kamptan yolladığı mektuplarda, Ringelblum, Almanya’da ve kampta yaşananları açık bir şekilde aktarıyordu. Gördüklerinin, duyduklarının yakın dönemde olacakların göstergesi olduğunu anlamıştı. Kamptan gönderdiği bir mektupta, “Zbasyn’de yaklaşık 5 hafta kaldım. Gördüklerimi, yapılan eziyetleri aktarmaya vicdanım, gücüm yetmeyecek. Yapılan muameleden aklını yitirenler var. Zbasyn savunmasız Yahudilerin sembolü görünümünde. Yahudiler her fırsatta küçük düşürülüyor, üçüncü sınıf insan ve hatta hayvan muamelesi görüyor. Zbasyn Yahudilerinin durumu hepimizin geleceği için ürkütücü bir örnek” diyerek Yahudilerin geleceği için endişelerini dile getirmişti. Gördükleri ve duydukları hayatının yönünü değiştirmeye yetmişti.
1930 yılı ile savaşın başlamasına kadarki dönemde dört kitap ve çok miktarda monografi yayınladı. Varşova Yahudileri ve akademisyenler arasında geleceği parlak bir tarihçi olarak tanınmaya başladı. Bu dönemde yazdığı “İlk Günlerden 1527 Yılında Sürgüne Gönderilmelerine Kadar Varşova Yahudileri Tarihi”, “İsyan Dönemlerinde Yahudiler” ve “Polonya’da Yahudi-Hıristiyan İlişkileri” kitapları halen referans kitap olarak kullanılmaktadır.
1939‘da, Polonya’nın işgalinden tam bir ay önce, Dünya Siyonist Kongresi’ne katılmak üzere Cenevre’de bulunuyordu. Almanya – Polonya arasında savaşın artık kaçınılmaz olduğu düşünüldüğünden birçok Polonya delegesi değişik Avrupa ülkelerine veya Amerika’ya sığındı. Ancak Ringelblum ve Poaley Siyon mensubu birkaç delege daha Polonya’ya geri dönmeyi yeğledi. Ringelblum eşi Yehudit’i ve 13 yaşındaki tek oğlu Uri’yi geride, düşman menzilinde bırakacak bir insan değildi.
Almanların ilk saldırıları başladığında, Ringelblum Yahudi yardım dağıtımı çalışmalarını koordine etmekle görevlendirildi. Dağınık, düzensiz yardım çalışmalarından ZSS (Yahudi Sosyal Yardım ve Dayanışma Merkezi) olarak tanınan düzenli bir organizasyon ortaya çıktı. Ringelblum, binlerce aç Yahudi’ye yemek götüren yüzlerce aşevini organize etti. Bu çalışmalarına, getto duvarlarının örülmesi ve kapılarının tamamiyle kapatılmasından sonra da devam etti.
Naziler, getto kapıları ardına kapatılan Yahudilerin politik görüşleri ile hiç bir şekilde ilgilenmiyorlardı. Yalnızca zengin Yahudilerin malları peşinde koşuyorlardı. Bu tesbit üzerine Ringelblum değişik politik görüşteki Yahudileri birleşmeye çağırdı ve bunda da başarılı oldu. Yeraltında politik çalışmalar başlattı. Özellikle kültür konularıyla ilgilendi. Günlük yeraltı gazetesini çıkartmaya başlattı.
ONEG ŞABAT ARŞİVİ
“1939 Ekiminden itibaren güncel olaylar hakkında evraklar ve görsel malzemeler toplamaya başladım. Çalışmakta olduğum komiteler nedeniyle her türlü olaydan haberdar oluyordum. Gün içinde duyduğum, gördüğüm her şeyi geceleri kayda geçiriyor ve yorumlarımı ekliyordum. Çok kısa sürede binlerce sayfalık kitaplar oluşturacak malzeme toplandı. 1940 Mayısında bu işi tek başıma yürütemeyeceğimi anladım.”
Ringelblum Getto’nun günlük hayatını belgelendirmeye başlamasını bu sözlerle anlatıyordu.
‘Oneg Şabat’ kelime anlamlarına sadık kalınarak ’Şabat Neşesi’ olarak tercüme edilebilir. Geleneksel olarak Şabat günü öğleden sonraları yapılan dini tartışma toplantılarına verilen addır. Arşivleme çalışmalarının kod adı olarak kullanılmasının sebebi de bu çalışmaya katılanların dikkati çekmemek için Şabat günleri dini toplantı kisvesinde gizlice toplanmalarıydı.
Ringelblum çalışma ekibinin beyin takımı olarak David Graber (19 yaşında öğrenci), Rabbi Szyman Huberband (tarihçi aktivist), Rachel Auerbach (yazar-tarihçi), Menahem Linder (tarihçi-ekonomist) ve Hersz Wassr’i (ekonomist-politik aktivist) seçti. Bu ekipten yalnızca Wasser ve Aurebach hayatta kalmayı başaracaktı.
Wasser, savaştan sonra “Toplanan her evrak, her resim, her not, kısacası herşey Dr. Ringelblum’un titiz kontrolünden geçerdi. Arşiv için çalışanlar yeraltı örgütünün üyeleri sayılırdı. Oluşturulan gizli arşiv direnen Getto’nun malıydı. Bu arşiv, yeraltı Yahudi direnişinin basın odası olarak görülürdü. Bu malzemeler hem Getto içi, hem Varşova’nın Hristiyan bölümü hem de müttefik ülkelere yönelik haberlerin kaynağını oluşturuyordu“ diye olayları özetlerken bu arşivin direniş için önemini vurguluyordu.
ÖLÜM KAMPLARINDAN İLK HABERLER
Bu arada arşive Varşova dışı bölgelerden özellikle kamplardan bilgiler alınmaya başlandı. Szlamek Bajler adlı kişi Chelmno Ölüm Kampı’ndan kaçıp Varşova Gettosu’na girmeyi başarmıştı. Chelmno’daki katliamlar ilk kez olarak ilk ağızdan duyuldu. Getto’dan kaçırılan Bajler fazla uzağa gidemeden yakalanıp Belzec Kampı’na gönderildi. Bajler kamptan Ringelblum’a iletmeyi başardığı notta “Belzec’de de Chelmno’da olduğu gibi mezarlar var” diye yazmış ve Belzec’in de bir ölüm kampı olduğunu üstü kapalı bir şekilde belirtmeye çalışmıştı. Böylece Belzec gerçeği de ortaya çıkmış oldu.
Kamplardaki katliam ve gettoların toptan yok edilmesi haberleri artınca ve sıranın kısa sürede Varşova Gettosu’na da geleceği inancı yoğunlaşınca oluşturulan arşivin gömülmesi kararı alındı. Tüm arşiv metal kutu ve süt güğümlerine dolduruldu ve 1942 Ağustosu’nda 10 metal kutu Nowalipki Sokağı’na gömüldü. Diğer kutu ve süt güğümleri 1943 yılı Mart ve Nisan aylarında değişik yerlere gömüldü. Maalesef gömme işlemlerini gerçekleştirenlerden hiçbiri Varşova Gettosu’ndan sağ çıkamadı. Bu yüzden gömü yerleri aşağı yukarı belli olmasına rağmen tam yerler tespit edilemedi.
Gömülen arşivin ufak bir kısmı 18 Eylül 1946 ve 1 Aralık 1950 ‘de yıkıntılar arasında bulundu. Ancak büyük bir kısmı hiç bir zaman bulunamadı. Gettonun yıkıntıları temizlenip yerine yeni yerleşim alanları yapılması üzerine de kalan arşivin bulunması umudu tamamiyle söndü. Bulunan arşivler halen Varşova Yahudi Tarihi Enstitüsü’nde koruma altındadır.
Ringelblum’a gelince, trajik bir sona doğru ilerlemeye başladı. 1943 Mart’ında ısrarlar üzerine eşi ve oğlu ile Varşova’nın aryan bölümüne geçirildi. Ancak bilinmeyen bir nedenle Getto isyanının başlamasından kısa bir süre önce tek başına Getto’ya geri döndü. Getto’ya girerken Naziler tarafından yakalandı. Ancak üzerinde aryen kıyafetleri olduğu için Yahudi olarak tanınmadı ve hemen öldürülmedi. Çalışma kampına gönderildi. Temmuz 1943’te götürüldüğü Trawniki Kampı’ndan işçi kıyafetleri giydirilerek kaçırıldı. Ailesi ile buluşması sağlandı. 38 Yahudi ile birlikte daha güvenli olduğu varsayılan yine Varşova’nın Hıristiyan bölümünde bir yeraltı sığınağında bir süre daha saklandı. 7 Mart 1944 tarihinde bir ihbar üzerine sığınaktakiler Naziler tarafından yakalandı ve hepsi Powlak hapishanesinde ölüm mahkûmları koğuşuna koyuldu. Hapiste Ringelblum’u ölüm mahkûmları koğuşundan çıkartmak olanağı doğmasına rağmen eşi ve çocuğunun bu koğuştan çıkartılamayacağını öğrenince bu teklifi redetti. Birkaç gün sonra da tüm ölüm mahkûmları Varşova Gettosu yıkıntılarına götürülerek kurşuna dizildi.
Kahramanlık çeşitli şekillerde gösterilebilir. Silah yerine kalemiyle direnen de kahramandır. Ölüme mahkûm edilmiş Polonya Yahudileri arasında bu tür kahramanlar da vardı. Ancak pek azı Emanuel Ringelblum kadar kendini direnişe bu derecede adamıştır. Ringelblum’un mirası insanlığa sonsuza kadar ‘Unutmama’ yolunda eşsiz bir kaynak olacaktır.