'360 Derece'de bu hafta

Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkan Yardımcısı ve Bugün Gazetesi yazarı Cemal Uşak, ŞALOM Gazetesi için kaleme aldığı yazıda, insanın doğasındaki ‘öteki’ algısını mercek altına alıyor

Şalom
7 Nisan 2010 Çarşamba

Büyük düşünür Jean Paul Sartre “Öteki, cehennemdir!” demiş. Haddim olmayarak itiraz edeceğim; öteki değil, ötekileştirmedir Cehennem.

Aksi takdirde, Yüce Tanrı bir anlamda ‘öteki’ olarak yarattığı Havva’yı, Cenneti Cehenneme çevirmek için yaratmış olurdu. Hâlbuki Havva Âdem’e ‘enîs’ olarak, ünsiyet etmek, kaynaşıp anlaşabileceği bir yoldaş olmak üzere yaratılmıştı. İkinci olarak yaratılan insan, enîs olma kabiliyetinde idi.

Ne var ki, Hz. Adem’in ilk çocukları olan Habil ve Kabil ile birlikte, insanın doğasına Yüce Yaratıcı’nın sınamak için koymuş olduğu “iblisleşme” meyli ortaya çıktı. Ve insanlık tarihinde, ilk ‘ötekileştirme’ teşebbüsü Kabil’le başlamış oldu.

İslâm’ın kutsal kitabı Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur:

“Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir dişiden (Adem ve Havva’dan)  yarattık; sonra da birbirinizi tanıyasınız diye sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, en ziyade takvâ sahibi olanınızdır. (Ona karşı gelmekten sakınanızdır). Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdardır.” (Hucurât Suresi, Ayet:13)

Ayetteki anahtar kavram, ‘birbirini tanımak’tır. İnsanoğlunu yekdiğerinden farklı kılan Büyük İrade, bunu onlara Cehennem sebebi olsun diye değil, tanışma ve kaynaşma vesilesi olsun diye yapmış olsa gerektir.

‘Tanıma’ veya ‘tanışma’ olarak tercüme edilen kelimenin asıl kökü ‘Örf’tür. Örf ise, ortak doğrudur. Buradan hareketle, bir ikinci anlama ulaşmak mümkündür: Yaratıcı irade, insanoğlunu yekdiğerinden farklı kılarken, farklılıkların harmanisini keşfederek, ortak doğru ve güzel etrafında birleşebilmeleri için bir hedef koymuştur.

Konu ile ilgili diğer iki ayet ise şöyledir:

“Göklerin ve yerin yaratılması ile dillerinizin ve renklerinizin çeşitliliği, O’nun ayetlerindendir.” (Rum Suresi, Ayet:22) 

“Eğer Allah dileseydi sizi tek bir topluluk yapardı. Fakat O’nun size verdikleri sizi denemek içindir. O halde hayırda yarışın.”(Mâide, 5/48).

Görüldüğü gibi, İslam’ın temel referansı olan Kur’an-ı Kerim açısından bakıldığında,  çeşitlilik ve farklılık tercihinin Yüce İrade’den geldiği aşikârdır. Dolayısıyla “ötekileştirmemek”, tam tersine farklılıklara ve çeşitliliklere saygı göstermek ve onların korunmasına çalışmak O’na inanmanın gereğidir.

İslam tasavvuf geleneğinde, “Ben-Sen-Biz ve O”  idrakinin çok önemli bir yeri vardır.

Yola giren kişi, önce kendi mahiyetini kavrayarak işe koyulur. İkinci adım, kendisinin dışındaki ‘sen’ veya ‘öteki’ olan her şeyi idrak etmektir. Üçüncü adımda, tüm insanlar, tüm canlılar ve cansızlar olarak “Biz” idrakine ulaşılır.  Dördüncü adımda ise, ortada ne ben, ne sen, ne de biz kalır. Artık her şey, O’ndandır. Her şey O’na aittir.

O’na ait olanlar dışlanabilir mi? O’ndan olanlar ötekileştirilebilir mi?

‘Öteki’, ‘Ben’in bir rakibi değil, ‘Ben’i var kılmanın, ‘Ben’i olgunlaştırmanın olmazsa olmaz bir vesilesidir. ‘Ben’ ve ‘Sen’ birbirlerine aynadırlar. Bütün benler ve senler ise, hep birlikte O’nun aynasıdırlar.

Şair ne güzel söylemiştir:

“Kendi hüsnün hûblar şeklinde peydâ eyledin

Çeşm–i âşıktan dönüp sonra temâşâ eyledin”

 (Ya İlahî! Kendi güzelliğini¸ insanlara sevdirmek için¸ güzelliklerini bir ayna hükmündeki güzellerin yüzünde yansıttın¸ sonra da dönüp onu¸ âşıkın gözüyle temaşaya koyuldun.)

Ne var ki, Habil’in damarından akıp gelen beşeriyetin sosyal ve kültürel tarihi, yukarıdaki manaları yaşatma gayretlerine sahne olmuşken; Kabil’in damarından süregelen siyasi tarih, insanları ötekileştirerek, tarihin sayfalarını kanla ve kinle bulaştırmıştır. Halen sürmekte olduğu gibi.

Barış ve huzur erbabına; gönül erlerine her zamankinden daha çok ihtiyacımız.

Kutsal Kitaplarda vaat edilen, “kurtla kuzunun yan yana seyahat ettiği”, “aynı dereden birlikte su içtiği” günlerin gerçekleşmesi onların gayretine bağlı.

Tüm ŞALOM okuyucularına, gönül dolusu “SELAM” ve selametler dilerim.

‘Öteki’, ‘Ben’in bir rakibi değil, ‘Ben’i var kılmanın, ‘Ben’i olgunlaştırmanın olmazsa olmaz bir vesilesidir. ‘Ben’ ve ‘Sen’ birbirlerine aynadırlar. Bütün benler ve senler ise, hep birlikte O’nun aynasıdırlar.

Cemal UŞAK kimdir?

1953 Bursa doğumlu olan Cemal Uşak, İstanbul İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’nden mezun olduktan sonra basın-yayın hayatına başladı. Muhabirlik, editörlük, köşe yazarlığı ve yöneticilik yapan Uşak, TRT Genel Müdür Danışmanı olarak da görev yaptı. Halen Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkan Yardımcısı olarak çalışan Cemal Uşak, Bugün Gazetesi’nde de yazılarına devam ediyor.