Haydi, afikomanı aramaya

Pesah Bayramı’nın gelmesiyle birlikte, evlerde ve okullarda hazırlıklar hareketli bir şekilde başladı. Bu sene çalıştığım okulda bir matsa fabrikası kuruldu ve çocuklar matsa yapmanın keyfini çıkardı

Yaşam
1 Nisan 2010 Perşembe

Matsa mevsimi geldi. Ağaçlarda yerlerini alan bahar tomurcuklarıyla beraber herkes evinde Pesah temizliğine girişti. Ekmekler, unlular ortadan kalktı, özel Pesah tabakları, yemek takımları ortaya çıktı. Amerika’daki süpermarketlerde de Pesah malları bir ay öncesinden yerlerini almaya başladı. Bizim oturduğumuz şehirde birçok Musevi yaşadığı için süpermarkette matsadan ketçapa, reçelden çikolataya, hatta bulaşık deterjanından kahveye kadar her şeyin Pesah için olanını bulmak mümkün. Biz de ailecek iki hafta öncesinden Pesah için gereken her şeyi alıp evimizi hazırladık.

Buradaki Musevi cemaatinin okulunda da herkes harıl harıl Pesah için kolları sıvadı. Bütün çocuklar kendi yaşlarına göre Agadalar’ını hazırladılar. Agada’nın belli başlı sayfaları boyandı, kesildi, yapıştırıldı. Büyük bir özenle sayfalar bir araya kondu. Sınıflardaki oyuncaklar tek tek sabunlu sularla yıkandı, yerler süpürüldü. Çocuklar karınca misali bir oraya bir buraya koşturup durdular. Aileler okula davet edildi, dualar ve şarkılar eşliğinde Agada okundu. Bütün çocuklar gururla kendi yaptıkları Agadaları kullandılar. Maskeler eşliğinde Moşe ve Firavun’un hikâyesi canlandırıldı ve sonra her ‘seder’de olduğu gibi masaların etrafında oturulup tıka basa yemek yendi.

Okuldaki çocuklara ‘Living Legacy’ cemaati bu sefer de bir Matsa fabrikası kurdular. Önce çocuklara unun nereden geldiği anlatıldı. Herkese birer buğday başağı verildi ve üzerindeki tohumların ayıklanması istendi. Bütün bu tohumlar bir kasede toplandı. Küçük boy bir el öğütme mekanizmasının içinde o tohumlar ezildi ve matsa için gereken un elde edildi. Daha sonra o un küçük bir un çadırının içinde tutuldu ve yandaki başka bir çadırda da su tutuldu. Çadırların yan deliklerinden un ve su beraber buluşup ortadaki kasede bir araya geldiler. Bu karışım elle iyicene yoğurdu ve bir hamur kıvamına geldi. Çocukların hepsine küçük bir parça hamur verildi ve oklavalarla bu hamuru yoğurdular. Özel bir el aletiyle üzerindeki delikler de kondu ve fırına verildi. Bir saatlik bir süre içinde çocuklara unun çıktığı yerden matsa olana kadar ki hali gözler önüne serildi.  

Buradaki çocuklara öğretilen Pesah şarkılarından biri şöyle der: “Seder masasında nelere ihtiyacımız var? Seder tabağına, mumlara, Kiduş bardağına, matsaya, ama her şeyden en önemlisi masanın etrafındaki insanlara ihtiyacımız var.’ Bu şarkının da dediği gibi aile ve arkadaşlar Seder masasının vazgeçilmez simalarıdır.”

Her sene olduğu gibi bu sene de bizim Seder masamızda ailemiz ve bazen Seder’de gidecek yerleri olmayan arkadaşlarımız toplandı. Uzun uzun Agada okunduktan sonra, birçok yemek çeşidi arka arkaya sanki bir resmigeçitteymiş gibi gelip geçti. Benim Sefarad, eşimin de Aşkenaz olması sebebiyle masamız değişik yemek gelenekleriyle donatıldı. Sefaradlardan ‘Bimelos’, Aşkenazlardan ‘Gefilte Fish’ (tatlı balık), Sefaradlardan ‘pırasa köftesi’ Aşkenazlardan ‘Matzah Ball Soup’ (matsa topu çorbası) gibi…

Yemeğin sonunun geldiğini ilan etmek istercesine beyler pantolon düğmelerini gevşettiler, bayanlar ise ellerinde kahve kanepeye yerleştiler. Çocuklar, tabi ki afikomanı aramaya gittiler.

Yael SAFRAN / New Jersey