/İsrail ‘çılgınlık yürüyüşüne’ katılacak mı?

Dünya
17 Mart 2010 Çarşamba

ABD Başkan Yardımcısı Joseph Biden’ın İsrail gezisi sırasında İsrail hükümetinin Doğu Kudüs’te 1600 yeni evin inşasını onayladığını duyduğumda Tuchman’ın kitabını hatırladım.

Bu, en iyi dostunuzun suratına sürtülen bir gaf olmanın yanı sıra daha temel bir yanlış içeriyor: Hâlâ yapabiliyorken Filistinlilerle ayrılmak yerine yerleşimleri genişletmekle biz İsrailliler kendi kendimizi, o kadar çok fedakârlıkla elde edilmiş Yahudi ve demokratik devleti kaybetmeye mahkûm ediyoruz. Başka bir deyişle, kendi çılgınlık yürüyüşümüze dalmış vaziyetteyiz. Ve bunu gözlerimi açık halde yapıyoruz.

Savunma Bakanı Ehud Barak’ın bilmesi gerekir. Yirmi yıldan fazla zaman önce kendisi general, ben de İsrail Savunma Kuvvetleri yayınevinin başıyken, benden askeri tarih kitaplarını tercüme etmemi istemişti; “Tarihten öğreneceğimiz şeyler var,” demişti.

Ehud Barak’ın, ‘Çılgınlık Yürüyüşü’ kitabını okuduğundan emin olduğum için İsrail’in iki uluslu bir istikamete yönelmesi karşısında niye suskun kaldığını merak etmeye başlıyordum. Nihayet 25 Ocak’ta Tel-Aviv’deki bir konferansta düşüncesini açıkça söyledi: “İran’ın bombası değil, tarihi İsrail topraklarında sınır çizgilerini belirlemek hususunda bir çözüm olmaması İsrail’in geleceği için en ciddi tehdittir.”

Kesinlikle öyle. Üstelik her geçen gün sınırların belirlenmesi daha da zor bir iş oluyor. Nihayet topraklar bölüşülürse (veya bölüşüldüğünde) 1967 öncesi sınırlara yakın olan büyük yerleşimlerin İsrail’de kalacağını ve karşılığında başka yerlerden toprak verileceğini varsaymak mantıklı olabilir.

Ne var ki, bir bölüşmeyi ve ayrılmayı zor – belki de imkânsız – yapan, kalabalık Filistin bölgeleri ortasındaki küçük yerleşimlerdir.

Eğer İsrail Tuchman’ın kitabından bir sayfa ödünç alsa, belli bir süre – diyelim ki üç yıl – içinde Batı Şeria’nın çoğundan çekileceğini ve o esnada Filistinlilerin de üstlerine düşeni yapmalarını bekleyeceğini ilan ederdi. Varlığını sürdürülebilir bir Filistin devleti kurulana kadar makul ölçüde bir güvenlik ortamı sağlamak üzere bölgeye uluslararası bir barış gücü konuşlanırdı.

Ya gelecekteki Filistin devletinin ortasındaki o küçük yerleşimlerdeki Yahudiler? Onlar da İsrail’e dönmekle Filistin devletinin kanunlara saygılı vatandaşları olmak arasında bir seçim yapmak zorunda kalırlardı.

Beyhude; bugünkü İsrail’de bu sadece bir hayaldir. İnsanlar İsrail’in iki uluslu bir devlete dönüşmesi tehlikesinden söz ederken, hükümet buna mani olmak hususunda yeteneksiz veya isteksiz gözüküyor.

Benim İsrail topraklarının her parçasına, özellikle Kudüs’e, bağlı olduğumu söyleyeyim. Ne var ki bizim durumumuzda seçim iyi ile kötü arasında değil, kötü ile daha kötü arasındadır. Bütün toprakları tutmak felaketle sonuçlanabilir.

Şu anda cehennemin kıyısındayız ve vaziyet ancak daha kötü ye gider. Batı Şeri’da toprakları bölüşmek zorsa, Kudüs’te bu neredeyse imkânsız. Buna rağmen hala sürekli olarak Yahudileri Arap semtlerine yerleştirme eğilimi var ve bunun son örneği Sheikh Jarrah. Yahudilerin buralarda hukuki gayrimenkul haklarına sahip olması gerçeğinin de bize pek faydası yok. Ya Filistinliler de kendi gayrimenkul haklarını talep etmeye başlarlarsa ne olacak?

Şu senaryoyu düşünün: Filistinliler hiç bir şey yapmamaya karar veriyorlar ve toprakları bölüştürmenin artık imkânsız hale gelmesini sabırla bekliyorlar. Ülke iki uluslu tek bir devlet haline gelir.

Sonra, ülkenin bir ‘aparthaeid’ devleti şeklinde yönetilmesine İsraillilerin cüret etmeyeceği veya dünyanın geri kalanının buna izin vermeyeceği varsayımıyla, Filistinliler seçimlerde oy kullanmaya ve milletvekili adayı olmaya başlarlar.

Sonraki adım, Filistinliler yüksek doğum oranlarıyla çoğunluk olurlar ve meclisten, herkesin eski evlerine dönmelerine izin veren bir yasa geçirmeyi becerirler. Bu durumda çok az Yahudi Kudüs’teki Arap semtlerine veya Hebron’un ortasına yerleşebilir. Aynı esnada ise yüz binlerce Filistinliye 1948’de Hayfa, Yafa, Kudüs ve başka yerlerde terk ettikleri evlerine dönmelerine izin verilir.

On yıllardır Filistinlilerin ‘geri dönüş hakkı’ iddialarıyla mücadele eden İsrailliler bu Truva atını bilinçli olarak içlerine alacak ve böylece Yahudi devletinin mezarını kendi elleriyle kazacaklar mı? Yoksa Tuchman’ın ‘Çılgınlık Yürüyüşü’ kitabına konu olmadan uyanacaklar mı?

Uri Dromi* / New York Times / 10 Mart 2010

Çeviri: Dani Altaras

*Uri Dromi 1992 – 1996 arası Rabin ve Peres hükümetlerinin sözcüsüydü