/SON YÜZYIL -3 Birinci Dünya Savaşı ve Yahudi tarihi

Birinci Dünya Savaşı, Avrupa için bütün olarak büyük bir felaketti, fakat Yahudiler için, daha önce hiç karşılaşılmamış kayıplar getirdi.

Sara YANAROCAK Kavram
3 Mart 2010 Çarşamba

 

Sadece her iki tarafta da asker olarak büyük sayıda Yahudinin ölümüyle kalmadı, aynı zamanda ilk defa savaş meydanları, Doğu Avrupa’daki yoğun Yahudi nüfusunun bulunduğu alanları kapladı. Savaşta ölen toplam Yahudi askerlerin sayısı 140.000 olarak tahmin ediliyor

Çarpışmalarda ölen sivillerden başka, savaş alanlarından kaçan pek çok mülteci, açlığa ve salgın hastalıklara yenildi. Savaş ertesi Macaristan, Polonya ve Ukrayna’da patlak veren pogromlarda, onbinlerce Yahudi öldü veya evsiz kaldı. Büyük göç 1918’den sonra da devam  etti;  fakat bu kez artık göçmen almak istenmiyordu ve göç alan ülkeler, yavaş yavaş girişlere sınırlamalar koydular.

 

Savaş sırasında gerçekleşen üç büyük gelişmenin, Yahudi tarihi üzerinde önemli etkileri oldu. Rus Devrimi, İngilizlerin Filistin’i almaları  ve Amerika’nın bir dünya gücü olarak ortaya çıkması.

Mart 1917 Devrimi Rusya’da Yahudilere karşı sınırlayıcı ve baskıcı olan yaşamı  bir vuruşta sildi süpürdü ve her inanıştaki Yahudi tarafından heyecanla karşılandı. Bolşeviklerin sekiz ay sonra iktidarı almaları bile, önceleri bir tehlike olarak görülmedi. Çünkü Bolşevik önderler, Çar’ın önde gelen kurbanları olan Yahudilere karşı sempati besliyorlardı ve zaten önderlerin bazısı da Yahudiydi. Fakat Bolşevikler, Rusya’daki Yahudi aleyhtarı peşin fikrin kökünü kazmayı başaramadılar. Üstelik bunlara, Yahudi dini ve ‘karşı devrimci’ Bund’İst ve Siyonist hareketlere karşı kendi ideolojik güdülü baskılarını eklediler. Bununla birlikte bireysel olarak bazı Yahudiler yeni olanaklardan yararlandı. Komünist Partisi ve hükümette önde gelen konumlara yükseldiler.

Filistin’e İngiliz askerlerinin girmesi, İngiliz hükümetinin 2 Kasım 1917’deki Balfour Deklarasyonu’ndaki Siyonist beklentilerini resmen kabul etmeleriyle çakışıyordu. Yahudi ulusal yurdu amacı, daha sonra Milletler Cemiyeti’nin verdiği Filistin Mandasıyla birleşti ve bu ilk defa gerçekçi bir amaç olarak görüldü. Siyonist hareket, böylece batıdaki Yahudilerden daha çok destek almaya başladı, fakat aynı zamanda anti-Siyonizm de arttı. Yahudi toplulukları tutkulu bir biçimde bölündü. Türk yönetiminin Filistin toprakları üzerindeki yönetiminin son buluşu, Ortadoğu’da Arap milliyetçiliğini de güçlendirdi. Böylece üç yönlü bir mücadele başladı. İngilizlerin, çatışmaları artan bir biçimde şiddet kazanan iki rakip arasında denge kurma çabaları ise acemiceydi.

Amerikalı Yahudilerin, Avrupalı kardeşlerine karşı bir sorumluluk benimsemeleri, Amerika’nın Avrupa’daki savaş katılmasına eşlik ediyordu. Doğu Avrupa Yahudiliği’nin kötü durumuna gösterilen ilgi, daha önceki yıllarda çalışmanın ve hatta politik müdahalenin artmasına yol açmıştı. 1906’da Batı Avrupa’daki “Anglo – Yahudi Derneği” ve “Evrensel İsrail Birliği” (Alliance İsraelite Universelle) gibi modellere dayanarak Amerikan Yahudi Komitesi (AJC), Yahudi haklarını savunmak ve dünyanın neresinde olursa olsun baskılarn sonuçlarını hafifletmek ve kaldırmak amacıyla kurulmuştu. 1914’te AJC, para toplama ve yardım sağlama çalışmalarının Amerikan Yahudileri Ortak Dağıtım Komitesi (JDC) aracılığı ve eşgüdümünü sağlamak için, pek çok ayrı grubu bir araya getirdi. Politik cephede, Amerikan Siyonistleri, Berlin’de felce uğramış Dünya Siyonist Yürütücülerinin örgütleyici rolünü üstlendiler. Savaş sonunda da, Avrupalı Yahudilerin haklarını koruyabilmesi için Amerikan Yahudi Kongresi kuruldu. Amerikan Yahudi önderleri, Versay’daki  barış konferansında Yahudi Delegasyonları Komitesi içinde, önemli rol oynadılar. Komite, yeni Doğu Avrupa devletlerindeki azınlıkların hakları için güvenceler sağlanmasında etken oldu. Gerçekler ne yazık ki, ideallerin gerisinde kalıyor ve yeni devletlerden sadece çok azı, Yahudi azınlıklara yasa önünde eşitlik garanti ediyordu.

Bununla birlikte, uluslararası güvenceler de, önemli koruyuculardı ve yurttaşlık haklarının çiğnenmesinin kamuoyu önüne çıkmasını ve mümkün olan durumlarda yeniden düzenlenmesini sağlıyordu.

BULUTLARIN TOPLANMASI

Antisemitzm 1920’ler boyunca Avrupa’da, özellikle Romanya, Polonya, ve Macaristan gibi resmi devlet politikası Yahudiler için elverişsiz olan ülkelerde bir sorun olmaya devam etti. Weimar Almanyası’nda Yahudiler ilk defa tam siyasal ve toplumsal eşitliği yaşıyorlardı. Hükümet genellikle antisemit patlamaları cezalandırmakta katı bir standart uyguluyordu. Fakat sağ kanat partileri küfür dolu bir propagandayı yaymakta aktif davranıyorlardı. Amerika’da bile, ifadesini Yahudi aleyhtarı polemikte, ayrımcılıkta ve hepsinden önemlisi, göçmen kotalarında bulan, bir yabancı düşmanlığı dalgası vardı. 1920’lerin sonundaki ekonomik bunalımlar, peşin fikirleri şiddetlendirirken, hayırsever yardım çalışmaları için toplanan fonlarda da sert kesintilere neden oluyordu.

Bu arada Yahudi topluluklarındaki demografk düşme, ciddi bir ilgiyi konu oldu. 19. yüzyıldaki nüfus patlaması, keskin bir biçimde tersine dönüştü. 1. Dünya Savaşı’ndan önce bir Alman toplumbilimci, düşen doğum oranları ve iç evlenme eğilimlerinin, zaman içinde sadece göç alarak ayakta duran Alman Yahudiliğini yok olmaya götüreceği uyarısında bulunmuştu. Yahudi doğum oranı Avrupa’nın her yerinden içinde bulundukları asıl nüfustan belirgin bir biçimde daha düşüktü ve bazı merkezlerde ölümler, doğumları sayıca geçmekteydi. Birçok yerde, Yahudilerin evliliklerinin üçte birinden fazlası, hatta yarısı Yahudi olmayan eşlerle yapılıyor, böyle evliliklerden doğan çocuklar ise, genellikle Yahudi olmayarak yetiştiriliyordu. Çok sayıda Yahudi, ya din değiştirip Hıristiyan olarak veya kendini ‘dinsiz’ ilan edip, Yahudi topluluğundan uzaklaşıyordu. Afro-Asya topluluklarındaki düzelmiş sağlık bakımı nedeniyle mütevazı doğal artış bile, bu kayıpları kapatamıyordu. 1930’da dünya Yahudi nüfusu, önceki yılların, tahminlerine göre küçük bir düşme göstererek, 15 milyon olarak tahmin ediliyor. Doğu ve Orta Avrupa hâlâ toplamın yarısını oluşturmaktaydı. Ancak bulutlar, dünya Yahudiliği haritasında, bu bölgenin uzun zamandır sahip olduğu ağırlığın kökünü kazıyacak felaket için, bir süreden beri toplanmaktaydı.

Bununla birlikte, o zamanlar çok az kişi, Avrupa’nın bütününü ve Yahudileri beklemekte olan felaketin ölçeğini önceden görebiliyordu. Nasyonal Sosyalistler antisemit ayak takımı da Almanya’da iktidara geldikten sonra da, yaşam bir süre adeta normal olarak devam etti. Yahudi tepkisi bölünmüştü ve bazı kesimlerde acınacak kadar iyimserdi. Nazilerin Yahudileri yalıtma, vatandaşlıktan çıkartma ve giderek ülkeden kovulmaları adım adım uygulanırken, iki yüzlü bir propaganda bunun etkilerini çarpıtıyor ve maskeliyordu. Geriye doğru bakıldığında, Yahudi tepkilerinde kararlı bir protesto ya da güçlü bir aciliyet duygusu olmaması olağanüstü görülmekteydi. Milletler Cemiyetine verilen bir dilekçe, gerçekten yukarı Silezya’daki ırkçı yasaların iptal edilmesini sağlamıştı. Ancak bu tür direnişler seyrekti. Nazi önderlerinin kendileri bile, Yahudi düşmanı politikalarının bu kadar kolay uygulanmasından ötürü hayrete düşmüşlerdi.

Yahudi olmayan nüfus, yıllarca süren beyin yıkamadan sonra, onları küçük bir protesto ile kabullendi ve dışarıdaki anti-nazi gösteriler de etkisiz kaldı. Yahudiler, 1935 Eylülünde kendilerini vatandaşlık haklarından yoksun bırakan Nürnberg Yasaları’ndan sonra bile, göç etmeleri gerektiğini kavramakta yavaş davrandılar. Bununla birlikte, 1938 Martı’nda Avusturya’nın ve ekimde  Südetler’in ilhakından ve 9 Kasım Kristallnacht (Kristal Gece) da bir gecede yüzlerce sinagogun yakılması ve yüze yakın Yahudinin sokaklarda öldürülmesinden sonra, göç önemli bir ölçüde hızlandı. 1933-38 arasında, Almanya’nın yarım milyon civarındaki Yahudisinden 150.000 kadarı ülkeyi terkediyor, Polonya’nın 1939 Eylül’ünde işgalinden sonraki yılda, buna yakın sayıda Yahudi başka ülkelere kaçıyordu. Böylece, Alman Yahudilerinin çoğunluğu ‘Nihai Çözüm’den kaçmayı becerdiler.

 

devam edecek…