Polanski İsviçre'de tutuklu, Polonya'da onursal vatandaş...

“Büyük sanatçı, iyi bir dost…” Lodz kentinde açılan bir sergide ünlü yönetmen Roman Polanski böyle tanıtılıyor. Geçtiğimiz ay, otuz yıl önce işlediği bir suç nedeniyle İsviçre’de tutuklanan Polanski, Polonyalılar için övgü duydukları yaşayan bir tarih…

Nelly BAROKAS Kültür
3 Aralık 2009 Perşembe

Polonya’nın ikinci büyük kenti Lodz’da bulunan film müzesi bu günlerde oldukça ilgi görüyor. Roman Polanski’yi konu alan sergiye ilgi, yönetmenin otuz yıl önce işlediği bir suçtan dolayı İsviçre’de tutuklanması ile gündeme gelmesinden kaynaklanıyor.
Serginin başarısından hoşnut olan Küratör Krystyna Zamyslowska, bu serginin iki yıllık bir süreçte hazırlandığını, yönetmenin de kendi özel arşivini açarak katkıda bulunduğunu anlatmakta.

ONURSAL VATANDAŞ
Roman Polanski sergiyi göremedi. Zürih polisi Polanski’yi ABD tarafından 1978’de çıkarılan tutuklama kararı nedeniyle gözaltına aldı. Oysa o, Zürih Film Festivali organizatörlerinin davetlisi olarak hayat boyu yaptığı yönetmenlik çalışmaları dolayısıyla kendisine verilecek ödülü almak üzere İsviçre’ye gelmişti. ABD, Fransa ve Polonya vatandaşlığı bulunan ancak Amerikan vatandaşı olmayan yönetmen Roman Polanski’nin iadesini İsviçre’den resmen talep etti. Son günlerde Roman Polanski’nin 4,5 milyon dolar kefaletle serbest bırakılacağı haberi gazetelerde yer aldı. İki aydır İsviçre cezaevinde hapis yatmakta olan 76 yaşındaki yönetmen, serbest bırakıldıktan sonra İsviçre’deki  dağ evinde elektronik izleme ile ev hapsine alındı.
İsviçreli yetkililer Amerika’nın talebini kabul ederlerse Polanski’nin iade edilmesi kararını temyize götürme hakkı bulunuyor.
Polanski, ABD’de 1978 yılında 13 yaşında Samantha Geimer adlı bir kız çocuğu ile cinsel ilişkiye girmekle suçlanmıştı.
Ancak yönetmen bu suçtan yargılanması öncesinde, kefaletle serbest bırakıldığı sırada Avrupa’ya kaçmış ve Fransa’ya yerleşmişti.
Birçok ünlü yönetmen yetiştiren Lodz kenti her şeye rağmen Roman Polanski ile onur duyuyor. O bu kentin onursal vatandaşı sayılmakta. Ayrıca bu kentteki Devlet Sinema Akademisi Polanski’yi geçmişte onursal doktora payesi ile onurlandırmıştı.
Film müzesinde insanlar Roman Polanski’nin filmlerinin posterlerini, fotoğrafları, ekrana yansıtılan filmlerinden bölümleri ilgi ile seyrediyor. Onun geçmişte gerçekleşmiş bir seks skandalı ile yeniden gündeme gelmesi kimseyi ilgilendirmiyor. Sergi katalogunda Polonyalı besteci Wojciech Kilar’in şu sözleri yer alıyor: “Onun ahlaksız biri olarak gösterilmesine karşıyım.”

SÜREKLİ KAÇTI
Polonyalılar için Polanski sadece dünyaca ünlü bir film yönetmeni değil, aynı zamanda iyi bir vatandaş, yaşayan bir tarih. Roman Polanski Paris’te doğdu, savaştan iki yıl önce ailesi ile Polonya’ya döndü. Naziler annesi ile babasını kamplara götürdüğünde Roman Polanski henüz sekiz yaşında bir çocuktu. Annesi temerküz kampında öldürüldü. On yaşında bir Yahudi çocuğu olarak Krakov Gettosu’ndan kaçtı ve Katolik ailelerin yanında gizlendi. 1945’te babasına kavuştu. Babası onu teknik bir okula yazdırdı, fakat o bir süre sonra seçimini sinema yönünde yaptı. İlk tanınan filmi 1962’de çektiği “Knife in The Water - Suda Bıçak” olur. Filmin başarısı Polonya’ya yansımaz, gösterimi için salon bulmakta güçlük çekilir. Çünkü Komünist rejim için film oldukça kentsoyluydu. Polanski tekrar kaçar. Bu kez Polonya’dan uzaklaşmaktadır. İngiltere, ABD ve Paris’e kaçış… Fransız vatandaşlığına geçer ve yaşamını orada sürdürür.
Polanski’nin Hollywood’a ayak basışı, 1968’de çektiği korku filmi “Rosemary’s Baby- Rosemary’nin Bebeği ” ile olur. Önceki eserlerinde olduğu gibi bu filmde de yönetmen, uğursuzluklara işaret eden bir dehşet havası yaratır.
1969’da Polanski’nin ABD’li hamile eşi Sharon Tate, dengesiz bir hippi grubu tarafından vahşice öldürüldü. Yönetmenin hissettiği acı ve şiddet yeni filmlerine yansıdı. Bir sonraki filmi Macbeth, bir Shakespeare uyarlamasıdır. İkinci karısı Sharon Tate’in Manson Ailesi tarafından canicesine öldürülmesinin hemen ardından çekilmesi, yönetmenin hissettiği acı ve şiddetin filme yansımasına sebep olmuştur.
1970’lerde yönetmenin adı çok farklı bir sebeple gazete sayfalarında yer almaya başlayacaktır: Polanski, Samantha Geimer adındaki 13 yaşında bir kıza tecavüzden (ki bu olayın Jack Nicholson’un evinde vuku bulduğu rivayet edilir) suçlu bulunur. Kefaletle serbest bırakıldığında Fransa’ya kaçar. 1979 yılına kadar da film yapmaz. Thomas Hardy’nin bir romanından uyarlanan üç saat uzunluğundaki “Tess” (17 yaşındaki Nastassja Kinski filmde rol alacaktır.), Fransa’da o zamana kadar çekilen en pahalı film olur.
Polonyalılara göre Polanski o zaman kaçıyordu, bugün halen kaçıyor. Çocukluk ve gençlik yıllarından dostları Polanski hakkında anılarını anlatıyorlar sergide. Komünist Polonya’da yaratıcılık destekleniyordu. Oysa Polanski kendini bir gettoya sıkışmış hissediyordu.
Roman Polanski’nin iki ay kadar önce Zürih’te tutuklanmasının ardından Polonyalı sinemacılar ve artistler, meslektaşlarını yalnız bırakmadılar, desteklerini esirgemediler. Sergide bu desteğin sebebi ve Polanski’ye sevgileri açıkça anlatılıyor. O, “Rosemary’s Baby” (1968), “Chinatown” (1974), “The Pianist” (2002) gibi filmleriyle dünya çapında ünlü bir yönetmen olmuş, fakat siyasi rejim nedeniyle terk ettiği Polonya’daki arkadaş ve dostlarını unutmamış her zaman onlara yardıma hazır olmuştu. Polanski, Polonyalı arkadaşlarına iş vermiş, evinde kalmaya davet etmiş ve her türlü iş ilişkisi kurmalarına yardımcı olmuştu.
Lodz kentindeki Roman Polanski sergisi her gün dolup dolup taşıyor. Sergi Küratörü Krystyna Zamyslowska; “Bizler için Polanski büyük bir sanatçı, gerisi önemli değil. Yönetmenin özel hayatı ile ilgilenenler günlük gazeteleri satın alabilirler” demekte.
Kaynakça/SPİEGEL