/Mayor Sinagogu’nda yeni bir dönem

Rubi ASA
11 Kasım 2009 Çarşamba

17. yüzyılda Avrupa’nın diğer ülkeler dindaşlarıyla ilişkilerini muhafaza eden ve yüksek kültür düzeyleriyle ayırt edilen İberik Yarımadası’ndan göç ederek Osmanlı topraklarına yerleşmiş olan Sefarad Yahudileri ülkenin iktisadi, siyasi ve kültürel hayatına önemli katkılarda bulunmuşlardır. 1833’de İstanbul’da 39.000 Yahudi bulunmaktaydı ve bu sayı yüzyılın sonuna kadar 55.000’e yükselmişti.

17. yy başlarına doğru verilen bir ferman ile özellikle Avrupa’dan göç etmiş Yahudilere sinagog inşaatı konusunda haklar tanınmış olanaklar sağlanmıştır.

Mayor Sinagogu’nda olduğu gibi bu sinagoglar hicret sureti ile geldikleri şehir ve kasabaların adları ile anılmaktadır. (Mayor adının Mayorka’dan göç eden Yahudileri işaret eder) 

Türk Musevilerinin Bizans devri ve sonrası sinagogları bilhassa Balat ve Hasköy semtlerinde toplanmıştır. 1835’de Hasköy Hahambaşılık Meclisi’ndeki toplam 60 yerel cemaat temsilcisinin 29’u Hasköy bölgesinden katılmakta idi.

1935’de bu sayı yediye düşmüştür. Hasköy’de Kordova, Şeritçisi, Esgher, Kalaycı Bahçe, Maalem, Mizrahi, Parmakkapı, Sarayiki, Sinyora, Yeni Mahalle ve Çıksalın Sinagogları ile Alamanes, Arabacılar, Abudara, Kula, Parmakkapı, Keçeci Piri ve Bizans Yahudileri olarak da adlandırılan Karayim sinagoglarından günümüzde sadece Hasköy Mallem Sinagogu faal kullanılmaktadır.

Geçmişe yönelik Hasköy’ün belli başlı Musevi mahalleleri incelendiğinde Abaşo la Kaye (Alt sokak), Mallem veya Keçeci Piri, Arabacılar, Şeyh Salih olmuştur.

Mayor Sinagogu’nun Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul fethinden önce mevcut olduğu  ve bu sinagogun fetih sonrası onarımı için Abraham adlı tüccara izin verdiği bilinmektedir. Mayor Sinagogu’nun mimari yapısını incelediğimizde merkezi plan yapısında ve ahşap konstrüksyon olduğu, halen dantel gibi işlenmiş ahşap kubbesinin hayatta olduğu görülür.

Sinagog binasının eklentisi olan Midraş, 1923 yılı yangınında yok olduğu bilinmektedir. Zaman içinde ana sinagog binası ile birlikte çevresinde yer alan birçok eklenti günümüze dek varlıklarını sürdürmüş, vakfiyenin parçaları olarak değerlendirilmiş olan dükkânlar mevcuttur. Halen sinagog sınırları dahilinde döküm atölyeleri ile kaba imalat yapılan iş yerleri mevcuttur.

Proje, uzun bir geçmişe sahip olan Hasköy Musevilerine ait tarihi ve kültürel mirasları olan Mayor Sinagogu’nun restore edilmesine yönelik bir çalışmayı kapsıyor. Cemaat Başkanımız Silvyo Ovadya’nın teşvik ve sınırsız çabalarıyla hayata geçirtmeğe çalıştığı ve Onursal Cemaat Başkanımız Bensiyon Pinto’nun da destek ve koordinasyonuyla İstanbul “Avrupa Kültür Başkenti 2010” kapsamında değerlendirilmesi sağlanan Mayor Sinagogu, restorasyonu sonucu, yapı ve çevresi eski doğal karakterine bürünecek ve özgün sinagog mimarisi çerçevesinde de bir ‘kültür merkezi’ oluşturularak uluslararası sanat etkinlikleri organizasyonuna yönelik etkinlikler sağlayacaktır.

Uzun yıllar İKSV’nin iletişim koordinatörlüğü görevini yürüten Nilgün Mirze, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti çalışmalarını başlatan çekirdek ekibin içinde görev aldı. 2010’un uzun soluklu ve uluslararası projelerinden biri olan “Center for Young Art & Design/ Genç Sanat Tasarım Merkezi”ni hayata geçiren Mirze’nin iletişim ağını kurduğu, sanatçıları, destekçileri hazır olan “41/29 İstanbul Genç Sanat Tasarım Merkezi” projesi, Musevi Cemaati’nin katkılarıyla Hasköy’deki Mayor Sinagogu’nun restorasyonu sonucu merkezin çalışmalarına açılması sağlanabilirse böyle bir merkez hayata geçirilebilmiş olacak.

“41 derece - 29 derece İstanbul Network / Genç Sanat ve Tasarım Merkezi” projenin adı. Proje, Avrupa Kültür Başkentleri arasında kültür sanat merkezlerinin katılımıyla giderek genişleyecek bir ağ oluşturarak, genç sanatçıların, genç sanat profesyonellerinin uluslararası alana açılmasını, genç sanatçıların uluslararası alanda serbest dolaşımlarının sağlanmasını ve sanatın gelişimi için gerekli olan bağımsız ortamın ve geniş katılımlı işbirliği olanaklarının sağlanmasını hedefliyor.

1950’den beri el değmemiş adeta kabuğunda saklı kalmış Mayor Sinagogu bu amaçlara olanak sağlaması halinde İstanbul 16 Avrupa Kültür Başkentliği değerlerinin tam anlamıyla temsil edildiği bir kültür merkezine de kavuşacaktır…

Nilgün Mirze’nin ifadesi bu olguyu şöyle açıklıyor:

“Bu şehirde 16 milyona yaklaştık. 2010 bu kültür alt yapısını gözden geçirmek için fırsat. Avrupa Kültür başkentleri içinde kültürel mirasın çok yeri yok. Biz tabii ki kültürel mirasımızla gurur duyuyoruz. Bir Çin atasözü var, ‘Yalnızca kökleriyle övünenler patatese benzer, en değerli yerleri toprağın altındadır’ diyor. Biz büyük mirastan geleceğe ne taşıyoruz. Tarihi mekânlar onarılıyor, bunlar güzel ama esas önemli olan bunlara nasıl fonksiyonlar yükleyeceğimiz ki bunlar toplum yaşamının bir parçası olsun.”