Konuk Yazar SONER ÇAĞAPTAY / Müslümanlar için bir tuzak

Dünya
4 Kasım 2009 Çarşamba

Türkiye’de yükselen Amerikan aleyhtarı, antisemit ve İsrail aleyhtarı siyasi akımlar nasıl açıklanabilir? Bu konudaki tehlikeli eğilim, bu süreci mevcut politik durumun bir sonucu olarak açıklamak yerine, bu olguların tarihi köklerinin Türk devlet ve yönetim şeklinde ve düşüncesinde her zaman bulunduğu fikrini savunmaktır. Bu, tüm Türklerin kaçınması gereken bir tuzaktır; böyle bir öneri Türklerin ve hatta diğer Müslümanların tarihsel olarak Amerikan aleyhtarı, antisemit ve İsrail aleyhtarı olarak nitelendirilmesi riskini taşır.

Osmanlı sonrasındaki Türk milliyetçiliğinde Batı karşıtı içgüdüler olmuştur. Türkiye’de Amerikan aleyhtarlığı ve hatta toplumun marjinal kısımlarında antisemitizm de yaşanmıştır. Ülke, İsrail karşıtı duygulara da tanıklık etmiştir. Ancak bunların hiçbiri köklü hareketler olmamıştır. Dahası, bu akımlar hiçbir zaman politik açıdan kabul görmemiş veya toplumda genel geçer olup insanların utanmadan dile getirdiği görüşü yansıtmamıştır. Bu ülke, Anadolu’nun Türkleşmesinden bu yana Yahudiler için bir vatan oldu. Türkler, tarih boyunca ABD ile güçlü bağları destekledi ve Ankara’nın 1949 yılında tanıdığı İsrail’le sıcak ilişkilerine de hiçbir zaman karşı çıkmadı.

Ancak günümüzde önemli bir değişim var. Yakın zamanda yapılan bir kamuoyu araştırmasına göre Türklerin %44’ü, ABD’yi Türkiye’nin karşısındaki en büyük tehdit olarak görüyor. Aynı araştırmaya göre antisemit görüşlere sahip olanların oranında da büyük bir artış var. 2008 yılında yapılan bir ankette, ankete katılan Türklerin %76’sının Yahudilere karşı negatif bir görüşü var; oysa bu oran 2004’te %49 idi.

Peki, neden Türkler birden bire ABD ve İsrail’e, Amerikalılara ve Yahudilere karşı böyle kindar oldu? Modern Türkiye’nin tarihinde ilk kez, Amerikan aleyhtarlığı, İsrail aleyhtarlığı ve antisemitizm hükümet tarafından kabul görüyor ve böylece bu akımlar politika haline geliyor. Amerikan aleyhtarlığı, antisemitizm ve İsrail aleyhtarlığın bir arada büyümesi bir tesadüf değil. Zira İslamiyet’i de çarpıtan siyasi İslamcı düşünce bu üç “zehiri” beraber şöyle tasavvur ediyor: “Yahudiler kötüdür, o zaman İsrail de kötüdür; Yahudiler Amerika’yı yönetir dolayısıyla Amerika da kötüdür.”

Gazze Savaşı sırasında İstanbul’da Yahudilerle Müslümanların bir arada yaşadığı semtlere asılan reklam panolarını ele alalım. Bu büyük posterlerde, yanmış bir çocuk ayakkabısı görüntüsü üzerinde, “Filistin’de insanlık katlediliyor” ibaresi yer alıyordu. Ayakkabı resminin altında ise büyük harflerle Eski Ahit’ten alınan “Öldürmeyeceksin” emri ve “Sen Musa’nın çocuğu olamazsın” cümlesine yer veriliyordu. Gazze Savaşı’nın Yahudi dini ile ne alakası var? Bu reklam panolarının İstanbul’un kozmopolit semtlerinden olan Nişantaşı’nda görünmesinin hemen ardından, Yahudi işletmeleri ve iş yerlerini boykot etme çağrısı yapan broşürlerin dağıtılması bir tesadüf olamaz. Ertesi gün, semtteki Yahudi işyerleri isim tabelalarını indirdiler.

Gazze Savaşı’nda esmeye başlayan bu rüzgar hâlâ sakinleşmiş değil. Şubat ayında Taksim metro istasyonunda bir karikatür sergisi açılmış, sergide, İsraillileri Amerika’nın yardımı ile Filistinlileri öldüren, kana susamış bir şekilde tasvir eden karikatürler yer almıştı. Bir tanesinde, şeytani görünümlü bir İsrail askeri, üzerinde “ABD” yazan ve içinden kan damlayan bir musluğun altında ellerini yıkarken görülüyordu. Her ay, milyonlarca Türk, kendi verdikleri vergilerle işletilen ve AKP idaresindeki İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından idare edilen bu metro istasyonunu kullanıyor.

Bu tip propagandalar, sonuçsuz kalmıyor. Özellikle okullarda öğretmenlerinden Yahudiler hakkında olumsuz şeyler duyan bir toplumun fertleri, antisemitizmle iç içe yetişiyor. Geçtiğimiz aylarda, Kayseri’de bir grup öğretmen Hitler’in anısına helva dağıttı. Gazze Savaşı sırasında ülkemizdeki İsrailliler, hatta buraya voleybol

oynamak için gelmiş olan İsrailli gençler saldırıya uğradılar. Dükkanlara ve vitrinlerine “İsrailliler ve Amerikalılar giremez” tabelaları asıldı. Dahası, Türk Yahudileri kendilerini Osmanlı İmparatorluğu günlerinden bu yana ilk kez fiziksel olarak tehdit altında hissettiler.

Bu gelişmeler için tarihi nedenler aramak yanlış. Türklerin mevcut politik davranışlarındaki değişmeyi görmekten kaçınanlar, Amerikan aleyhtarlığı, antisemitizm ve İsrail aleyhtarlığı yönündeki mevcut siyasi dönüşümü açıklamak için Türk toplumunun içgüdüsü ve hatta dini içgüdü gibi gerçek dışı neden-sonuç ilişkileri bulacaklardır.

Türkiye’deki alimler, kanun yapıcılar ve sokaktaki insanlar; mevcut Amerikan aleyhtarı, antisemit ve İsrail aleyhtarı duruşu kökleşmiş bir olgu haline gelmeden, durup düşünmek zorundadır. Eğer mevcut politik değişimi dikkate almazsak, Yahudilere ve Amerikalılara karşı dostça bir tavır içinde olan ender Müslüman toplum olma özelliğini kaybetme riski ile karşı karşıya kalacağız. Eğer bu değişiklik karşısında bugün kayıtsız kalırsak, başkaları ilerde bu değişimden dolayı Türkleri ve İslam’ı haksızca suçlayacaktır.