Geleneksel değerlerimiz Judeo-Espanyol’un yol haritası

Sefarad kültürümüzün en önemli öğelerinden olan Judeo-Espanyol, acaba kaç nesil daha canlı kalacak? Peki, onu yaşatmak için neler yapılabilir…

Coya DELEVİ Kavram
21 Ekim 2009 Çarşamba

Birkaç bölüm sürmesini planladığım yazı dizinin ilki olan bu yazının başlığı, “Sefarad Kültür Mirasımızı Korumak”  da olabilirdi. Bu ilk bölüm kapsamlı bir “Önsöz” niteliğini taşıyor. Kanımca Judeo-Espanyol’u bu ‘miras’ın en önemlilerinden kabul ettiğim için onunla başlamayı uygun gördüm... Evet, gerek bu lisan ve diğer ‘Geleneksel Değerlerimiz’in, özellikle folklorik olanları, çeşitli Yahudi cemaatlerine göre az veya çok, bazı farklılıklar gösterebilir.

Bilindiği gibi, 1492’de başlayan İspanya ve daha sonra Portekiz ‘sürgün’lerini izleyen dönemlerde Yahudiler çeşitli topraklara yerleştiler.

Bir kısmı Avrupa’da kalırken, bazıları Kuzey Afrika’ya ve büyük bir bölümü de Osmanlı İmparatorluğu’nun geniş topraklarına dağıldılar. Daha sonraları, Latin Amerika’ya, ABD’ye ya da dünyanın değişik uzak köşelerine yerleşenler olduğunu da biliyoruz. Ne var ki, dört bir yana dağılmış bu toplulukların tüm gelenek, görenek, alışkanlıklar, örf ve adetlerini tek, tek incelemek elbette ki ciddi araştırmaları gerektirir. Dinsel ve de folklorik olarak ayırmaya çalışsak da, sanırım folklorik geleneklerimizin de hemen hemen hepsinde bazı dinsel öğeler bulabiliriz. ‘Sefarad Kültürü’nü ele alırsak, bunca zamana ve kıtalar arası mesafelere rağmen, günümüzde de çeşitli Sefarad toplumlarının temelde geleneksel benzerlikler göstermekte olduklarına inanıyorum. Bu benim görüşüm ve bunu tabii ‘Yahudi Anne’ kavramına dayandırıyorum...

Çünkü tarih boyunca Yahudi anne, geleneksel ‘miras’ımızı korumada en önemli rolü üstlenmiş, bunu asırlar boyu sürdürmüştür. Bizim nesil tıpkı öncekiler gibi Judeo-Espanyol’u annelerimizden, yani bilinen deyimle “de boka de madres” öğrendik, (o dönemler zaten olmayan) hiç bir gramer kuralıyla ilgilenmeden… Demek bizler lisanı öyle güzel öğrenmişiz ki, hiç bir gramere gereksinim duymadık. Annelerimiz sayesindedir ki, asırlar sonra bile atalarımızın lisanını konuşabiliyoruz. En azından günümüze kadar bu böyle olmuştur denebilir. Amacım kesinlikle sözlerimle bir polemik yaratmak değil, tam tersine, objektif bir bakışla bu günkü durumumuzu değerlendirmektir.

Judeo-Espanyol ya da günümüzde sıkça kullandığımız adıyla Ladino, nostaljinin ve ‘sürgün’ün lisanı. İber Yarımadası’ndan kovulan atalarımızın kullanmış olduğu lisandır. O dönem İspanya birtakım krallıklara bölünmüş olduğundan, tek bir resmi lisanı yoktu. Örneğin Aragon bölgesinde yaşayanlar ‘Aragonezo’yu kullanırken, Kastilyalılar ‘Kastellano’ dilini benimsemişti. Ladino lisanı bir bakıma geniş Osmanlı topraklarına yerleşen Sefaradların, Müslüman, Rum v.s ile komşulukları sonucu doğmuştur diyebiliriz. Bu nedenle ‘sürgünün lisanı’dır terimini kullandım.

Bazı belgelere göre, 1492 göçünü izleyen, yaklaşık iki yüz yıl boyunca, atalarımız İspanyolcalarını korumayı başardılar. Doğal olarak, zamanla, yerleşmiş oldukları ülke ve etraftan etkilenerek yeni yeni sözler, deyimler katmışlar bu İspanyolcaya... 1930-45 yılları arasında ve tabii daha önce doğanlar da, birinci lisan olarak, halen Judeo-Espanyol’u düzgün konuşuyor, okuyor ve yazıyoruz. Ve bizim yetiştirdiğimiz nesil, 1950-55 doğumluların bir bölümü de lisanı, birinci dil olarak değilse bile, konuşabiliyor, hatta yazabiliyor da... Ama ya onların çocukları, torunlarımız? Sanırım bu soruyu yanıtlamak acı da olsa,  hiç te zor değil! Bu durumda, ister istemez, aklımıza başka bir soru geliyor: “Acaba J-Espanyol yaşamını sürdürebilecek mi?” Kötümser olmak istemesem de, konuşma dili olarak düşündüğümde buna olumlu yanıt vermek pek olası değil... Gelecekte ne olabilir? Acaba benim neslim ve de az çok, bizlerin yetiştirdiği nesil bu lisanı konuşanların sonuncuları mı? Bu sorularımın iyimserlik ya da kötümserlikle hiç ilgisi yok. Yukarıda belirttiğim gibi, yalnızca olaya objektif bakışımın sonucu. Elbette zaman ya da ‘tarih’ bu soruların yanıtlarını verecektir.

Ne var ki, lisanın yanı sıra, dinsel ve folklorik geleneklerimiz, müziğimiz, çok değerli eski yazılı belgeler, çeşitli yazılar, edebi türler ve biz yaşlıların anıları vs... özetle, atalarımızdan kalan bir “Sefarad Kültürü Mirasımız” var. Pek tabii, bu kültür zenginliğini ayakta tutma, gelecek kuşaklara devretme çabaları süregelmektedir. Bu bağlamda, bir kaç yıl önce, birçoğumuzun yakından bildiği “CENTROPA Projesi’ çalışmaları başladı. Merkezi Viyana’da bulunan “Centropa”, Orta ve Doğu Avrupa’da yerleşmiş Yahudi cemaatlerinin 20. yüzyıldaki yaşamlarını araştıran ve belgeleyen bir kuruluş.

“Witness to a Jewish Century” (Yahudi Yüzyılına Tanıklık) adını alan bu proje kapsamında, belli bir yaşın (genelde 70) üstündeki kişilerle görüşmeler yapılıyor. Konuşmalar, anlattıkları anıları, gelenekleri teybe kaydediliyor ve özellikle ailenin dönem resimleriyle de desteklenerek, bir bakıma önemli belgelerin yok olmaları engelleniyor. İlk olarak Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde başlamış olan bu proje, ülkemizde de yaşama geçirildi.

Sonrasında, temelde “Centropa”ya benzerlik gösteren, ancak uygulamada bazı farklılıkları olan yeni bir proje çalışmasının büyük bölümünü gerçekleştirmiş bulunuyoruz. LADİNO DATABASE” başlıklı bu projenin konsepti ve amacı belki az da olsa, yukarıda sorduğum sorulara yanıt olabilir. Önemli ipuçları vermek açısından demek istiyorum... Ana dili Ladino olup, onu iyi konuşan mümkün olduğunca çok kişiyle belirli bir süreçte, sözü edilen lisanda  ‘söyleşi’ yapmak... Ve mümkün olduğunca sözlü Judeo-Espanyol lisanında bol malzeme toplamak... Konuşmacılarda aranan tek koşul, ana dillerinin Ladino olması ve tabii, görevli elemana ayırabilecekleri bir-iki saatlik süre...

Bu sözlü aşamadan sonra, teybe kaydedilen konuşmalar, “mot-a-mot”, (kelimesi kelimesine) “transkripsyon” yapılarak, bilgisayara aktarılıyor. Bu, çok dikkat ve zaman isteyen sürecin sonunda, elimizde hem sesli, hem de yazılı, bol, bol Judeo-Espanyol materyel oluşuyor. İşte bu noktada, “Centropa” ile “Ladino Database” birbirinden ayrılmakta. “Centropa”da konuşulan lisan önem taşımamakta. Çünkü tüm belgeler, yani ses kayıtları ve resimler belirli bir merkezde toplanıyor, tabiri caizse ayıklanıyor ve sonuçta metinler İngilizceye çevriliyor. Final aşamasında da bir dergi formatında basılarak arşivleniyor.

“Ladino Database”deyse, eldeki malzeme özel bir “Software” programıyla araştırmacıların hizmetine sunuluyor. Bu şekilde “simultane” sözlü ve yazılı, Judeo-Espanyol lisanında değerli bir arşive ulaşabilmek mümkün olacak. “Sefarad Kültürünü Araştırma Derneği”nin Kurucu Başkanı olan arkadaşımız Karen Şarhon’un rehberliğinde, bir kaç genç arkadaşla bu önemli projede çalışmış olmaktan memnunum. Doğal olarak, “Ladino Database” programında, görüşmeleri yapıp soruları yönelten, konuşmaları teybe kaydeden ve kelimesi kelimesine ‘çözen’ ekibimizin de Judeo-Espanyol’a vakıf olmasının yanında, bilgisayar kullanabilir olması da gerekmektedir. Herbirimizin katkısıyla, Lisanımızın, Kültürümüzün yanı sıra, anılarımızın kaybolmaması, sesimizin arşivlerde yaşaması aslında heyecan verici bir olay, ne dersiniz?