radioJAZZ/ EFSANE BABANIN İZİNDE... Ravi Coltrane Quartet–“Blending Times”

Bir babanın çocuğuna miras bırakabileceği en değerli şeylerden biri maddi birikimse diğeri de saygın bir isimdir. Babası ünlü saksofoncu Ravi Coltrane’e nasıl bir parasal varlık bıraktı bilinmez ama saygın ve büyük bir isim bıraktığı muhakkak. Üstelik de bunu 40 yıllık kısa bir ömüre sığdırarak

Dani ALTARAS
14 Ekim 2009 Çarşamba

Bu yazının kahramanı Ravi Coltrane (ve son albümü Blending Times) olacak ama yukarıdaki girişten sonra Ravi’nin babasının caz tarihinin efsane müzisyeni John Coltrane olduğunu belirtmemek olmaz. Ve söz John Coltrane’den açılınca hiç bir cazsever sevdiği müziği bu kadar etkilemiş bu maceracı müzisyeni anmadan geçmez.

John Coltrane 1926-1967 yılları arasında yaşamış bir tenor saksafoncu ve bestecidir. Caza bebop ve hard bop dönemlerinde başladı, ilerleyen yıllarda free jazz’ın gelişmesine büyük katkısı oldu. Birçok müzisyen nesillerini etkiledi. On iki yıllık albüm kaydı kariyeri boyunca grup lideri olarak 50 albüm çıkardı, sideman olarak ise, aralarında Miles Davis ve Thelonious Monk’un da bulunduğu ağırsiklet cazcılarla birlikte çaldı.

John Coltrane’in müzik yaşamının en göze çarpan yanı sürekli olarak araştırma, deneme ve yenilik peşinde koşmasıydı. Maceracı ve risk alıcı kimliği o kadar belirgindi ki, aldığı tepkiler ekstremler arasında salındı: Kariyerinin bir döneminde Miles Davis’le çıktığı son Paris turnesinde izleyiciler tarafından yuhalanmış, 1961’de Down Beat dergisi tarafından “Anti-Jazz” müzisyeni olarak nitelenmişti. Buna karşılık aynı Down Beat 1965’te, günah çıkartırcasına, Coltrane’i Jazz Hall of Fame’e dahil etti. Ölümünden sonra da ödüller almaya devam etti. 61 yapımı ‘My Favorite Things’ ve 65 yapımı ‘A Love Supreme’ albümleri 2001’de ABD’de altın plak kazandı. Bye Bye Blackbird albümü 1982’de “En İyi Caz Solo Performansı” Grammy’sini aldı. John Coltrane 1997’de Grammy Ömürboyu Başarı Ödülü’ne layık görüldü.

Büyükbabası rahip olan olan John Coltrane ruhani konulara da oldukça ilgiliydi ve bir dönem (1955-57), İslam ve Hinduizm’in yanı sıra Kabala’yı da inceledi. A Love Supreme albümünün kitapçığına şöyle yazdı: “1957’de Tanrı’nın yardımıyla, beni daha zengin, daha dolu ve daha üretken bir yaşama götüren ruhsal bir uyanış yaşadım. O dönem, başkalarını müzik aracılığıyla mutlu etme imkanı ve ayrıcalığına sahip olmak için dua ettim.” Tanrı bu duaları kabul etmiş olmalı ki, 2005’te yapılan bir müzayedede soprano saksafonu 70.800 dolara alıcı buldu.

Bir paragraf da Ravi Coltrane’in annesi Alice’e. John Coltrane’in ikinci eşi Alice Coltrane ünlü bir caz piyanisti, org ve harp sanatçısıdır. 1965’te McCoy Tyner, Coltrane’in grubundan ayrılınca, Alice onun yerini aldı. Grubun “Live at Village Vangurad Again!” ve “Live in Japan” konserlerinde yer aldı. 1967’de John Coltrane’in ölümünden sonra sessizliğe büründüyse de, son yıllarında oğlu Ravi ile birlikte yaptığı müziklerle tekrar kendinden söz ettirdi. 2007’de yaşama veda ettti.

Sonuç olarak Ravi Coltrane, kanında iki büyük cazcının genlerini taşıyan bir müzisyen (kardeşleri John Jr. davulcu, Oran kendisi gibi sakasafoncu). Ne yazık ki, babasını canlı izlemek fırsatı bulamadı. John Coltrane öldüğünde Ravi henüz iki yaşındaydı. Yine de, anne ve babasının izinden giderek müzik eğitimi aldı ve tabi ki, saksofona odaklandı. Sideman olarak piyanist Kenny Barron, babasının piyanisti McCoy Tyner, Branford Marsalis, hepsi de ülkemize gelmiş Herbie Hancock, Carlos Santana, Pharoah Sanders ve basçı Stanley Clark gibi devlerle çaldı. İlk albümünü 1997’de Moving Pictures adıyla yayınladı.

2005’te, ABD Dışişleri Bakanlığının AIDS bilinçlenmesi programı çerçevesinde Al Jarreau, gitarist Earl Klugh ve ve piyanist George Duke ile Hindistan’da konserler verdi. Bunlardan biri Martin Luther King Jr. anısına Yeni Delhi’de verilen konserdi. Aynı turda, adını aldığı ünlü Hintli sitar ustası Ravi Shankar’ı ziyaret etti ve bu vesileyle birlikte çaldılar. Çalmaya başlamadan önce Ravi Coltrane, “ustanın yanında kendimi biraz gergin hissediyorum,” dedi.

Yine 2005’te The Coltrane Quartet olarak tanınan grubunu kurdu ve çok beğenilen In Flux albümünü çıkardı. Grup, o günden bu yana aynı müzisyenlerle çalmaya devam ediyor. Piyano’da 1971 Venezuela, Caracas doğumlu Luis Perdomo, basta 1959 New Jersey doğumlu Drew Gress ve davullarda, ikiz kardeşi Marcus da caz müzisyeni olan Miami doğumlu E.J. Strickland. Luis Perdomo Down Beat’in bu seneki en iyi piyanistler listesinde yar aldı.

2009 yapımı Blending Times, Ravi Coltrane’in grup lideri olarak çıkardığı beşinci albüm. On parçanın çoğu kendi besteleri. Bunlardan beşi emprovizasyon (veya kendi tanımlamasıyla, “Ravi Coltrane tarafından tasarlanan ve yönetilen emprovizasyonlar”). Alışmak ve sevmek için birkaç kere dinlemek gerekiyor.

Diğerlerine gelince, açılış parçası Shine piyanist Luis Perdomo’nun bestesi. Çok güzel. Bütün enstrümanlar sırayla ön plana çıkıp hoş sololar çalıyorlar. Dördüncü sıradaki Epistrophy, eski babalardan piyanist Thelonious Monk’un bir yapıtı. Doğal olarak bu parçada Perdomo parlıyor. Altıncı sıradaki Narcined, Ravi’nin Almanca “schnell!” (çabuk) nidasıyla, birkaç öksürük sesiyle ve davulcu E.J.’e verdiği talimatla başlıyor ve funky bir havada devam ediyor.

En muhteşemi en sona saklanmış: For Turiya. Bu parçayı ünlü basçı Charlie Haden yıllar önce Ravi’nin annesi için bestelemiş. Hoş bir sürpriz olarak konuk sanatçı olarak bası o çalıyor. Diğer bir sürpriz de Brandee Younger’in çaldiği harp. Bu çalgı anne Coltrane’in en sevdiği müzik aletlerindendi. For Turia bu haliyle iki yıl önce yaşama veda eden anneye selam niteliği de taşıyor. Müthiş bir parça. Düşük tempolu bir balad ve dinleyenin içine işleyerek sular seller gibi akıyor. Dokuz dakikalık tadına doyulmaz bir keyif.

Efsane bir müzisyenin oğlu veya kızı olup da aynı mertebeye ulaşmak kolay iş değil. Bunda zorlanan birçok isim var. Örneğin, Bob Dylan’in oğlu Jacob, Bob Marley’in oğlu Ziggy, Julio İglesias’in oğlu Enrico. Neyse ki caz yorumcuları genellikle, bugün babasının öldüğü yaştan 4 yaş daha büyük olan Ravi Coltrane’in, harika bir tenor saksafoncu olduğu, babasının mirası altında ezilmediği ve grubunun yıllar geçtikçe iyi bir şarap gibi olgunlaştığı konusunda hemfikir.