“Acı çekmiş ama kinden arınmış özel bir insan”

“Erol Güney’in Ke(n)disi” kitabının yazarları  Prof  Haluk Oral ve Şeref Özsoy ile kaybettiğimiz büyük insanı konuştuk

 

Ester YANNİER Toplum
14 Ekim 2009 Çarşamba

Onlar Güney’in hayatını anlatan kitabın yazarları; üç yıl süresince birlikte oldular, acı tatlı anıları paylaştılar… Dostu- evladı- kardeşi oldular… En doğrusu onlarla sohbet etmekti. Öyle yaptım… Şeref Bey, Orhan Veli Şiir Evi’nin sahibi, orada buluştuk…

 

Erol Güney çevirileriyle Türk edebiyatına katkı sağlamış bir insan. Ancak her hangi bir kitap yazmış değil. Edebiyatta bir isme sahip değil…

H.O: Erol Güney’in adının geçtiği Orhan Veli’nin iki şiiri var. Erol Güney’in kedisi için yazdığı şiirler var. Dolayısıyla  Türk edebiyatına ismi girmiş bir insan.

Ş.Ö: 1981’de Milliyet Sanat’a verdiği bir demeç var orada bunu çok güzel açıklıyor bence: “Yetiştiğim büyüdüğüm ve bin bir sorunuyla çok sevdiğim bir ülkenin kültürel yaşamından uzak olmak beni üzmüyor değil. Avuntuyu, adım Türkiye’de ‘hiç yok olmayacak’ demekte buluyorum. Orhan Veli,  Erol Güney’in kedisiyle ilgili iki şiiri ile bir dostun, bir şairin verebileceği en büyük armağanı verdi bana… Adıma ve çok sevdiğim kedime ölümsüzlüğü kazandırdı. Hiç olmazsa Orhan Veli’yi okuyanlar için bu böyle. Doğruyu söylemek gerekirse bu böyle, zaten gerisi de beni pek öyle çok ilgilendirmiyor…” yani Türk Edebiyatında Güney’in yeri var…

Ayrıca Yaprak Dergisi’nde tercüme ettiği veya kendi yazdığı  birçok makale mevcut. Savaş yıllarında Türkiye’ye doğru dürüst dış kaynaklı dergi gelmiyor. Erol Abi uyduruk isimlerle şu dergideki, şu haber diyerek kendi yazıyor… Çok iyi bir yorumcu olduğu için, olayları çok güzel yorumluyor…

 Biraraya gelmeniz nasıl gerçekleşti?

H.O: Erol Ağabeyin yaşadığını bilmiyorduk… 2001 yılında yaptığı bir Türkiye seyahatinde Orhan Veli Şiir Evi’ni görüyor, içeride kimse var mı diye yukarı çıkıyor. Kimseyi bulamayınca “Ben Erol Güney” deyip gidiyor. Bunun üzerine Şeref  beni arıyor “ Erol Güney gelmiş” diyor… Bu şansızlığa ikimiz de çok üzülüyoruz. Ardından Tel-Aviv’de yaşadığını öğreniyoruz. Rıfat Bali’yi arıyoruz. Ondan bağlantı numarasını aldım ve hemen aradım… İlk konuşmamız yarım saat sürdü… Üç gün sonra bir daha aradım, bir saat sürdü. Anlattıkları o kadar ilginçti ki ,Orhan Veli’yi bir tarafa bıraktık… Gel, senin hayatını kitaplaştıralım, dedim. O konuşmadan birkaç ay sonra Türkiye’ye geldi. Hemen sohbete başladık tüm görüşmeleri videoya aldık, bir süre dil döktükten sonra kitap yazmaya ikna ettik.

Sapanca’daki yazlık evimde kampa çekildik üçümüz… Tatlı tatlı,  didişe didişe aylarca çalıştık.  Sonraki  ziyaretlerde kız arkadaşı Christine ile geldi, tek başına geldi...

Türk aydınlanma yılları Hasan Ali Yücel’in Milli Eğitim Bakanlığı döneminde  tercüme bürosunu kurması ve dünya klasiklerinin Türkçeye çevrilmesinde en önemli isimlerden biridir Erol Güney… Kimse kendisine al bu kitabı çevir demiyor, hangi kitabın çevrilmesi gerektiğini de bilen bir kişi… Çünkü Erol Güney şiiri anlıyor, kitap okumayı çok seviyor…

Ş.Ö: Bir de Türkçeye çevirileri düzeltiyor. Örneğin, “Harp ve Sulh” un çevirisinin düzeltmelerini o yaptı.

Güney’in size hissettirdikleri...

H.O: Bir kere o bizim ağabeyimizdir. Ben Erol Ağabeyi tanıyınca şöyle dedim, 90 yaşına kadar yaşamak güzel bir şey… O yaşa geldiğimde, bu adamın onda biri kadar olabilirsem güzel bir şey… Bu kadar acı çekmiş ve çektirilmiş bir adam kinden bu kadar arınmış… Başına gelenleri gülümseyerek anlatabiliyor… O kadar pozitifti ki, kendimi gerçekten iyi hissettim…

Ş.Ö: Kötü bir kelime bile çıkmadı ağzından… Onun hayata o şekilde bakabilmesi bana yaşama sevinci verdi.  “Abi, Abi” diyorduk ama babam olsaydı, kim bilir neler yaşardık, hep onu düşünüyorum… 3 yılda, toplam 6 ay beraber yaşadık beraber yattık kalktık. Bize bunlar kaldı. O dönem 88 yaşındaydı, bizden daha enerjikti…  Kendisiyle tanışıp da onu sevmeyeni görmedim…

H.O: Erol Abi çok vefalı bir adamdı.  Onun gibi bir insan tanımadım… Bambaşka bir insandı… Dini veya milli kişiliklerin üstünde bir insandı, Erol Abi Türk değildi, Yahudi değildi….  Erol Abi Müslüman Yahudi, Hıristiyan değildi… Erol Abi, EROL ABİDİYDİ…

Tam anlamıyla hümanistti…

Erol Güney’i tanımak benim hayatıma anlam kattı… Tanımasaydım bu kadar hoşgörülü olmazdım. Hoşgörünün kalıplaşmış bir göstergesiydi… Bütün ömrü boyunca hoşgörü göstermiş, doksan yaşına gelmiş bu adam olmuş.. Keşke ben yaşlılığımda böyle bir adam olsam ve öldüğümde Erol Abi hakkında biz ne düşünüyorsak yarısı kadarını insanlar hissedebilse…