GENÇ KALEMLER GELECEK VAAT EDİYOR

Salom Kitap
2 Temmuz 2009 Perşembe

- Yakup BAROKAS -

Bu yıl beşincisi düzenlenen “Gila Kohen Öykü Yarışması”nda ayrı bir kategori olarak Ulus Özel Musevi Lisesi (UÖML) 10. ve 11. sınıf öğrencilerini de dâhil etmeyi kararlaştırdık. Türk Musevi Cemaati Onursal Başkanı Bensiyon Pinto’nun “Anlatmasam Olmazdı-Geniş Toplumda Yahudi Olmak” kitabının yazarı ve UÖML Türkçe-Edebiyat Bölüm Başkanı Tülay Gürler ile temasa geçtik.

Yarışmaya katılan 24 öyküyü okuduğum zaman alınan kararın ne denli isabetli olduğuna bir kez daha inandım. Hikâyeleri yarışmanın seçici kurulu dışında Tülay Gürler, Şalom Yayın Koordinatörü Tilda Levi ve benim de yer alacağım bir platformda değerlendirmeyi uygun gördük.

Her birimiz öyküleri ayrı ayrı okuduk ve ben kendi şahsıma bu görevimi yerine getirirken büyük bir heyecan ve coşku duydum. Belki de ilk kez böylesi bir görevi yerine getirmenin verdiği sorumluluk duygusu ile olacak, belli ölçüde bir tedirginlik de yaşadım. Bunda her bir öykünün beklentilerimin ötesinde şaşırtıcı derecede başarılı olmasının ve zor bir seçim ile karşı karşıya kalmış bulunmamın etkisi büyüktü. Ne var ki karar için bir araya geldiğimizde tercihlerimizin yüzde doksan örtüştüğünü görünce hem şaşırdım, hem de rahatladım.

İnanıyorum ki, seçimimizde bizleri etkileyen belli faktörler olmuştur; ancak ilk beşin arasında yer almayan diğer 19 öykünün genç yazarlarına da kalemi ellerinden bırakmamalarını salık veriyorum. Bu yolda yürüyerek çok daha başarılı yerlere varacaklarına inanıyorum. Atılan sadece bir ilk adımdı…

Anımsıyorum lise yıllarımda, son sınıflarda önce Balzac, Baudelaire, Dostoyevski, Tolstoy, Çehov gibi Fransız ve Rus edebiyatının klasiklerini okuduk, sonra Sartre, Camus, Brecht gibi yazarlardan etkilendik. Türk edebiyatında ise Sait Faik, Sabahattin Ali, Yaşar Kemal, Orhan Kemal gibi sayısız toplumcu yazarların eserleri ile büyüdük.

Şimdiki gençlik ne okuyor ve ne denli okuyor bilmiyorum, ama bildiğim bir şey varsa edebiyat okurunun çok azaldığı, Papirüs, Yeni Dergi gibi okunmazsa olmaz dergilerin tükendiği, bu işlevi bir ölçüde gazetelerin yerine getirmeye çalıştıklarıdır.

Yarışmaya katılan öyküleri bir de benden iki kuşak genç neslin ne yazdığını, nasıl düşündüğünü ve neler düşlediğini anlayabilme içgüdüsü ile ve bu istekle okuduğumu itiraf etmeliyim. Bugünün gençliği çok daha apolitize ve sosyal sorunlardan uzak duruyor, “dünyayı değiştirmeyi” değil öncelikli olarak kendini değiştirmeyi ve geliştirmeyi amaçlıyor. Bu görüşler tabi ki “malumun ilanı” niteliğinde saptamalar. Ancak izlerini öykülerde de görüyoruz.

Öykülerin bir bölümünde haksızlığa başkaldırı var, ama bu daha çok toplumsal değil, duygusal düzeyde bir başkaldırı. Genelde beklenmedik bir son, “happy end” ile sonuçlanıyor; kayıp çocuk ailesine, oyuncak ilk sahibine kavuşuyor.

Kimi ise “Issız adam” tadında; bir günlük sevgilinin yitirilmesinin yarattığı şok veya düğüne gelmeyen damat ile on beş yıl sonra yabancı bir ülkede, asansördeki karşılaşma örneğinde olduğu gibi…

Gelecek endişesi öykülerde kendini hissettiren diğer bir öğe… Öykülerin bir bölümünde yüksek teknolojinin ulaştığı uç nokta “sürrealist” bir üslupla harmanlanıyor ve faşizan bir oluşuma dönüşebilecek “ortak bilinç” gibi temaları irdeliyor.

10. sınıf öğrencilerinden gelen öykü sayısı 11. sınıfa oranla oldukça fazla. Ancak 11. sınıf öğrencilerinin öykülerindeki dil hâkimiyeti kendini hissettiriyor. Bu tespitimi Tülay Gürler’e belirttiğimde, öğrencilerin sürekli olarak hazırladıkları kompozisyonlar sonucunda yeteneklerini geliştirdiklerini ve bu düzeye geldiklerini açıkladı.

Demek ham taşı yontmak lazım. Yazın dünyasına hoş geldiniz. Günümüzde örneğin senaryo yazarlığının tekstil mühendisliğinden daha geçerli bir kariyer sağlayabileceğini unutmayalım…