Tarih Boyunca Çin Yahudileri

Tarih içinde Çin topraklarında Yahudiler’in yaşadığına dair kalıntılar bulunsa da, dünyanın bu bölgesinde Yahudi etkisi 18. yy’da başladı. Shangai, 2. Dünya Savaşı sırasında Soykırım’dan kaçan Yahudiler’e kapılarını açsa da, savaşın ardından burada bir ‘Yahudi yaşantısı’ndan bahsetmek pek doğru olmaz

Coya DELEVİ Kavram
1 Temmuz 2009 Çarşamba

Asırlar boyunca, birçok Yahudi topluluğunun Çin’de yaşamış olduğu hakkında bazı kanıtlar bulunmakta. Ne var ki, değişik dönemlerde yapılan araştırmalarda, kesin belgelerle yalnızca, Kaifeng Yahudileri’nin tarihi belirlenebildi. Bunlar, Çin’in Henan Yönetim Bölgesi’nde yaşamış eski, dinsel bir topluluk olup, Yahudiliği benimsemişler, bu dinin tüm kurallarını yüzyıllar boyunca, büyük bir titizlikle uygulamışlar. 17. asır başlarında, Hiristiyan öğretisini Çin’e tanıtan İtalyan Cizvit misyoneri Rahip Matteo Ricci bir tesadüf sonucu, bu Yahudilerden biriyle karşılaştığını iddia etmişti. Topluluğu ziyaret eden diğer bir Çinli Cizvit rahip de, büyük bir sinagogun varlığını doğrulamış, bu durum öteden beri araştırmacıların ilgisini çekmiştir. Bu topluluğun Yahudiliğin kurallarını eksiksiz uyguluyor olması hiç bir kuşkuya yer bırakmıyordu. Yani, erkekler sünnet oluyor, dini bayramlar ve Şabat kutlanıyor, Tora okunuyordu. Günümüze ulaşan eski tabletlere göre, bu toplulukta Adem ilk insan, Hz. İbrahim dinin kurucusu ve Hz. Musa’da, kutsal yazıları ortaya çıkaran peygamber olarak anılmaktaydı.

“Tribuna Israelita”da yayınlanan Liliana Tchukran de Benveniste’nin “Los Judios de China” başlıklı yazısında bu konuya değinilmekte: “Hiç bir kesin kanıt bulunmamasına karşın, İran kökenli Yahudi tüccarların aile bireyleriyle birlikte M.Ö. 206 ile M.S. 200 yılları arasında Çin’e göç ettikleri sanılmaktadır. “İpek Yolu”nun cazibesine kapılarak gelen bu Yahudilerin Çin’deki varlıklarının ilk otantik kanıtı olarak, M.S. 718’de İbrani harfleriyle yazılmış ticari bir belge bulunmuştur.”

Değişik kaynaklar da, bazı belgelere dayanarak M.S. 800 yıllarında da Çin’de bir Yahudi kolonisinin yaşamakta olduğunu ileri sürmektedir. Bunların kâh karadan, kâh deniz yoluyla, Afrika’nın kuzeyinden gelip, Çin’in o dönemdeki başkenti Kaifeng’e yerleştikleri iddia edilmekte. Gene aynı kaynaklara göre, asırlar boyunca, Çinlilerle yaptıkları evlilikler sonucu, yerli halka entegre olmuşlar, onların lisanını, örf ve adetlerini benimsemişler. Kaifeng’li birçok Yahudi, dış dünyadaki diğer dindaşlarından uzak bir yaşam sürdürmüş. Ve zamanla, dinsel alışkanlıklarını, geleneklerini yitirdiklerinden bugün, kökenlerini ve kimliklerini sorgulamakta... Ancak her şeye rağmen, tarihi mirasına sahip çıkan, manevi geleneğine sadık kalıp, gururla dini görevlerini yerine getiren bir avuç Yahudi de var...

Bir grup araştırmacı da, büyük olasılıkla Yahudilerin, İran ya da Hindistan üzerinden Kaifeng’e gelmiş olabildikleri varsayımını göz ardı etmemekte. Bu insanlar günümüzde bilinen en eski sinagogu inşa etmişler. Ne var ki, Mançu Hanedanı dönemindeki karışıklıklarda sinagog yıkılmış olup, daha sonraları yeniden inşa edilmişse de, yaşlı kuşakların ölmesi geleneklerde kopukluklara yol açmış ve 17. asır sonlarında, İbranice kullanımı sona ermiş, Yahudilik etkisini yitirmiş...

Sinagogda bulunmuş olan İbranice belgeler, özellikle Tora ruloları, zamanla Batı ülkelerine, öncelikle, ABD müzelerine taşındı. 19. asır başlarında, Portekiz ve İngiltere Yahudileri, Çin’deki dindaşlarıyla, başarısız bir yakınlaşma girişiminde bulunmuşlar. Aynı asrın ortalarında, Kaifeng’de Yahudiliğe rastlanmamasına karşın, 1850’lerde bazı çevrelerin Şangay’da Tora rulolarını ve Eski Ahit’in İbranice metinlerini yayınladıkları görülüyor. Belki de bu sayede, kaybolmaya yüz tutmuş Kaifeng Yahudi toplumunun tarihi yazılabilmiştir. Bazı belgelerde kötü kaderleri dile getirilen Kaifeng Yahudileri’nin yardım taleplerini, Şangay Yahudi Cemaati’nin karşıladığı belirtiliyor. Bu durum 1911 devrimine kadar sürebilmiş. Çin’deki diğer Avrupa kökenli Yahudilerin girişimiyle de, Kaifeng Yahudileri Şangay’a göç ettiler. Yazımın ilerleyen kısımlarında, tekrar Şangay’a ve oradaki Yahudilere değineceğim... 

2005 yılında, “Corriere Della Sera” Gazetesi’nde, Giorgio Pressburger imzalı bir yazı yayınlandı. “Los Judios de Ojos Almendrados” (Badem Gözlü Yahudiler) başlıklı bu metni sakladım. Halen işlemekte olduğum bu konuyla ilgisi açısından, bana oldukça cazip görünen bu yazıdan kısa bir alıntı yaparak devam etmek istiyorum:

“Bir süre öncesine kadar bana, Orta Avrupa hakkında sorular yöneltildiğinde, Hindistan ve Çin’in haricindeki herhangi bir ülkede, Orta Avrupa kültürüne rastlanabildiği iddiasında bulunmuştum. 1990’lı yıllarda, özellikle Yahudi ailelerin Güney Amerika, ABD, Kanada, Avustralya, Afrika v.s. gibi ülkelere zorunlu göçlerinde, kültürlerini dünyanın birçok yanına götürdükleri biliniyor. Ve, daima Asya Kıtası’nın bu iki dev ülkesinin, yani Çin ve Hindistan’ın istisna oluşturduğunu, buralarda herhangi bir Yahudi kültürüne rastlama olasılığı olmadığını düşünmüşümdür. Son zamanlarda Çin’e yaptığım bir seyahatte, ne denli yanıldığımı anlamış bulundum...”

Gerçekten, 14 milyon nüfuslu Şangay, İkinci Dünya Savaşına kadar, dalgalar halinde, yoğun bir Yahudi göçü yaşadı. Bu kente yerleşmiş, oldukça geniş bir Yahudi Kolonisi vardı. İlk dalga, 18. asır sonlarında gelen ve Şangay’ın gelişmesinde önemli katkılarda bulunmuş olan, Bağdat kökenli Yahudiler... İkinci dalga 20. asır başlarında Çar Rusyası’ndan ve onu izleyen kanlı pogromlardan kaçan Yahudiler... Bunların bir bölümü Kuzey’deki Harbin kentine yerleşmişlerse de, çoğunluğu Şangay’ı tercih ettiler. Bu Rus Yahudileri, Irak Sefaradları’nın koruması altında, dini yaymışlar, okullar, sinagoglar inşa ettiler. 1907’de inşa edilen Ofel Moishe Sinagogu halen ziyarete açık bulunmakta. Sonuncu göç dalgası, Nazi zülmünden, Soykırım’dan kaçan Orta ve Doğu Avrupa Yahudileri... İsrail’in eski Başbakanlarından Ehud Olmert’in babasını da, Şangay’a sığınanlar arasında sayabiliriz.

Geçtiğimiz yıl, Robert Case imzalı, “Jewish Shanghai” la ilgili bir makale okumuş, onun bir bölümünü çevirip, “Şalom”un Judeo-Espanyol sayfasında yayınlamıştım. Kanımca ilginç olan bölümleri bu sayfaya da nakletmek isterim. “Çin Hükümeti, Şangay Halkının 2. Dünya Savaşı süresince, binlerce Yahudi’nin hayatını kurtarmış olmanın mutluluğunu duymaktadır. Sığınmacı Yahudiler için, Çin’in yaptıkları asla unutulmamalı. Sefaradlar 19. asır ortalarında Şangay ve Kaifeng’e gelmeye başladılar. 2. Dünya Savaşı’nın ilk günleriyle beraber, binlerce Aşkenaz Yahudisi de buralara sığındı. Şangay hiç bir garanti veya kimlik belgesi, vize v.s.. talep etmeyen tek kentti. Avrupa’dan, Soykırım’dan kaçan bu insanların tümünü kabul etti.”

40’ların başlarında Şangay Yahudi Cemaati oldukça gelişti. Öyle ki, Uzakdoğu’nun en geniş Yahudi toplumu olup, kendi okullarını, hastanelerini, klüplerini, gazetelerini, “koşer” restoranlarını kurdu. Bu “Avrupa Getto”su diyebileceğimiz toplum “Honkew District”olarak anıldı.

Japon Orduları Şangay’ı işgal ettiğinde, “Center” (merkez) diye adlandırdığı ve vatansızların sevkedildiği bir getto oluşturdu. O dönem, Nazi Almanyası’nın müttefiki olan Japonlar, Avrupa’dan gelen göçmenleri vatansız olarak sınıflandırma yolunu seçmişlerdi. Öyle ki, yeni gelen Yahudiler bir süre bu merkezde misafir(!!) ediliyordu. Doğal olarak, Kentin eski yerleşimcileri Sefaradlar, genellikle Bağdat’tan gelmiş olan varlıklı Yahudiler bu uygulamadan muaf tutulmuşlardı. Sn. Robert Case’in kişisel kanaatine göre:

 “Çin’de antisemitizm kavramı hemen hemen hiç tanınmadı. Şangay’da, Çinli ve Yahudiler barış içinde yaşayıp, karşılıklı yardımlaştı. 1907’de “Ohel Moishe Sinagogu”nun inşasından sonra, Çin Hükümeti o bölgede “Jewish Refugee Memorial Hall of Shanghai” merkezini kurdu. İkinci önemli yapı, 1927’de, Sir Jacob Sasoon’un eşi Rachel anısına yaptırdığı “Ohel Rachel Sinagogu”dur. Ayrıca, Şangay’da Bağdat Yahudileri’nden Elly Kadoorie ve oğlu Horace Kadoorie’nin gerçekleştirdikleri birçok eser bulunmaktadır.”

1938-41 arası, Berlin, Hamburg, Viyana, Frankfurt, Lübeck’ten, kısaca, Orta Avrupa’dan otuz bini aşkın Yahudi Şangay Limanı’na vardı. 1944’te Şangay’da 40.000 kişilik bir Yahudi Kolonisi yaşamaktaydı. Onların yoğun olarak yerleştikleri bölge, “Küçük Viyana” diye anılmaktaydı. Bu göçmenlerin Şangay’daki organizasyonlarını gösteren resimler ve çeşitli belgeler, Giorgio Pressburger’e göre cidden etkileyici. Oranın sosyal yaşantısına entegre oldular, günlük gazeteler yayınlayıp, radyo istasyonları, ticarethaneler ve klüpler v.s. kurdular.

Peki, bu “Küçük Viyana” nın Yahudileri, İkinci Dünya Savaşı süresince veya önceleri, buralarda yaşamış olanlar bügün nerede? Çeşitli kaynaklar, çelişkili bilgiler ve rakamlar verdiklerinden, bu soruya kesin ve doğru bir yanıt bulmak olanaksız gibi... Giorgio Pressburger’e göre, savaş bittiğinde, Şangay’da kalan Yahudi sayısı pek azdı. Hemen hemen hepsi, Kanada, ABD, Avustralya ve hatta Avrupa Birliği ülkelerine göç etti.

Benveniste’de buna benzer bir ifade kullandığı yazısının girişinde, günümüzde Çin’de çok az Yahudi’nin yaşamakta olduğunu belirtiyor. Diğer bazı kaynaklarda, yukardakilerle çelişen ifadelere rastladım. Örneğin, bir tanesinde, son beş yılda, Şangay’a 1.000 Yahudi’nin yerleştiğini ve bu sayının yakında 5.000’e çıkabileceği belirtiliyor...

Ancak ben kişisel bir yorum yapmayı doğru bulmadığımdan, “Şalom Gazetesi”nde, 26 Temmuz 2006’da çıkan bir yazının son paragrafından bir cümle ile bu metni noktalamakla yetineceğim: “Bugün Şangay, Nanjing, Kaifeng, Harbin ve Pekin Üniversiteleri’nde Yahudi Tarihi, Holokost, Yahudi Dini ve Felsefesi ile İbrani Dili konularında eğitim verilmektedir.”