Herkesin anlatacak bir öyküsü vardır / Babam suçluydu

Ester Abolafya’nın iki yıl önce kaybettiği babasına ilişkin anlattığı gerçek öykü Babalar Günü’nde onlara verilecek en güzel, en anlamlı hediyelerden biri sayılmalı. Abolafya’nın babasının suçu neydi?

Ester YANNİER Toplum
17 Haziran 2009 Çarşamba

Kızım Niv, beş bucuk yaşında oldu. Her anne çocuğunun nasıl büyüdüğünü, zamanın nasıl geçtiğini fark etmez. Ben de fark etmedim. Kızımın doğuşunu dün gibi hatırlıyorum. Hastanede kucağıma ilk verişlerini, ilk gülüşünü, ilk yürüyüşünü, ilk anne deyişini ve diğer ilkleri… Daha 20 aylıktı yuvaya başladı. Geçen hafta da okulunda yılsonu gösterisi yapıldı ve yuvadan mezun oldu. Eylül ayında ilkokula başlayacak. Onunla yaşadığım ilk heyecanlar hiç bitmiyor. Her heyecanı farklı bir duygu ile yaşıyorum. Anaokulunu bitirdiği günkü heyecanımla, şimdiden okula başlayacağı ilk günün heyecanı çok farklı. Tanrı’dan dileğim bu heyecanımın hep sürmesi. Ama asıl yaşadığım heyecan kızımı nasıl yetiştireceğim. Hangi okula gideceği, öğretmenin kim olacağı, hangi hobilere eğilmesi gerektiği değil. Anne-baba olarak kızımıza vermemiz gereken eğitim. Mükemmel bir anne-baba değiliz. Olabileceğimizi de hiç sanmıyorum. İddiamız da yok zaten. Benim annem de babam da mükemmel değillerdi. Onların anneleri babaları da. Çevremde gördüğüm kadarıyla ‘benim annem-babam böyle yaptı’. “Ben çocuklarıma böyle yapmıyorum”larla  çocuklarını yetiştiriliyor. Hep bir önceki nesil ile bir sonraki nesil karşılaştırılmalı büyüyorlar. Belki de karşılaştırma yaparak daha iyisini verdiklerini düşünüp, böyle mutlu oluyorlar. Bir kısım da çevreye göre yetiştiriyorlar. Çocuk çevreden dışlanmasın diyorlar. Aslında herkes biraz haklı. Onları nasıl yetiştirdiğimizi ancak elli yaşlarına geldikleri zaman anlayabileceğiz.

Babam henüz bir haftalıkken annesi vefat etmiş. Onu anneannesi ve Çanakkale’deki akrabaları büyütmüş. Babası, yani benim büyükbabam o zamanlar İstanbul’da yaşarmış. Bu yüzden babam küçük yaşlardan İstanbul ile Çanakkale arasında gelir-gidermiş. Babamı, annesinin ailesi babaannem küçük yaşlarda bakımın üstlenmişler. Ancak büyükbabam tekrar evlenmiş ve babamın kardeşleri olmuş. Babamı yanına İstanbul’a istemiş. Anneannesi de onu babasının yananına yollamış. Büyükbabam oldukça sert bir insanmış. Pek sevgisini de belli etmezmiş. Ben de büyüdüğüm zaman büyükbabamın biz torunlarına da sevgisini hiç göstermediğini çoğu zaman hissettim. Ama ne ilginçtir ki otoritesini ve saygınlığını hiçbir zaman kaybetmedi. Babam, amcam, halalarım onun önünde hep saygı ile eğildiler. Otoriter, saygılı ve sevgisini hiç göstermeyen bir baba ile annesinin göğsüne hiç başını

  koyamamış bir çocuğun kızıyım. Sizce bugünkü şartlara göre babam beni nasıl büyütürdü? Ailesinden ona veremediklerini bana vererek mi? Yoksa çevreye göre mi?

Liseyi bitirdiğim yaz hemen iş hayatına da girdim. O yaşlarda benim için para kazanmak çok haz duyulacak bir olaydı. Kendi kazandığım parayla yeni elbiseler almak, gezmek çok zevk aldığım  şeydi. Ertesi yıl kendimi daha büyümüş hissedip, babama kuzenimle iki kız tatile çıkacağımı söyledim. Babam büyük bir olgunlukla ‘tabii’ dedi. ‘Nereye?’ diye sordu. O zamanlar Yunan Adaları çok popülerdi. ‘Rodos, Mikonos… ’dedim. ‘Güzel’ dedi. Doğrusunu söylemek gerekirse çok şaşırdım. Oysa ben iyi bir hır çıkacağını beklerken babam ‘Güzel’ demişti. Planlar son hızla yapılmaya başlandı. Gideceğimiz yerler çok sıcak olacağından oraya uygun yeni kıyafetler, bikiniler, plaj havlusu, ayakkabılar, terlikler aldım. Biriktirdiğim paralar yaptığım harcamalarla yavaş yavaş azalmıştı. Ne fark ederdi ki, babam giderken bana zaten harçlık vereceğini tahmin ediyordum. Yolculuğa çıkacağım gün gelmişti. Biletlerim, valizim ve ben hazırdık. Cebimde de biriktirdiğim paradan kalanlarla aldığım drahmilerim vardı. Bizler o sıralar adadaki yazlık evde kalıyorduk. Adadan İstanbul’a gidecek olan vapurun kalmasına sadece on beş dakika vardı. Önce kız kardeşimi, anneannemi, annemi öptüm. En son babamla öpüştük. Bana iyi yolculuklar diledi ve küçük beyaz bir zarf uzattı. Çok heyecanlanmıştım. Zarfı cebime koyup yolda açamayacak kadar meraklandım. İçine ne kadar koymuştu? Bekleyemezdim. Herkesin önünde zarfı açtım. O da ne? 10 dolar. Sadece 10 dolar. Parayı evirdim çevirdim. Parayı babama gösterip, şaşkınlıktan ancak ‘bu da ne’  dedim. (o zamanlar çıkış fonu için 10 dolar alınıyordu) Babam sakin bir şekilde ‘10 dolar’ dedi. ‘Baba bu sadece çıkış fonu’  diyebildim. ‘Bana tatile gideceğini söyledin, ben de sana izin verdim. Bu sana hediye. Orda kendine  bizim adımıza istediğin bir şeyi alasın diye. Kendine güvenmiyorsan gitme’ dedi. Vapurda babamın bana ne kadar çok haksızlık yaptığını düşünüp, suçlayıp durdum onu. Bir de tabi cebimdeki parayı nasıl idare edeceğimi. Beni parasız yolladığı için kendisini suçlu hissetmesi gerektiğini de düşündüm. Hangi baba, kızını böyle harçlıksız tatile yollardı ki? Yol boyu babamı suçlamayı sürdürdüm. Ama o tatile de gittim. O günden sonra daha pek çok tatile yalnız çıktım. Ama babam bir daha on dolar vermedi. Çünkü ben zaten dersimi almıştım. Bugün kendi ayaklarımın üstünde burabiliyorsam o gün suçladığım babam sayesindedir.

Teşekkürler babacım.

Babalar günün kutlu olsun…