Yarına bırakılan mirasta Kavgam’ın yeri nedir?

Holokost 0 yorum
3 Nisan 2013 Çarşamba

David Ojalvo


Giriş: Kavgam neden incelenmeli?

“Hitler’in olasılıkla şizofreninin eşiğinde nevrotik bir psikopat olduğu konusunda, ruhbilimciler arasında görüş birliği vardır” diye yazar psikoanalist Walter C. Langer, Hilter’in Psikopatolojisi adlı raporunda. Bu rapor, ABD Stratejik Servisi’nin isteğiyle 1943’de hazırlanan bir inceleme ve araştırma dosyasıdır. Bu çalışma, Adolf Hitler’in kişiliğinin daha iyi anlaşılmasına yardımcı olmak amacıyla yazılmış olsa da, yararı ancak ileriye dönük olabilir. Geçmişe dair analizler, yıkımları ve kayıpları telafi etmeyecektir; ama daha iyi bir gelecek için bize yol gösterici kılavuzlardır.

Hitler’in 9 Kasım 1923’te Münih’te, Berlin Hükümeti’ni devirmek üzere öncülük ettiği darbe girişimi başarısızlıkla sonuçlanmış ve 1 Nisan 1924’te, Hitler, Münih Halk Mahkemesi’nin kararı ile mahkûm edilmişti. Landsberg Hapishanesi’ndeki günlerinde Kavgam adlı kitabını yazmaya başladı; kitabın ilk cildi 1925’te, İkincisi 1926’da yayımlandı.

Hitler, Kavgam’da, otobiyografisini ve ağırlıklı olarak ideolojisini kağıda dökmüştü. Günümüzde Kavgam’ın Almanya’da, telif haklarını elinde bulunduran Bavyera Eyaleti tarafından basımı ve çoğaltımına izin verilmiyor. Şubat-Mart 2005 döneminde Türkiye’de, Kavgam’ın 100,000’den fazla satması üzerine, Bavyera Eyaleti’nin açtığı dava sonucunda, Türk mahkemeleri kitabın yayınlamasını yasakladı.

Kavgam’ın Almancası ve çeşitli dillerdeki tercümesine ulaşmak internet üzerinden oldukça kolay. Son dönemde, dünya basınında Kavgam’ın yeniden basılması üzerine tartışmalar cereyan etmeye başladı. Zira, 31 Aralık 2015 itibariyle, yazarının ölümünün üzerinden 70 yıl geçmiş olacağından, Bavyera Eyaleti’nin Kavgam’ın telif hakları üzerindeki hakkı kalkacak. Böylelikle dileyen herkes Kavgam’ı özgürce basabilecek.

Kavgam, Human Events dergisinin “19. Yüzyıl ve 20. Yüzyılın En Zararlı On Kitabı” listesine göre İkinci sırada. Bu “şeytani” kitabın kötülüğü son derece meşhur; fakat bu bizi onu incelemekten ve tanımaktan alıkoymamalı. Irkçılık, antisemitizm, savaş günümüzde hâlen incelenmekte olan konular ve bu yönde birikimlerin artarak yarınlara aktarılması birinci derecede önem taşıyor.

Bu çalışmada Kavgam, otobiyografi, ideoloji ve antisemitizm olmak üzere üç bölümde incelenecektir. Ocak 2009’da Kavgam 2 adıyla Türkçede yayımlanan ve “Hitler’in İkinci/Gizli Kitabı” olarak bilenen kitap, Kavgam’ın bir devamı olarak görüldüğünden, bu çalışmaya dahil edilmesinde yarar görülmüştür. Bu iki kitabın incelenmesinin ardından, yarattıkları etkiler, Türkiye’deki durum ele alınacak ve makale, geleceğe bir bakış ile sonuçlandırılacak.

Kavgam: Hesaplaşma ve Nasyonal Sosyalist Hareket

Bir postere göre, Hitler kitabını Yalanlar, Aptallıklar ve Korkaklıkla Dört Buçuk Yıl (Mücadele) adıyla bastırmak istedi. Hitler’in yayıncısı ve Franz Eher Verlag başındaki Max Amman ise ona kısaca, Mein Kampf (Kavgam) adını önerdi.

Hapishane döneminin başlangıcında birçok ziyaretçisi olsa da, kısa bir zaman içinde kendisini kitabını yazmaya (bazı kaynaklara göre dikte ettirmeye) adadı. Hitler, çalışmasına devam ettikçe kitabının İkinci cilt olması gerektiğine kanaat getirdi ve ilk cildi 1925’in başlarında yayımlandı. İkinci cildi ise, Hitler’in 20 Aralık 1924’te tahliye edilmesinden sonra, 1926’da basıldı.

İlk cilt Hesaplaşma ile Hitler, çocukluğundan, hapse atıldığı döneme kadar olan süreci ele alırken, İkinci cilt, Nasyonal Sosyalist Hareket ile partisinin ideolojisini ve hedeflerini ortaya koyuyor.

 

A. Hitler’in Biyografisinden Bir Kesit ve Kavgam’ın Otobiyografik Yönü

Hitler, “Mutlu bir kader beni Braunau-am-Inn’de dünyaya getirdi,” diye başlar anlatmaya. Burası, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun sınırlarındadır Hitler, 1889 yılında Avusturya vatandaşı olarak doğdu. Daha kitabının ilk sayfalarında Avusturya’nın Almanya ile birleşmesi gerektiğini vurgular. Babası Alois Hitler bir memur, annesi Klara Pölzl ise babasının üçüncü eşi ve kuzeniydi. Adolf, Alois ve Klara’nın altı çocuğundan dördüncüsüydü. Sadece o ve kız kardeşi Paula yetişkinliğe erişebilmişlerdi. Hitler’in babasının İkinci eşinden bir oğlu, Alois, Jr. ve bir kızı, Angela daha vardır. Kavgam’da Hitler aile hayatından son derece az söz eder. Çocukluğunu anlatırken, daha çok erken yaşta hatiplik kabiliyetinin geliştiği ve babasının kütüphanesinde okuduğu çeşitli askeri kitaplar üzerinde durur. Kaldı ki başşmanları bile onu, Almanya’nın gelmiş geçmiş en büyük hatiplerinden biri olarak nitelendirecekti.

Eğitim hayatı boyunca sadece ilkokulda derslerinde başarılı olmuş. Babasına muhalif olduğunu ve ilk ideali için, “usta bir ressam olmalıydım” der. Sekiz yaşındayken Lamback’daki manastıra gitmeye başlar ve başrahip olma isteğindedir; ama bahçede sigara içerken yakalandığı için manastırdan kovuldu. Okul hayatında resmin yanı sıra, tarih dersini özellikle sevdiğini, öğretmeni Doktor Leopold Doetsch’in hayatı üzerine çok etkili olduğunu belirtti. Ayrıca okulda Avusturya İmparatorluk Marşı yerine, Alman Marşı’nı söylemekle övünür. Ne var ki, altıncı sınıftan itibaren derslerinde başarısızdır (resim hariç) ve sınıf tekrar eder. Bir sene, 20. yüzyılın en büyük filozoflarından Ludwig Wittgenstein, Hitler’le aynı okula devam eder. Yaşları aynı olmalarına rağmen, Hitler iki sene gerideydi.

On iki yaşında Yukarı Avusturya Merkezi’nde hayatında ilk tiyatrosu Giyom Tel’i izler. İlk operası ise, Lohengrin’di. Resmin yanı sıra mimarlığa da ilgi duymaya başladı. 13 yaşındayken babasını felçten dolayı kaybeder, ardından akciğerlerinden rahatsızlanır. Bu dönem için, “Böylece gizli arzularıma, vazgeçemediğim davamı yürütme imkanın bir anda kavuşmuş oluyordum” cümlelerini kaydeder. Viyana Güzel Sanatlar Akademisi’ne önce resim ardından mimarlık eğitimi almak için başvurur; fakat reddedilir. Resim sınavında “Cennetten kovulmayı” işlemesi istendi. Bu reddedilişler sonucunda, “ilk kez kendimden şüphe ettim” der Kavgam’da. 1907’de ise annesi meme kanserinden ölür; bu onun için ciddi bir darbe olur. 1912’ye kadar Viyana’da kalır ve amelelik yapar, resim çizerek hayatını geçindirmeye çalışır. Kazandığı para ile operaya gidip, kitap ve gazete aldığını ifade eder.

Sefalet beni o lanetliler ordusuna katmıştı ve onu daha yakından incelemeye davet etmekten ziyade beni deneyim konusu yapmıştı. Bir kobay, ameliyat denemesinden sonra hayatta kalmışsa, bunun mükafatını ona vermezler” cümleleriyle anar Viyana’daki yoksulluk yıllarını. O zamanlar Yahudi düşmanı da değildi. Yahudi bir arkadaşı ile müzeye gidiyor, resimlerden çoğunu Yahudilere satıyordu. Dinine bağlı olduğu üzere Rothschild’i bile sayıyordu. Hatta Linz’de oturan Yahudi Dr. Bloch’a (aile doktorları) iki kartla, derin minnettarlık dile getiren sözler yazmıştı. Kırılma ve değişim noktasını ise Kavgam’da, Linz’de Ortodoks bir Yahudi ile karşılaşması ile yaşadığını anlatır. Değişim çarpıcıydı.

20’li yaşlarında bir yıl boyunca parlamentoya gidip tartışmaları izlediğini anlattı. Burada parlamentoya karşı önceleri isyan duydu, ardından karşıtlık geliştirdi. Çalışğı inşaatlarda İşçilerle tartışır, sıkı bir gazete ve kitap okuru olduğunu yazar.

1912’de Hitler Münih’e gider, artık “gerçek” bir Alman şehrindedir. I. Dünya Savaşı patlak verdiğinde Bavyera Yönetimi’ne, gönüllü olarak askere alınmak üzere başvurur ve hayatının sonraki altı yılı boyunca asker üniforması taşır. Kavgam’da Münih’te asker kaçağı olduğundan polislerce yakalanıp, Avusturya’ya gönderildiğini ve askere elverişsiz olduğundan salıverildiğini ise anlatmaz.

Savaş sırasında 1916’da yaralandığı ve 1918’de bir gaz saldırısına maruz kaldığını anlatır. 4,5 yıllık savaşın sonunda iki demir haç madalyası ile ödüllendirilir; fakat Almanya’nın yenilmesi ve Kasım 1918 Devrimi onu adeta sarsar. Politikaya atılmaya karar verir, Gottfied Feder’den ekonomi dersleri alır. 1919’de ordu tarafından özel olarak görevlendirilir ve Alman İşçi Partisi’nin toplantısına katılır. Partiden aldığı daveti ciddiyetle değerlendirir ve yedinci üyesi olarak partiye katıldığını aktarır (aslında elli beşinci). Ardından parti çalışmalarına yoğunlaşır ve özellikle hatipliği ile ön plana çıkar, başarı kazanır. Konuşmalarının konusunu şu üç noktada toplar:

1. Kasım Suçluları’nın ihaneti

2. Yıkılması gereken Marksist egemenliği

3. Yahudilerin dünyadaki etkinlikleri

Konuşmasının konusu ne olursa olsun bu üçünden biri veya birkaçını mutlaka ele alıyordu.

Fikirlerin taraftar bulması, parti içindeki yükselişi, mali sıkıntıların giderilmesi, SA (Hücum Kıtaları) Birlikleri’nin kurulması ile Nasyonal Sosyalist İşçi Partisi gelişir ve kapatıldığı 9 Kasım 1923’te partinin “170 bin altın mark” değerinde olduğunu Kavgam’a kaydeder.

Hitler, 1924’te kitabı üzerine çalışmaya başladığında 35 yaşındaydı. Otobiyografisi, Thomas Healy’e göre, dağınık, abartılı ve yanlış yönlendiricidir. Hitler, tam olarak gelişim yıllarının analizini yapma niyetinde değildir; çünkü o yıllar, büyük hayal kırıklıkları ve yoksullukla geçmişti. Bu detayları, büyük bir ihtilâlcının portresi için hatta alakasız görmekteydi. İhtiraslarına uzanan yolda, objektif bir tutum sergilemek için bir nedeni yoktur da.

Kavgam daha çok bir ideoloji kitabıdır. Otobiyografide bir akıcılık yoktur; hayatı, düşüncelerini aktardığı uzun sayfalar arasında paragraflar olarak kalmıştı. Hitler, çağşımlarına kapılmakta serbest davranmış gibidir. Kitap bir konuşma metnini okuma hissini verir.

 

B. Kavgam’ın İdeolojik Yönü

Walter C. Langer, Hitler’in öğrenme ve algılama mekanizmasını şu cümlelerle açıklar: “Amacı, sorunu temelden kavrayıp bilgili olmak değil, sadece daha önceki kanılarını kanıtlayıp pekiştirecek veriler elde etmekti. Öğrenmek, kavramak için çalışmaz, yalnızca duygularını kanıtlamak için çaba gösterirdi. Başka bir deyişle, yargıları tümüyle coşkusal etmenlere dayanır, anlık kanıtlardan çok, bu duygularla beslenirdi.

Hitler yenilikçi bir düşünür değildi. Kavgam’daki düşünceleri kendisinin geliştirdiği değil, o dönemdeki Avrupa’da yaygın olan teori ve tartışmalarından köken alıyordu. O, bu düşünceleri kendisininkiymiş gibi toparladı ve hedeflerini geliştirdi.

Hitler’deki Yahudi düşmanlığını gelecek bölümde inceleyeceğimiz üzere, bu bölümde ağırlıklı olarak antisemitizm dışında kalan öğelere yer vereceğiz; ama Hitler’in tezlerini güçlendirmek üzere antisemitizme sıklıkla başvurduğunun altını çizmemiz gerekiyor.

 1. Avusturya’ya Karşı Nefret

Hitler, ilk gençliğinden itibaren bazı esas fikirler edindiğini ve bu fikirleri kuvvetlendirmekten geri kalmadığını ifade eder. Viyana yıllarındaki esas fikirleri üç maddede toplar:

- Cermen ırkının kurtuluşu Avusturya’nın yok olmasına bağlı idi.

- Milli duygu ile hanedana bağlılık arasında hiçbir münasebeti yoktu.

- Habsbourg Sarayı Alman milletinin felaketini hazırlıyordu.

Hitler, Avusturya’ya karşı derin bir kin ve nefret duyduğunu Kavgam’da açıkça yazar. 20. yüzyılın başında, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu çöküşe doğru ilerlemektedir. Hitler bu çöküşü Avusturya’nın ırkçı temellerinin olmayışına, milli bir birliğin yoksunluğuna bağladı. Avusturya’da yaşayan Almanların durumunu, mecliste gerektiği gibi temsil edilmeyişine kızıyordu. 20’li yaşlarının başında sıkça parlamentoyu izlediği üzere, “sorumluluk” kavramında da eksiklik görüyordu.

En önemli konularda karar almaya yalnız birkaç kişinin aklı ve bilgisine ihtiyaç varsa ve işi yalnız bunlar biliyorsa, neden beş yüz kişi seçilir” diye soruyordu.

Avusturya’nın çöküşünün yanı sıra Pangermanist Hareketi anlamaya, başarısızlığının nedenlerini bulmaya çalışıyordu. Hıristiyan Sosyal Demokrat hareketin Alman nesli hakkında kesin, belirli bir gayesi olmadığını gördüğü gibi, Pangermanist Hareket kitleleleri kazanmada yeteri kadar sosyal bulmuyordu. Ayrıca gerek Hıristiyan Sosyal Demokrat Parti, gerekse de Pangermanist Hareket Yahudi Sorunu’nda Hitler’in gözünde yetersizdi.

Hitler 1912’de Münih’e gittiğinde, Almanya’nın, Avusturya’nın içinde bulunduğu duruma ve bünyesindeki Almanlara yaklaşımını net olarak göremediğine kanaat getirdi. Alman-Avusturya ittifakına karşıtlığını şu cümlelerle belirtir: “Avusturya ile ittifak budalalık idi. Bu mumya-devlet Almanya’ya bir savaş yapmak için bağlanmıyor, ebedi bir barış için ve bu barışı monarşi içindeki Germanizmi kesin bir şekilde yok etmek üzere kullanmak için bağlanıyordu.

Hitler’in nefreti Avusturya ile sınırlı değildi: “Bugün, Batı Avrupa’sında demokrasi Marksizm’in bir habercisidir ve Marksizm demokrasisiz tasavvur edilemez. Demokrasi, bir dünya vebası olan Marksizm için bir çoğalma sahasıdır, salgın hastalık bu sahada yayılabilir.” ifadesini de bir düşük çocuk durumunda bulunan parlamentarizmde bulur.

 2. Marksizm

Hitler, onlu yaşları sona ermeden, Alman milletinin bekasını korkunç şekilde tehdit ettiğini hiç düşünmediği iki tehlikeyi gördüğünü belirtir: Marksizm ve Yahudilik.

Hitler’e göre Enternasyonal Marksizm, Yahudi Karl Marks tarafından, zaten mevcut olan genel bir felsefi kavramın, belli bir siyasi doktrin haline getirilmesinden başka bir şey değildir. Ona göre, Karl Marks “en zehirli” maddeleri tanıyabilmiş tek insan olup, bu dünyadaki hür milletlerin bağımsızlığı yok etmek için kullanmıştır. Tabii ki, bunu da Yahudi ırkının menfaati için yaptığına inanır. Tıpkı Yahudileri sorumlu tuttuğu gibi, Almanya’nın I. Dünya Savaşı’ndan sonraki çöküşünde Marksistler de birinci derece rol oynuyordu. Hitler aynı zamanda şu soruyu da sormuştu: “‘Felsefi fikirlerle’ kaba kuvvet kullanılarak mücadele edilebilir mi?

Verdiği yanıt ise, hareketin temel etmenlerinden biriydi: “Manevi bir telakkiye dayanan kuvvet olmadan sadece maddi kuvvet kullanmak, asla bir fikri yok edemez veya onun yayılmasını önleyemez.” Hitler’in Alman Meselesi, Marksizm’i yıkmak demekti aynı zamanda.

 

3. Irkçılık

I. Dünya Savaşı, Almanya’nın Versay Antlaşması’nı imzaladığı ağır sonuçlarla biter. Hitler bu yenilginin nedenlerini objektif olarak idrak ediyor gibidir; ama bu yenilgiyi ideolojisiyle bütünleştirmekten geri kalmaz. Savaş sırasında Almanya’ya karşı propagandayı gözlemler ve propagandanın gücünü keşfeder. Savaş sonrası buna hitabet sanatının gücü eklenir.

Gelecekte oluşturulacak maddi kuvvet, önce manevi bir zemin kazanmalıydı.

Hitler, Avusturya’nın çöküşünü, ırkçı temellerden yoksun oluşuna bağlıyordu. Bu doğrultuda insanların varlıklarının en büyük amacı devletin değil, ırkların (Ari ırkın) korunması olmalıydı. Evliliğin tek anlamı ve görevi de, cinsin ve ırkın çoğalmasıydı Hitler’in gözünde. Alman milleti genç yaşlardan itibaren kendi ırkının haklarını bilerek ve isteyecek şekilde eğitilmeliydi. Hitler Kavgam’da ırkçı devlet için milli eğitimi seferber edeceğini ilan eder. Dolayısıyla, kan saflığının ne olduğunu ve bunun önemini tam anlamadan, erkek veya kız bir tek öğrenci okuldan mezun edilmeyecekti.

Söz konusu ırk olunca, bireylerin özgürlüğü bu amaç uğruna feda edilmeliydi. Hitler ırkçılıkta sınır tanımaz, “Fiziki bakımdan dejenere olmuş yahut akıl hastalıklarından muzdarip fertler, altı yüzyıl çocuk yapmaktan alıkonsa idiler, insanlık ölçüsüz derecede vahim dertlerden kurtulmuş, bugün hayali bile güç olan bir sağğa ve bunun mutluluğuna kavuşmuş olurdu” diye yazar.

Irkçılık görüşü, ırkların eşitliğini kabul etmez, onların çeşitliliğini, farklı değerde olduklarını kabul eder. En güçlü olan, tıpkı doğa kanunlarında olduğu gibi, kazanacaktı. Farklı ırklar karıştıkça, üstün ırkın seviyesi düşüyordu ve eğer Ari ırk ortadan kalkarsa, Hitler’e göre bir medeniyet de kalmayacaktı. Ari ırkının tam zıddı ise Yahudilerdir. Alman milletinin tekrar yükselmesi, Yahudi Meselesi’nin halledilmesine bağlıdır ona göre.

Hitler tezini güçlendirmek için eski medeniyetleri örnek olarak verir. Onların yıkılmasındaki tek sebep, kanlarının karışması ve bu yüzden ırk seviyesinin düşmesiydi. Bir savaşı kaybetmek, eğer ırk korunmuşsa telafisi edilemeyecek bir durum değildi.

Kavgam’ın sonuç bölümünde şu cümleyi kaydeder, “Irkların karışıp bulaşğı bir devirde, kendi ırkının en iyi unsurlarını muhafaza işine kıskançlıkla önem veren bir devlet, bir gün dünyanın hakimi olacaktır.

Hitler’in girişimlerinde gerçekten inançlı mı, yoksa düzenbazın teki olup olmadığı, II. Dünya Savaşı sona ermeden sorulan bir soruydu. Bugün, ırkçılığı suiistimal etmediği ve buna kalben inandığı sonucuna varılabilir. Öte yandan Hitler, Ari ırk hayaline karşılık, savaş ve uluslararası ticaret gibi etkenlerin bir zamanlar var olan Aryan ırkının saflığını bozduğunu göz ardı etmeyi tercih etti. Hitler bunu Kavgam’da, ırkçı grupların desteğini kaybetmek istemediğinden dolayı yazmamış; fakat özel sohbetlerinde dile getirmişti.

 

4. Savaş Taraftarlığı

Hitler, çocukluğundan itibaren savaşa ve askerliğe dair yazıları kaçırmadığını söyler. O, savaşa inanıyordu. “İnsanlık devamlı mücadeleler sayesinde büyümüştü. Ebedi barış onu mezara götürdü” diye yazar. Atalarının savaşçı yönünü ön plana çıkarır, tatlılıkla istendiği zaman verilmeyeni yumrukla alma zorunluluğunun üzerinde durur. Bu nedenle, hiçbir şeye aldırmadan silahlanma yarışına geçilmesi gerektiğini vurgular. Zeytin dalı yerine, muzaffer kılıcı tercih eder; en iyi savunma, hücumdur.

Irkçı ideolojisinin doğrultusunda dünya barışının formülünü şu cümle ile ortaya koyar, “Mesela, dünyadaki barışçı fikrin zaferini samimiyetle temenni eden bir kimse, bütün dünyanın Almanlar tarafından fethedilmesi için var gücüyle işe koyulmalıdır” ve savaşı bir hak olarak görür, “Bu dünyadaki en kutsal hakkın, insanın kendi işleyeceği toprak hakkı olduğunu, en kutsal fedakarlıkların bu toprak için kan akıtmak olduğunu asla unutmayınız.

Hitler, Almanya’dan daha güçlü bir ulus veya uluslar topluluğu var olduğu sürece, aradığı barış ve güvenliği bulamayacaktı. Savaş, kaçınılmazdı.

5. Politika ve Nasyonal Sosyalist Hareket

Hitler 20’li yaşlarının başında politikaya pek önem vermediğini belirtir. Politikayı, düşünen bütün insanların tatmin olmak için gösterdikleri basit bir ilgi olarak nitelendirir. Avusturya’da Sosyal Demokrat Parti’yi ve politikacıları eleştirirdi. Aynı zamanda siyasi partilerin dini meselelerle bir işleri olmaması gerektiğini, “Dini, siyasi partilerin mücadelesine karıştırmamak gerekir” cümlesiyle vurgular.

I. Dünya Savaşı sonrasında ise, politikaya atılmaya karar verir. “Hareket ne kadar küçük ise, insan davayı, gayeyi, tutulacak yolu tespit edebilirdi ki, bunların mevcut büyük partilere tatbik edilmesi ihtimali büyük değildi,” düşüncesiyle Alman İşçi Partisi’ne katılmayı kabul eder. Bu hareketin ilk kaynağı da İşçi kitlesi olacaktı. Kavgam’ın İkinci cildini partisinin programını anlatmak üzere planlar.

İkinci ciltte kuracağı diktatörlüğün kodlarını verir. Ne meclislerde, ne senatoda hiçbir zaman herhangi bir oy verilmeyecekti. Çalışma organizasyonlarının, karar alma hakkı yoktu. Karar, sorumluluğu üzerinde taşıyan başkana aitti. Bu modeli uygulamayı parti içi organizasyon için de uygun görmüştü.

Hitler, parti bayrağı üzerine gerçekleştirdikleri çalışmaları da anlatır. Kırmızı bir zemin üzerine, beyaz bir yuvarlak ve bu beyaz yuvarlağın ortasında siyah bir gamalı haç, bayraklarını oluşturdu. Kırmızı hareketin sosyal fikrini, beyaz nasyonalist fikri ve gamalı haç ise, Ari ırkın muzaffer mücadelesini ve üretici çalışma fikrinin zaferini temsil ediyordu.

Hitler, partisinin başka partilerle koalisyon yapma veya birleşmesi düşüncelerine de karşı çıkmıştı. Büyük olan ne varsa, tek bir galibin eseridir. Ayrıca gizli toplantılar yapma fikrini karşı olduğunu yazar Kavgam’da, kuvvetli ve büyük kitle gösterilerinden yanadır. Hücum kıtalarının kurulması da bu düşünce doğrultusundadır. Öte yandan parti prensipleri, şiddet saldırılarına şiddetle yanıt vermekti.

Hareketi propaganda ile desteklemeyi teşkilattan üstün tutar Hitler. Propaganda ile taraftar kazanılır. Taraftarlar arasından fikirleri temsil etmeyi ve onu geniş ölçüde yaymayı cesaretle benimseyenler, teşkilata üye olarak katılabilirlerdi.

Partinin kuruluş sürecinde Hitler, dış politika ile ilgili düşünceleri İkinci planda tutar. Yabancı ülkelerle ilişkiler, ancak kuvvetlenip gelişmenin sonucunda kurulabilirdi.

 

6. Medeni Hayat, Eğitim ve Din

Hitler, Kavgam’da Alman toplumunun karşı karşıya olduğu bazı iç sorunları da ele alır.

Fuhuşu insanlığa hakaret olarak görür ve erken evlenmeyi fuhuşla mücadele birinci şart olarak kabul eder. “Evlilik, insan tabiatının, bilhassa erkeğin, tabii ihtiyacına cevap verir, çünkü bu konuda kadın sadece pasif rol oynar.” Hitler, kadınların ev, eş, aile ve özellikle çocuk yetiştirmede önemli rol oynadığı görüşündedir.

Kavgam’da mevcut eğitim sistemini eleştirir ve beden eğitimini özellikle öne çıkarır. Gençlerin vücut geliştirmeleri elzemdir. Pedagogların görevi çocuklara küçük yaştan itibaren haksızlık ve acılara karşı sessizce tahammül etme duygusunu vermekti. Buradaki başarı, cephede daha az şikayet eden askerler yetiştirmeye olanak sağlayacaktı.

Askeri hizmetini tamamlayacak genç iki belge alacaktı onun idealine göre, “Biri vatandaşlık diploması ki, bu ona resmi bir iş verilmesine müsaade edildiğini gösterecekti. İkincisi sağlık belgesidir, bu da onun fiziki bakımdan evlenmesinde bir sakınca olmadığını gösterecekti.

Hitler, Katolik ve Protestan mezheplerinin mücadelesinden de Yahudileri sorumlu tutmuş, Afrika’da Hıristiyanlığın yayma çabalarını yararsız görmüştü. Sonuçta dinle işi olan siyasi değil, reform hareketiydi. “(Hareketimiz) her iki dini mezhebi, milletimizin varlığı için eşit değerde dayanaklar olarak görür. Bundan dolayı da dinin esas rolünün, ahlak desteği olduğunu unutup, onu bir alet haline getirmeye çalışan partilerle mücadele ediyoruz.

 

7. Dış Politika

Savaş öncesi dönemde Hitler, Almanya’nın geleceği için özellikle şu iki olasılık üzerinde duruyordu:

i. Yeni topraklar ele geçirmek ve artan nüfusu buraya yerleştirip, milletin geleceğini korumak.

ii. Endüstri ve ticaret için dış pazarlar bulup, varlığın teminatını sağlamak.

I. Dünya Savaşı öncesinde Hitler endüstrileşme mücadelesini görür. Almanya’nın Fransa ve Rusya karşısında kaldığı durumu tahlil eder kitabında.

Savaş sonrası Hitler’in dış politikası birinci seçenek üzerine yoğunlaşştır, “Almanya yeni toprakları Avrupa’da bulmalı ve elde etmelidir. Toprak konusunda sağlam bir politika takip etmenin tek imkânı budur” der. Oysa Versay Antlaşması sonucunda Alman ordusu terhis edildi. Hitler yeniden güç istiyordu. İhtiyaç duyduğu cesaret sahibi, partisinin idealine aşık yüz binlerce fanatik militandı. Almanya’nın 1914 sınırlarına dönmesini reddeder, Doğu’ya yöneleceğini, Rusya’ya bitişik ülkeleri düşündüğünü açıklar. Bu amaca ilerlerken de İngiltere ve İtalya’yı ittifak olarak düşünür. Özellikle Mussolini’yi Marksizm’le mücadelesinden ötürü takdir eder. Amacı, İtalya ve İngiltere ile ittifak kurduktan sonra önce “Almanya’nın daim düşmanı” Fransa’ya, ardından “Yahudi-Bolşevik” rejimi olarak gördüğü Sovyet Rusya’ya saldırmaktı.

Hitler, dış politikayla ilgili düşüncelerini, Türkçe’ye Kavgam 2 adıyla çevrilen kitabında daha detaylı bir biçimde anlatır.

C. Kavgam ve Antisemitizm

Hitler Kavgam’da “Yahudilerin dünyayı ele geçirme isteği” komplosuna dayanarak Yahudiler hakkındaki tezlerini kurgular. En doğru deliller olarak da Siyon Liderlerinin Protokolleri adlı kitabı sunar.

Hitler’deki antisemitizmin temelleri gizemlidir. Wagner ve Büyük Frederick’in yanı sıra takdir ettiği Martin Luther’in Yahudiler ve Yalanları adlı kitabından etkilenmiş olabilir. İdeolog Lanz von Liebenfels, Hıristiyan Sosyal Parti kurucusu ve Viyana Belediye Başkanı Karl Lueger, Georg Ritter von Schönerer’den de etkilenmiş olması muhtemeldir.

Hitler Yahudileri Ari ırkının başlıca düşmanı olarak görmüş, Avusturya’daki krizden sorumlu tutmuştu. Sosyalizm ve Bolşevizm hareketlerinde birçok Yahudi lider ve kuruluş yer aldığı üzere Hitler antisemitizmle, anti-Marksizm’i birleştirdi. Yine Almanya’nın I. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkması, Kasım 1918 İhtilalı için Yahudileri sorumlu gördü. Alman İmparatorluğu’nun çöküşü ve müteakip ekonomik sorunların kaynağı da Yahudilerdi. Ayrıca fuhuş, Katolik-Protestan ayrılığı, Prusya-Almanya mücadelesinin altında Yahudiler vardı.

Kavgam Hitler’in Yahudilere dair ilk düşünceleri ilgi çekicidir. Viyana’daki ilk gençlik yıllarında Yahudi meselesi, diğer konulardan daha ön planda değil gibidir. 14-15 yaşlarına geldiği zaman ve siyasetten bahsedilirken sıkça duymaya başlamıştı “Yahudi” kelimesini. Kavgam’da, Linz’de pek çok Yahudi olduğunu, yüzyıllar içinde dış görünüşleriyle Avrupalılaştıklarını, hatta onları Alman sandığını yazar. “Onların dini inançlarından dolayı sürgün edildiğine inandığım için, onlar aleyhine olan konuşmalara antipati duyuyor, hatta bazen bunu nefretle karşılıyordum.

Yahudi aleyhtarı Viyana basınının kullandığı lisan bana, büyük ve medeni bir kavimin geleneklerine karşı hakaret gibi görünüyordu.

Birkaç sayfa sonra Kavgam’daki düşünceleri tam tersine dönmüştü; eski şehirdeki bir karşılaşmayı aktarır:

Bir gün bu eski şehri dolaşırken birdenbire tuhaf bir adamla karşılaştım: Siyah saçları örgülü idi ve uzun bir kaftan giymişti. Bu da bir Yahudi miydi? (...) Bu da mı bir Alman?

Hitler, liberal Yahudiler ve Siyonist Yahudiler arasındaki ilişkiyi, Siyonizm’i ve cemaatin dayanışmasını keşfettikçe, Yahudilerin başka bir ırk olduğuna kesin kanaat getirir. Bir Yahudi bir Alman değildir. Sosyal hayattaki herhangi bir pislik veya rezillikte Yahudilileri görür ve şu benzetmeyi kurar, “Bu çeşitle bir abseye neşteri vurur vurmaz, çürümekte olan bir vücuttaki kurt gibi, bıçağın parıltısından gözleri kamaşan küçük bir Yahudi çıkar karşınıza.

“Manevi bir veba”, “mikrop”, “zehir”, “yalancı” Hitler’in Yahudilere karşı kullandığı başlıca kelimelerdir.

Hitler Yahudilerin gayesini “medeniyetin yıkılması ve dünyanın çöl haline gelip ıssız kalması” olarak kabul eder ve “bütün silahlar kullanılarak mücadele edilmelidir” der. Ona göre, Yahudi’ye karşı insanlığı savunmak, Tanrı’nın eserini korumak demekti; insanlığın bütün ilerleyişi Yahudi ile değil, Yahudi’ye rağmen oluyordu.

Yüzyıllar boyunca Hıristiyan antisemitizminin dayandığı “din” oluşmaktaydı. Hitler, bir vaftiz suyunun Yahudileri kurtaramaması gerektiğini dile getirir; çünkü bu mesele, tüm insanlık için hayati bir meseledir. Yahudi dinini, Musa Peygamber’in Yahudi ırkını koruma doktrininden başka bir şey olarak görmez Hitler. Bu, Yahudilerin varlıklarının en büyük yalanıdır.

I. Dünya Savaşı’ndan Alman askerlerinin savaşğı dönem için şu cümleyi kaydeder, “En iyileri cephede can verirken, geride hiç olmazsa mikrobu imha etmek gerekirdi.” II. Dünya Savaşı sırasında yapılacak olan tam bu cümlenin doğrultusunda olacaktı.

Nasyonal Sosyalist İşçi Partisi’nin güçlendiği dönemde, Yahudilerden alacağı tepkiyi muhtemelen görmüştü Hitler ve Kavgam’da bunun önüne geçebilmek amacıyla şu cümleleri yazar:

Yahudi gazetelerinin hücumuna uğramayan, onlar tarafından kötülenmeyen bir kimse, ne iyi bir Almandır, ne de gerçek bir nasyonal-sosyalisttir. Onun zihniyeti, kanaatinin doğruluğu, iradesinin kuvveti, millerimizin can düşmanının kendisine gösterdiği düşmanlıkla ölçülür (...) Her iftira, Yahudiden gelen her iftira, bizim savaşçılarımız için şerefli bir yara izidir. Yahudilerin en çok kötülediği insanlar, bizden olanlardır. Onların en çok kin ve nefret duyduğu kimseler, bizim en iyi dostlarımızdır.

Bu noktada yeniden Walter C. Langer’in Hitler’in Psikopatolojisi adlı raporuna dönmekte yarar var.  Langer, Hitler’in sapkın olduğunu ve bu sapkınlığın çok az kişinin tahmin edebileceği üzere, farklı bir yapıda olduğunu vurgular. Bu sapkınlık, mazoşizmin aşırı biçimi olup, bir kadının kendisinin üzerine dışkılaması veya işemesi biçiminde cinsel doyumları yaratır. Hitler, ruhbilimsel açıdan gelişen ve kendi açısından dayanılmaz ve kabullenilemez olan sapkınlığı, Yahudilere yansıtır. “Böylece Yahudi, Hitler’in kendisinde nefret ettiği her şeyin simgesi oldu. Kişisel sorunlarını ve çatışmalarını kendi içinden dış dünyaya yöneltti, bunun ırksal ve ulusal çatışmalar olduğu yanılsamasını bütün dünyaya dayattı,” der Langer. Örneğin Hitler’in Yahudilere yüklediği “kan emen asalak” yakıştırmasını, Hitler’in zihninde şöyle okur: “Sapkınlığım, kanımı emen bir asalıktır.

Geriye dönüp bakıldığında Hitler’in Kavgam’da “Yahudileri kökten ortadan kaldırma” planının ne ölçüde sayfalara yansıtıldığı günümüzde tartışılmaktadır. Hitler’in hezeyanı bir biçimde Yahudilere yüklediği tüm kötülük, sonuç olarak yarattığı ari ırk ideolojisinde ve 16 milyonu sivil olmak üzere 70 milyon insanın öldüğü II. Dünya Savaşı’nda vücut bulmuştu.

 

Kavgam’ın Etkileri ve Kitaba Erişim

Landsberg’deki hapishane yöneticisinin ifadesine göre Hitler’in amacı, kitaptan elde edeceği kazançla, mahkeme giderlerini karşılayabilmekti. Hapishane bekçisi, yazabilmesi için bir daktilo ödünç vermişti. Cumartesi akşamı toplantılarında, bitirdiği bölümleri diğer Nazi tutuklularına okur, onların yorumlarını rica ederdi. İlerleyen yıllarda, çevresine maaşı olmadığını ve Kavgam’ın geliriyle yaşayacağını söyleyecekti. Kaldı ki, bu kitaptan kazancı 1933’e gelindiğince 1.2 milyon Reischsmarks’ı (günümüz parasıyla 24 milyon dolar) bulacaktı. III. Reich’de Kavgam Nasyonal Sosyalizm’in kutsal kitabı olmuştu.

Hitler’in iktidarda olduğu süreçte (1933-1945) Kavgam’ın dört çeşit baskısı vardı:

1. Toplum Baskısı

2. Evlilik Baskısı: yeni evlenenlere bedava verilirdi.

3. Hediyelik Baskı

4. Yıldönümü Baskısı: Hitler’in 50. doğum yılı anısına

Kitabın ilk İngilizce tercümesi 1931’de Edgar Dugdale tarafından yapıldı. Londra’da Hurst&Blackett Kitapevi, yayın haklarını aldı. Bir Nazi temsilcisinin isteği üzerine kitap özetlenerek ancak 13 Ekim 1933’te basılabildi.

Amerika’da Houghton Mifflin Yayınevi, Dugdale’nin özetinin yayın haklarını 29 Temmuz 1933’te aldı. Dugdale çifti Siyonist hareket için aktif bir biçimde çalışıyordu (Edgar’ın eşi Blanche, Lord Balfour’un yeğeni) ve kitabın reklamının yapılmasını önlemeyi istemişlerdi.

Tam İngilizce tercümelerinden biri James Murphy tarafından 1939’ta yapılmıştı.

1933’te Amerika’da Dugdale versiyonun ilk baskısı 7,603 adetti ve 290’ı hediye olarak dağıtıldı. Mart 1934 ile Mart 1939 arası Amerika’da 10,345 adet satıldı. 3 Eylül 1939’da savaş nedeniyle ABD ve İngiltere’deki yayın hakları durduruldu.

1933’te Hitler şansölye olduğu zamana dek kitap 240,000 adet satmıştı ve Hitler’in 405,500 Reichsmark (Bugünün parasıyla 8 milyon dolar) vergi borcu vardı. Hitler’in şansölye olması üzerine borç ertelenir.

Hitler’in iktidar olduğu dönemde kitap kütüphanelerden oldukça yüksek talep görmekteydi (ödünç alınanlar listesinde ilk sıradaydı) ve birçok yayında kaynak olarak kullanılıyordu. II. Dünya Savaşı sonu itibariyle kitap Almanya’da 10 milyon kopya satmış veya dağıtılmıştı.

Bazı tarihçilere göre Hitler’in yükselmesiyle birlikte geniş bir okur kitlesi, Hitler’in Avrupa barışını tehdit ettiğinden ve bunu Holokost’un yaklaşğından uyarılmalıydı. II. Dünya Savaşı öncesinde özetlenmiş bir İngilizce tercümesi hazırlanmıştı ve yayıncılar antisemit söylemleri ve askeri ifadeleri çıkarmıştı. Bu versiyon, Uluslararası Amerikan Basını’nın İngiltere’deki muhabiri (ileride Kaliforniya senatörü seçilecek olan) Alan Cranston’un kendi özet ve yorumlarını yayımlamasına yol açtı. Cranston kendi versiyonunun kitabın içeriğini daha doğru bir şekilde yansıtacağına inanıyordu. Cranston, yayın haklarını ihlal etmek gerekçesiyle Hitler’in yayıncısı tarafından dava edildi ve Connecticut’lu bir hakim Hitler’in lehine karar verdi. Cranston’un versiyonun yayımı durdurulduğunda, 500,000 adet satılmıştı.

Kavgam ırkçı içeriği ve Nazi düşüncesinin II. Dünya Savaşı ve Holokost üzerine etkisi dolayısıyla, kuvvetli bir biçimde tartışmalı kabul edilmişti. Halbuki eleştiriler doğrudan Nazi karşıtlarından gelmedi. İtalyan Faşist Diktatör Benito Mussolini de kitabı yazılarında eleştirmişti. Mussolini kitabı okumaya niyetlenmiş, hayal kırıklığına uğramış, Kavgamı “hiçbir zaman okuyamadığım sıkıcı bir yapıt” ve Hitler’in kitabındaki düşüncelerini “sıradan klişelerden biraz daha fazlası” olarak nitelendirmişti. Günümüzde, muhafazakar Human Events dergisi, Komünist Manifesto’dan sonra Kavgamı 19. ve 20. yüzyıldaki dünyanın en tehlikeli İkinci kitabı olarak kabul etmektedir.

Hitler öldüğünde, resmi ikameti Münih’teydi. Böylece Kavgam dahil tüm mal varlığı Bavyera eyaletine geçti. Almanya Telif Hakları kanununa göre, kitap 31 Aralık 2015 itibariyle, yazarının 70. ölüm yıldönümünde kamuya devredilecek. Bavyera Eyaleti, Almanya Federal Mahkemesi ile anlaşmaya bağlı olarak, Almanya’da kitabın yayınlanmasına izin vermiyor ve yayınlayan ülkelerle, kazandığı başarı az olsa da, mücadele ediyor. Kitabı barındırmak veya almak yasal. Eski baskıların ticareti, “savaş veya nefreti” teşvik etmediği sürece yasal. Birçok Alman kütüphanede Kavgam’ın seçili ve eleştiri içeren versiyonları yer almaktadır.

Dünya’nın diğer yerlerindeki durum:

Amerika Birleşik Devletleri: halk kütüphanelerinde bulunabilir ve satılır. Amazon.com gibi internet sitelerinden alınabilir. Senede 15,000 adetten fazla satılmakta. Savaşın başlangıcından 1979 yılına kadar telif hakkı, 90,000 dolardan fazlası, ABD Hükümeti’ne ödendi.

Arjantin: Arjantin versiyonu yok; ama Şili baskısı satılıyor.

Bulgaristan: basımı tartışmalar yaratsa da, 2001’den beri serbestçe satılıyor.

Çek Cumhuriyeti: Çek topraklarında ilk 1936’da, ardından 1993’te özet versiyonu satıldı. Mart 2000’de tam çevirisi Otakar II tarafından yayımlandı.

Danimarka: satışta ve halk kütüphanelerinde 50 adet bulunuyor. Devlet okullarında yüzlerce kopyası mevcut ve tarih dersi ile Danca dersinde propaganda konularını işlerken kullanılıyor.

Hırvatistan: 1999’da çok satanlar listesindeydi. 2003’te İkinci bir versiyonu ve 2002’de Almanca baskısı yayımlandı.

İngiltere: senede 3,000 adet satıyor. Telif hakkı tutarı, ajansı Curtis Brown’a aktarılıyor. Ajans, komisyon almadan, parayı önceleri Batı Almanya Hükümeti ve Almanya’daki Yahudi yardım kuruluşlarına vermek istedi; fakat bu teklifler geri çevrildi. Günümüzde bu para adı açıklanmayan yardım kuruluşlarına devrediliyor.

Kanada: Chapters-Indigo (Kanada’nın en büyük yayınevi) sahibi Heather Riesman, kitabın mağazalarında satışına izin vermiyor. Bunun dışında serbest.

Lübnan: Arapça tercümesi 1995’te basıldı.

Makedonya Cumhuriyeti: Makedonca tercümesi Gjurgja Yayınevi tarafından 2005 yılından beri basılıyor.

Avustralya, Endonezya, Filistin Yönetimi, Finlandiya, Güney Kore, Hindistan, İran, İrlanda, İtalya, Japonya, Kolombiya, Kuveyt, Letonya, Macaristan, Mısır, Portekiz, Slovenya, Suudi Arabistan, Yeni Zelanda ve Yunanistan’da kitap satılıyor.

Avusturya: satışı yasak.

Çin Cumhuriyeti: Kavgam yasaklı kitap ve sadece seçili kütüphanelerde araştırma sebebiyle bulunuyor.

Fransa: kitabın satışı yasak. İstisna olarak, devlet denetiminde, uzman yorumları içeren tarihi bir baskı satılabilir. 2002’de Fransa Yahoo! Firmasını Kavgam, Siyon Önderlerinin Protokolleri gibi yayınları Fransız müşterileri satmaktan 100,000 Avro cezaya çarptırıldı.

Hollanda: eski bir kopyasını satmak bile “nefreti teşvik ettiğinden” ötürü yasadışı. Danca tercümesinin yayın hakkı 2015’ten sonra hükümsüz kalacak.

İspanya ve Brezilya: kitap bulunmuyor.

İsveç: kitabın telif hakları Bavyera ile 1992’de mahkemelik oldu ve dava İsveç Anaysa Mahkemesi’ne kadar uzadı. 1998’de davayı yayıncı kazandı.

Meksika: satışı ve kütüphanede bulundurulmasının yasak olduğu söyleniyor. Küçük kitap evlerinde ve korsan versiyonu satılıyor.

Rusya Federasyonu: 1992’de kitap üç kez basıldı ve Rusya tercümesi internet sitelerinde yer alıyor. Son dönemde kitabın yasaklanması gündeme alınmış durumda.

Vikipedi aracılığı dahil, birçok internet sitesinde Kavgam’ın içeriği veya tam metni bulunabilir.

Indiana Üniversitesi Yahudi Kültürü ve Sanatları Direktörü Alvin Rosenfeld, Kavgam için, bu kitabı satın alanların, bu kitapla ne yaptıklarını öğrenmenin önemine işaret ediyor. Rosenfeld kitabın, Yahudilere karşı ölüm arzusunu sembolize ettiğine inanıyor ve Hitler hakkında bilgi edinmek isteyenlerin Hitler hakkında birçok farklı kitaba başvurabileceğini vurguluyor.

 

Türkiye’de Durum

Kavgam’ı 1939 yılında ilk kez gazeteci Hüseyin Cahit Yalçın Türkçeleştirdi ve Altındağ Yayınevi bastı. 1940’dan 2005 Eylül’e kadar Kavgam otuzu aşkın kez yayımlandı.

Kavgam’ın içinde yer alan ve komünistler ile Yahudileri konu eden kısımların Komünistler ve Beynelmilel Yahudi adı altında kitaplaştırılması ise Türkiye’ye özgüdür.

Rıfat Bali, Musa’nın Evlatları Cumhuriyet’in Yurttaşları adlı kitabında, Kavgam’ı, Milliyetçilerin Esin Kaynağı başğı altında inceliyor: “(Kavgam) Türkiye’de milliyetçi ve aşırı sağın kuvvetlendiği 1961-1980 döneminde on dokuz kez yayımlandı. Kavgam Türkiye’de milliyetçi ve aşırı sağın itibar ettiği neredeyse her mevsimlik bir ‘el kitabı’dır. İslami kesimdeki antisemitizmin oluşmasında Protokoller ne kadar önemli bir etkense, milliyetçi kesimdeki antisemitizmde de Kavgam da bir o kadar etkili oldu.” Rıfat Bali, Kavgam kitabında ileri sürülen antisemit iddiaların tümünün milliyetçi kesim tarafından benimsendiğini ve bu yönde tahrikçi yayınlar yapıldığını çalışmasında dile getiriyor. “MHP tabanında Kavgam’ın halen ‘el kitabı’ güncelliğini koruduğunu, 1999 yılında Erciyes’in Teker Yaylası’nda yapılan parti kurultayında görüyoruz. Kurultay boyunca Kavgam kitabı sürekli satıldı.”

Türkçe’ye çevrildiği 1939’dan beri her yıl ortalama 10,000 adet satan Kavgam, Şubat-Mart 2005 döneminde 100,000 adet sattı. Düzenli yayın yapan yayınevlerinin tirajının 150,000’e kadar ulaşğını Alman Die Welt gazetesi yazdı. Tüm bu satışta dikkati çeken bir nokta ise kitap, vitrinlerde sergilenmeden, reklamı yapılmadan alıcı buldu. Kitabı, 13 yayınevi (Abaküs, MDS, Yağmur, Toker, Manifesto, Emre, Beda, Gökçe, Bilge Karınca, Dokuzışık, Manifesto, Kum Saati) piyasaya sürdü. Bunun çarpıcı sayılar üzerine, telif haklarına sahip olan Bavyera Eyaleti’nin Maliye Bakanlığı harekete geçerek, Türk yayıncılara karşı dava açtı.

Kavgam’ın Şubat-Mart 2005 döneminde çok satmasına gösterilen sebepler arasında, fiyatın uygunluğu (Manifesto Yayınları 30,000 adeti 5,90 YTL’den sattı) ve Avrupa, ABD ve İsrail karşıtlığı doğrultusunda tepki olarak alınması ön planda geliyor. Aynı dönem HTP Araştırma Şirketi’nin, 300 kişi üzerinde yaptığı çalışmaya göre, Kavgam’ı alanlar 20-29 yaş aralığında ve alanların yüzde 88’i okumuş. Kitabı alanların %44’ü Hitler’in görüşlerini merak ettiğinden, %44’ü gündemde olduğundan ve %14’ü Kavgam’ı hayatlarına yakın bulduğundan ötürü almış. Ağustos 2007 itibariyle, Almanya’nın Bavyera Hükümeti, kitabın Türkiye’de yayınlanıp satılmasına karşı açtığı tüm davaları kazandı. İki yıl süren davanın sonucunda Türkiye’de artık yayınevleri Kavgamı artık yayınlayamıyor ve basamıyor.

Sonuç: Geleceğe Bir Bakış

Human Events dergisinin Kavgam’ı dünyanın en zararlı kitapları listesinde göstermiş olması, bu kitabın, yirminci yüzyılın en çok satanlardan biri olması gerçeğini değiştirmiyor. Daha fazlasıyla, son dönemde Avrupa basınında kitabın geleceği tartışılıyor.

Tarihçi Werner Maser, Bil dam Sonntag’a verdiği bir demeçte, Hitler’in yeğeni Leo Raubal’ın oğlu Peter Raubal’ın, eğer peşine düşerse Bavyera Eyaleti’nden telif haklarını almak için dava açabileceğini söyledi. Avusturyalı mühendis Peter Raubal ise milyonlarca avro değerinde olsa bile kitabın telif hakkı üzerine herhangi bir hak etmek istemediğini beyan etti.

Daha önce belirtildiği üzere, Hitler’in 70. yıldönümünde, Alman Telif Hakları Kanunu’na göre, Kavgam’ın yayın hakları kamuya devredilecek. Bu konuda bir çalışma yapılmadığı ve önlem alınmadığı sürece, 1 Ocak 2016 itibariyle dileyen herkes kitabı basabilecek ve satabilecek.

Akademisyenler, aşırı sağcıların, neo-Naziler’in kitabı birçok yeni versiyonu basacağından endişe ediyor ve kitabın yarattığı gizemin önüne geçmek üzere, detaylı bir araştırmaya dayalı eleştirel bir versiyonu basmak üzerinde duruyor. Fakat bu görüşü tam olarak paylaşmıyor. Bir kere kitaptaki içeriği yasadışı amaçlarla kullanma niyeti olduktan sonra, eleştirel bir versiyonun işe yaramayacağına kanaat getirenler var. Pahalı bir akademik versiyona karşılık, birkaç avroya cep kitabı formatındakiler alınabilecek.

2016 itibariyle Türkiye’de kitap hakkında durumun ne olacağını bugünden bilmek zor; ama kitabın basımı üzerine tartışmaların gündemde olacağı öngörülebilir.

Böylesi yıkıcı ve nefret dolu bir kitapla karşılaşan yayıncıların sorumluluğu nedir ve ticari kaygılar, etik kaygıların önünde mi geliyor? Kavgam, dünden bize kalan kötü bir miras ve yarın da elbet yeni nesillerin ilgisini çekmeye devam edecek. Kitapları yasaklamak bir yere kadar geçici bir çözüm olabilir. Esas olarak, Hitler’in düşünceleri okunacaksa, Prof. Alvin Rosenfeld’in de belirttiği gibi, Holokost’la sonuçlanan bu harekete dair entelektüel bir içgörü kazanmaya, antisemitizmi anlamaya ve bundan uzak durmaya yönelik olmalı. Mümkünse edinebileceğimiz bilgiler, insanoğlunun zayıflıklarına, kötülüğe ışık tutmalı ve özlemini duyduğumuz barışçıl bir dünyaya bizi bir adım daha yaklaştırmalı.

Hitler’in Yayımlanmamış İkinci Kitabı: Kavgam’ın Devamı

Hitler’in “gizli kitabı” olarak da bilinen İkinci kitabı, onun dış politika hakkında düşüncelerini içeren 1928’de dikte ettirilerek yazılmış bir çalışmadır. 1928 seçimlerinde Nasyonal Sosyalist İşçi Partisi %2.6 oy oranı ile başarı kazanamayınca, toplumun düşüncelerini iyi anlayamadığına kanaat getirdi. İkinci kitaptan sadece iki kopya hazırlandı ve Hitler, Kavgam’daki dış politika hakkındaki düşüncelerini daha geniş bir biçimde ele aldı. O dönem Kavgam iyi satmıyordu ve yayınevi İkinci bir kitabın, “Kavgam’ın satışlarını daha da düşürebileceğini belirtti. 1930 seçimlerinde parti oyların %18.3’ünü alıp başarılı olunca, Kavgam’ın satışları yükselmeye başladı ve Hitler, İkinci kitabıyla dış politika hakkında fikirlerini açığa vurmak istemediğinden kopyaları sakladı. 1935’ten 1945’e kadar kitap bir sığınaktaki kasada saklandı. 1945’te bir Amerikan subayı dokümanları buldu. Kitabın doğruluğu Josef Berg (NAZİ Yayınevi Eher Verlag’ın eski çalışanı) ve Amerikalı Tuğgeneral Telford Taylor (Nürenberg Mahkemeleri’nde Savaş Suçları Konseyinin Başkanı) tarafından teyit edildi. 1958 yılında Almanya doğumlu Yahudi Amerikalı tarihçi Gerhard Weinberg, kitabı ABD Nazi arşivlerinde keşfetti. Kitabı Amerika’da basacak bir yayıncı bulamadı, 1961’de Münih’teki Çağdaş Tarih Enstitüsü’nden Hans Rothfels ve yardımcısı Martin Broszat’ın desteğiyle yayımlandı. 1962’de New York’ta korsan bir İngilizce tercümesi yapıldı ve ancak 2003’te yasal bir İngilizce baskısı yayımlandı. Kitap Türkçede Nokta Yayınları tarafından Ocak 2009’da basıldı.

Kavgam ve İkinci kitap arasında benzer ve farklı yönler bulunmaktadır. İkinci kitapta Hitler, toprağın insanoğlu için taşıdığı önem üzerinde durur ve artan nüfusa alan sağlamak için savaşın gerekliliğini anlatır. 19. yüzyılın ortalarından 1928’e kadar olan gelişmeleri detaylı bir biçimde ele alıyor, Alman ordusunun yeniden yapılanması gerektiğini vurguluyor. Almanya’nın 1914 sınırlarına dönmesi fikrini reddediyor ve Doğu’ya yönelmeyi amaç olarak gösteriyor. Fransa’nın Almanya’ya karşı düşmanlığı, Rusya ile ittifakın imkânsızlığını irdeliyor; en uygun ittifakı İngiltere ve İtalya ile görüyor. O dönem Almanya ve İtalya arasında sorun teşkil eden Güney Tirol Meselesi’ni farklı bir biçimde değerlendiriyor ve İtalya ile ittifak uğruna bu bölgenin gözden çıkarılabileceğine okuru ikna etmeye çalışıyor.

Hitler ABD’yi dinamik, “ırksal olarak başarılı” buluyor ve göç kısıtlama politikalarını beğeniyor. 1980 civarında ise Amerika ve Almanya-İngiltere ittifakı arasında bir mücadele olacağını öngörüyor, “Gelecekte Kuzey Amerika’ya karşı koyabilecek tek devlet, halkın ırksal değerlerini yükseltmesini bilen ve bu amaçla bunu ulusunda pratiğe dönüştüren devlet olacaktır; iç yaşam özelliklerine ve dış politika yapısına bağlı olarak, Nasyonal Sosyalist hareketin görevi, yine kendi anayurdumuzu bu amaç için olabilecek en yüksek derecede hazırlamak ve güçlendirmektir.”

Hitler, Yahudileri ezeli ve en güçlü düşmanı olarak görmeye devam ediyor; fakat kendisinin dış politika düşünceleri bu kitapta ön plandadır.

 

Kaynakça

1. Hitler A., “Kavgam”, Bilge Karınca Yayınları, İstanbul, 2002

2. Hitler A., “Kavgam 2, Nokta Yayınları, İstanbul, 2009

3. Lancer W., “Hitler’in Psikopatolojisi”, Donkişot Güncel Yayınlar, İstanbul, 2005

4. Bali R., “Musa’nın Evlatları Cumhuriyet’in Yurttaşları”, İletişim Yayıncılık, İstanbul, 2005

5. Rosenfeld A., “Progressive Jewish Thought and the New Anti-Semitism”, American Jewish Committee, 2006

6. Cohen R., “Guess Who’s on the Backlist”, New York Times, 28.06.1998

7. Smith H.Mein Kampf sales soar in Turkey”, guardian.co.uk, 29.03.2005

8. Healy T, “A Holocaust Of Words: Review of Mein Kampf”, www.cosmoetica.com, 26.01.2007

9. Smith G. D., “Should Germany Republish Mein Kampf?”, Spiegel Online, 17.07.2007

10. Aderet O., “Another struggle over Mein Kampf”, Haaretz, 27.04.2008

11. Sautter U., “Shoul Mein Kampf Be Un-Banned”, www.time.com, 13.08.2008

12. Whipps H., “How Mein Kampf Changed the World”, www.lifescience.com, 01.09.2008

13. “Hitler Türkiye’de çok satan bir yazar mıydı?”, Akşam, 26.01.2005

14. Rençberler Y., Bozkan İ., “‘Kavgam’ best seller oldu”, Akşam, 27.02.2005

15. Özcan A., “‘Kavgam’ Kavgası”, Hürriyet, 12.03.2005

16. Bir A. A., “Niye Kavgam okunuyormuş”, Hürriyet, 10.04.2005

17. Barokas N., “Kavgam’ın yayımlanması resmen yasaklandı”, Şalom, 29.08.2007

18. Ojalvo D., “Indiana Üniversitesi’nden Prof. Alvin Rosenfeld’le söyleşi-2, Şalom, 25.03.2009

19. 18.03.2009 itibariyle, www.wikipedia.org internet sitesindeki “Mein Kampf”, “Adolf Hitler”, “Zweites Buch” başlıklı makaleler

 

 

1 Yorum