Mutlu krizler...

Bilindiği üzere bir depremin yarattığı tahribatı, depremin şiddeti ile birlikte süresi de tayin ediyor. Tüm resmi görebilmek için deprem sonrasındaki artçı sarsıntıları, başka hangi gerilimli noktaların tetiklendiğini de tahmin etmek gerekiyor. İçinde bulunduğumuz ekonomik krizin de faturasını çıkarabilmek ve krizi kategorize edebilmek adına seyrinin hangi şekli andırdığı üzerine yoğun tartışmalar cereyan ediyor

Ekonomi
6 Mayıs 2009 Çarşamba

Yaşamakta olduğumuz ekonomik krizin ne kadar süreceği, etkilerinin ne olacağı yönündeki tartışmalar sürerken, uzmanlar bu krizin şekli üzerine de fikir yürütüyorlar. Bu noktada belki biraz da rakamlardan ağzımız yandığı için harflere sığınıyoruz ve krizin çizeceği rotayı harf şekillerine benzetiyoruz. Artık hepimiz biliyoruz ki geleneksel(!) krizler ekonominin dipte ihtiyaç duyacağı soluklanma sürelerinin farklılığına bağlı olarak ‘U’ veya ‘V’ şeklinde oluyor. Yani düşüşten sonra toparlanma başlıyor, ancak bazı yorumculara göre bu kriz öyle derin, öyle kişilikli ki bu bilindik harflere itibar etmiyor. Kısaca ‘L’ şeklinde olması muhtemel bu krizin düşüş sonrası duraklaması uzun sürecek. Daha da aşırı uçtan yorumlara göre ise kriz ‘I’ şeklinde bile olabilir, yani bu senaryoya göre büyümede sürdürülebilirlikten sınıfta kaldık ama düşüşün sürdürülebilirliği konusunda muvaffak olacağız. İnsan değişen durumlara alışıyor ancak biraz zaman alıyor, bilgisayar ağzıyla konuşacak olursak, alışmak insanın ‘işlemcisini en çok yorduğu’ aktivite; dolayısıyla düşmek, sonra kalkmak tamam da bence olabileceklerin en tehlikelisi düşüp-kalkma döngüsüne kapılmak olurdu. Krizin ‘W’ şeklinde olduğunu, hatta daha da beteri dünya ekonomisinin küreselleşme kıvamına ve internet’in saltanatına da hafif atıfta bulunarak ‘world wide web’ şeklinde yani ‘WWW’ şeklinde seyreden kurgusal bir krizi bir an hayal etsenize. İnsanlar bugünlerde belki kazanmış oldukları veya kazanacak oldukları varlıkları kaybediyor ama en kötüsü sağlığını ve aklını kaybetmek. 3W’lu bir kurguda herhalde paralarla birlikte akıllar da eriyip gidebilirdi. Neyse ki, bazı sonuçları saçma bulsak da çaba sarf ettiğimiz takdirde nedensellik zincirlerini takip edebiliyoruz. Uygulanan liberal ekonomi doktrinleri golü yedi mi, topun tamamı çizgiyi geçti mi, Das Kapital’ın satış baskı adetlerinin patlaması, nasıl üreteceğimizi, nasıl tüketeceğimizi ve değerleri nasıl takas edebileceğimizi yeniden planlamaya hemen bir fayda sağlar mı bilemiyoruz. Fakat her şeye rağmen hala rasyonel bir dünyada ve ekonomik ortamda yaşadığımızı düşünmek için yeteri kadar sinyal mevcut.

Kriz koşullarında reklamlardaki mesajlar da biraz rötuşlanıyor. Tüketiciye ulaşabilmek için, ürün ve servislerin sağladıkları tasarruf, sağladıkları işlev ile birlikte etiketlenerek anons ediliyor. Küresel krizin, finans ve yatırım sektörlerindeki çöküşle başlamasıyla en iyi eğitimli, en iyi profesyonel profillere sahip kişilerin de işsiz kaldığı veya an azından alternatiflerinin azaldığı bir ortamda ‘bohem’ mesajlarla insanların aklını çelmek çok kolay olmasa gerek. Ancak dikkatimi çeken bazı reklam ve kampanyalar bunun tam da tersi bir strateji izliyor. Örneğin bir tanesi ev-iş güzergâhı arasındaki monotonlukta sıkışan bireylerin hayatlarını aslında aşırı basit, bir şeyleri değiştirebilme maharetinden uzak ve biraz uyuşmuş olarak resmederek, silkinmeye, dolaşmaya, macera kovalamaya davet ediyor. İnsan bu zamanda böyle fikirler satar mı, istikrarı korumanın en zorlu olduğu koşullarda ‘macera’ pazarlamak için aşırı lüks bir ürün değil mi diye düşünüyor öncelikle. Fakat aslında, ödül mekanizmaları sağlıklı işleyen bir koşuşturma düzeneğinde, söz sahibi olmayı başaramayan rutin dışına çıkma istekleri, tam da ödüllerin ortadan kalktığı, küçüldüğü veya belirsizleştiği bir zamanlamada ön plana çıkıyor. Son birkaç hafta içinde, işinden ayrılma aşamasında olan ve şimdi bir süre kariyerine ara verip uzun bir seyahat programı yapan birçok kişiye rastladım ve birçok hikâye dinledim. Kısa bir zaman öncesine kadar şirketindeki üretim hesaplarına gömülmüş bir arkadaşım şimdi ise Asya kıtasında nasıl bir güzergâh izleyebileceğine,  önümüzdeki 6 ay içinde toplam kaç millik bir uçuş paketi satın alarak kaç ülke gezebileceğine, günlük harcama ortalamalarına, kısa süreli ev değiştirme sitelerinin işine yarayıp yaramayacağına dair heyecanlı hesaplara girmiş durumda. İnsan bu hikâyeleri bir yanıyla gıpta ve merakla dinlemeden edemiyor diğer yanıyla ise sorumluluk, artan rekabet, üretmeden tüketmenin zorluğu gibi eksenler etrafında karşısındakini bir parça sorguya çekmekten de alamıyor kendini.

Krizin seyir şeklinde tam mutabık olamadık ama bu şekilleri biraz yontarak, uzatarak bir uzaklaşma ve gezi güzergâhı haline getirmek de mümkün gözüküyor. ‘Kriz’ eski Yunanca’da ‘karar anı’ anlamına geliyormuş, herkese hem bugüne hem yarına fayda edecek kararlar dileğiyle...