Festivalin ağır topları

Bu yazımızda 200 filmlik sinema maratonunun geride kalan ilk haftasının öne çıkan filmlerini ele alacağız. Bunlar, Kudüs doğumlu Amerikan vatandaşı Amos Kollek’in çift kimlikli olmanın avantajını kullandığı “Huzursuz”, doyumsuz tadlar içeren bir müzikal yolculuk filmi “Üstadlar Kahvesi”, ölüm acısının travmasını yansıtan “Sessiz Kaos”

15 Nisan 2009 Çarşamba

 

28. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nin ilk yarısının geride kaldığı bu günlerde, yazımı izlemiş olduğum 20 film arasında öne çıkan üçünü eleştirmeye çalışacağım. Festival programını yaparken ilk kriterim, seçimimi bizde vizyon şansı olmayan filmlerin arasından yapmak. Meloman sinefillerin gönlünde taht kuran “Üstadlar Kahvesi”, ticari sinemalarda hiç afişe çıkmamış bir ustanın, Amos Kollek’in “Huzursuz”u, bizde az tanınan İtalyan usta Nanni Moretti’nin senaryo yazılımına katılıp, başrolünü oynadığı “Sessiz Kaos” bu kategoride izlemekten keyif aldığım filmler.

 

NEW YORK’LU İSRAİL GÖÇMENİ

 

Kudüs’ün efsane belediye başkanı Teddy Kollek’in oğlu, gazeteci - senarist - yönetmen Amos Kollek’i İstanbul Film Festivalleri aracılığıyla tanıyoruz. 62 yaşındaki sanatçının son filmi “Huzursuz / Restless” 28. festivalin en başarılı yapıtları arasındaydı.

 

Kudüs doğumlu, Amerikan vatandaşlığını seçmiş Kollek, tüm filmlerinde oldğu gibi “Huzursuz”da da çift kimlikli olmanın avantajını kullanıyor. 20 yıl önce, doğumunda terkettiği oğluyla iletişime geçmekten kaçınan, arkasındaki köprüleri yıkıp geldiği New York’ta yalnız ve sefil bir hayat süren Moshe’nin hazin öyküsünü izliyoruz.

 

Yeni bir hayat kurmak için, savaşmaktan başka hiçbirşey bilmediğini söylediği ülkesini terkeden Fas asıllı Moshe, fırsatlar ülkesi ABD’de hayata tutunma savaşı veriyor.

 

New York cangılında işportacılık, ufak tefek üçkağıtçılık işleri, barda “one man show”  meşgalelerine rağmen, bu mücadeleden çoktan vazgeçmiş, inancını kaybetmiş, sefil bir hayat yaşayan bu insan, kirasını bile ödeyememektedir.

 

Terkedilme travmasıyla büyüyen, 20 yıldır kendisini aramayan bir babaya olan kızgınlığıı bastırmak ve hayatında bir anlam bulabilmek adına askerlik yapan oğul, yanlışlıkla bir sivili vurunca ordudan uzaklaştırılır.

 

Yersiz yurtsuzluğun sembolü, tipik bir kaybeden olan baba ile New York’a gelen oğlunun yüzleşme ve hesaplaşması sancılı olacaktır. Amerika’ya göç eden, Amerikan vatandaşlığını seçen, senarist – yönetmen Amos Kollek bu filmiyle günah mı çıkarıyor, yoksa kendi öyküsünden mi esinleniyor?

 

Baba rolünde İsrail’in en ünlü karakter oyuncularından biri olan Moshe Ivgy, gerçekçi, inandırıcı, müthiş bir kompozisyon çiziyor.

 

İsrail’in komşularıyla yaşadığı sorunların filmdeki temsilcisi, kendisine ve ülkesine yabancılaşmış genç oğlu canlandıran Ran Danken, rolünün hakkını veriyor.

 

Bir varoluş çabasını anlatan Amos Kollek, duygusal ve politik açmazları, aile ve toprak konuları üzerinden sorguluyor.

ÖLÜM ACISINA SESSİZ ÇIĞLIK

 

Günümüzün en önemli İtalyan sinemacısı Nanni Moretti, başyapıtı “Oğul Odası / Stenza del Figlio” ile, oğullarını bir kaza sonrası kaybeden bir ailenin yaşadığı travmayı işlemişti. Senaryo yazılımına katıldığı, başrolünü üstlendiği “Sesiz Kaos / Caos Calma”da aynı Moretti’yi, eşinin ani ölümünden sonra benzer bir travma yaşayan orta yaşlı bir erkeğin öyküsünde izliyoruz.

 

Ölüm acısına farklı bir açıdan yaklaşan Sandro Veronesi’nin romanından uyarlanan filmi, 54 yaşındaki yönetmen Antonello Grimaldi dengeli bir uslupla perdeye aktarıyor.

 

Pietro, karısının ölümünün ardından dürüst bir biçimde kendine döner: içinde bulunduğu tek şey “sessiz bir kaos”tur. Kızının ilkokula başladığı gün, Pietro onu arabasıyla okula bırakır ve derslerin bitiş saatine kadar dışarıda bekler.

 

Aynı şeyi günlerce tekrarlar, patronları ve iş arkadaşlarının onu rahatlatmak için yanına uğradıklarında kendilerini anlaşılmaz sükunetiyle karşılar. Film Pietro’yu hiç terketmez, başından sonuna kadar her sahnesinde Pietro vardır ve hikâye onun bakış açısından anlatılır.

 

Filmin yan karakterleri ustalıkla işlenmiş, her birini okulun karşısındaki parkta bekleyen Pietro’yu ziyarete geldiğinde tanırız: Evlenmeden önce ilişki yaşadığı güzel baldızı (Valerio Golino), boğulmak üzere iken kurtardığı güzel patroniçesi (Isabella Ferrari), işinden kovulan Fransız arkadaşı (Hippolyte Grirdot) kardeşi (Alessandro Gassman).

 

Filmin son sekansında, ünlü yönetmen Roman Polanski, holding patronu rolünde filme görkemli bir giriş yapıyor. Film Pietro’nun (yaşamayı seçtiği yerden) dünyayı izlemesini, acı çekmesini ve etrafını saranların karanlık yönlerini sadakatle izler. Yönetmenliği kadar oyunculuğu da mükemmel olan Nanni Moretti bizleri bir kez daha kendine hayran bırakıyor. “Sessiz Kaos” duygusal filmler kategorisinde 28. festivalin en iyisiydi.

 

MELOMAN SİNEFİLLERİN GÖZDESİ

 

Geçen yıl ünlü İspanyol yönetmen Carlos Saura “Fadolar” ile meloman sinefillerin günlünde taht kurmuştu. Bu yıl festivalin sürprizi, Arjantinmeli bağımsız sinemacı Miquel Kohan’ın “Üstadlar Kahvesi / Cafe’de Los Maestros”u idi.

 

Doyumsuz tadlar içeren bu müzikal yolculuk hikayesi bizlere tangoyu nostalji ile değil, kültürel zenginliğin bir parçası olarak sunuyor.

 

28. festivalde izlediğim filmler arasında en çok keyif aldıklarımın başında gelen “Üstadlar Kahvesi”, aynen geçen yılın görkemli “Fadolar”ı, gibi bizde vizyon şansı bulunmayan, festivalin sunduğu değerli bir ödüldü.

 

Küba’nın dünyaca ünlü Buenos Aires Social Club filmlerinden ve İstanbul’da muhtelif tarihlerde verdikleri konserlerden tad alanlar, klasik tango repertuarının yaratıcıların hayatlarından kesitler veren “Üstadlar Kahvesi”nden aynı keyfi aldılar.

 

Buenos Aires halkı için bir yaşam biçimi olan tango’nun kurucularının, Piazzola öncesi 1940 ve 1950’lerin ünlü müzisyenlerinin hayatlarından kesitler sunan film, seksenlerine merdiven dayamış bu eşsiz sanatçıların tutkularını ve mesleklerine olan aşklarını yansıtıyor.

 

Carlos Gardel’in unutulmaz bestelerini yorumlayan tangonun ikonları, 1911 doğumlu Nelly Omar, 1916 doğumlu Horacio Salgom ve 1918 doğumlu Mariano Mores’in konser hazırlıklarıyla başlayan film, Buenos Aires’in meşhur Teatro Colon’daki herkesin buluştuğu görkemli bir tango gecesiyle doruk noktasına ulaşıyor.

 

Belgesel filmleriyle uluslararası ilgi uyandıran Miguel Kohen, ilgiyi sürekli ayakta tutan, nefis tango partisyonlarından beslenen, mükemmel bir sinematografi eşliğinde, melomanlar için eşsiz bir müzik ziyafeti hazırlamış.

 

“Motosiklet Günlüğü”, “Central do Brasil” gibi çizgi dışı filmlerinden tanıdığımız Brezilyalı yönetmen Walter Salles’in yapımcılığını üstlendiği bu film 28. festivalin en çok alkışlanan yapıtları arasındaydı.