Nobel odullu ekonomist Paul Krugman - Bankacılığı sıkıcı yapmak

Ekonomi
15 Nisan 2009 Çarşamba

Otuz küsür sene önce üniversitede ekonomi bölümü öğrencisiyken sınıf arkadaşlarımdan sadece en az hırslı olanları finansal dünyada kariyer yapmak peşindeydi. O zamanlar da yatırım bankalarında çalışmak, öğretmenlik yapmaya ve kamuda çalışmaya oranla daha fazla para getiriyordu ama çok da fazla değil. Üstelik de herkes biliyordu ki bankacılık, ne diyeyim, sıkıcıydı.

Takip eden yıllarda, tabi ki, bankacılık sıkıcı olmaktan çıktı. Kurnazlık boy verdi ve finans sektöründe ücret düzeyleri, ulusun en iyi ve en parlak genç insanlarını kendine çekerek yukarı fırladı. Ve süper büyük boy finansal sektörümüzün zenginliğin anahtarı olduğuna inandırıldık.

 

Bunu yerine, her nasılsa, finans, ekonomimizi yiyen bir canavara dönüştü.

 

Geçenlerde Thomas Philippon ve Ariell Reshef isimli ekonomistler, başlığı “Sıkıcı Bankacılığın Yükselişi ve Çöküşü” olabilecek (asıl başlık, “Amerikan Finansal Sektöründe Ücretler ve İnsan Sermayesi, 1909-2006”) bir çalışma yayınladılar. Bu çalışmada Amerika’da bankacılığın geçen yüzyıl boyunca üç dönemden geçtiğini gösterdiler.

 

1930’dan önce bankacılık, dev finans imparatorlukları yaratan (bazılarının sonradan sahtekarlık üzerine kurulmuş oldukları ortaya çıkacaktı) çok büyük rakamlar sergileyen bir sektördü. Bu yüksekten uçan finans sektörü, borçlanmada hızlı bir artışın üzerinde oturuyordu. Hanehalkının borcu, GSMH’ye oranı cinsinden, I. Dünya Savaşı ile 1929 yılı arasındaki dönemde neredeyse iki katına çıktı.  Bu ilk yüksek finans döneminde bankacılara ortalamada diğer  sektör çalışanlarına göre çok daha fazla maaş ödendi. Fakat Büyük Buhran esnasında bankacılık sistemi çökünce, finans cazibesini kaybetti.

 

Bu çöküşten sonra ortaya çıkan bankacılık sektörü sıkı düzenlenmişti, Büyük Buhran’dan önce olduğundan çok daha renksizdi ve çok daha az kârlıydı. Bankacılık, kısmen borç vermede çok tutucu olunduğu için sıkıcı bir iş oldu: Büyük Buhran ve 2. Dünya Savaşı esnasında keskin bir şekilde düşen hanehalkı borçluluk oranı 1930’lar öncesi düzeyinin çok altında kaldı. Söylemesi tuhaf ama bu sıkıcı bankacılık dönemi aynı zamanda Amerikalılar için muhteşem bir ekonomik ilerleme dönemi oldu.

 

Fakat 1980’den sonra siyasi rüzgarlar değişince bankalar üzerindeki bir çok düzenleme kaldırıldı ve bankacılık yeniden heyecanlı bir hale geldi. Borçlanma hızla artmaya başladı ve sonunda, GSMH’ya oranı cinsinden 1929’daki düzeylere ulaştı. Ve finansal sektör hacim olarak patladı. 1980’lerin ortasına gelindiğinde finansal sektörün ürettiği kar, bütün şirketlerin oluşturduğu kârın üçte birine ulaştı.

 

Bu değişiklikler olurken finans yine yüksek gelir getiren, hatta yeni finansal imparatorluklar kuranlar için muhteşem yüksek gelir getiren bir kariyer oldu. Gerçekten de finans sektöründe yükselen gelirler Amerika’nın ikinci Yaldızlı Çağ’ının (Gilded Age) yaratılmasında büyük bir rol oynadı. Söylemeye gerek yok ki, yeni süperstarlar servetlerini hak ettiklerine inanıyorlardı. Sanford Weill 2007’de, Citigroup’tan emekli olduktan bir yıl sonra, “Servetimin büyük bir bölümünün kaynağı olan şirketimizin ulaştığı neticelerin, elde ettiklerimi doğruladığına inanıyorum.” Ve pek çok ekonomist bu görüşe katıldı.

 

Sadece çok az insan bu süper yüklü finansal sistemin kötü bir sona varabileceği uyarısında bulundu. Belki de en dikkate değer kötü haberci, 2005’teki bir konferansta finansın hızlı büyümesinin “felaket bir erime” riskini arttırdığını savunan eski bir IMF baş ekonomisti olan Chicago Üniversitesi profesörü Raghuram Rajan oldu. Fakat, aralarında şimdiki Ulusal Ekonomik Konsey başkanı Lawrence Summers’ın da olduğu diğer katılımcılar Rajan’ın endişeleriyle dalga geçtiler.

 

Ve erime geldi.

Finansal sektörün görünüşteki başarısının çoğu artık bir yanılsama olarak ortaya çıkıyor. Daha da kötüsü, iskambil kağıdından yapılmış finansal evin yıkılması ekonominin geri kalanına zarar verdi. Dünya ticareti ve sanayi üretimi Büyük Buhran zamanından daha hızlı düştü. Ve felaket, finansal sektörün daha fazla düzenlenmesi çağrılarına yol açtı.

 

Fakat hissiyatım odur ki, politika yapıcıları hala daha çok bankaların organizasyon şemalarındaki kutucukları yeniden düzenlemekle meşguller. Yapılması gerekini yapmaya, yani bankaları yine sıkıcı yapmaya hiç hazır değiller.

 

Sorun kısmen, sıkıcı bankacılığın daha fakir bankalar anlamına gelmesi ve finansal sektörün yüksek mevkilerde hala pek çok arkadaşlarının bulunması. Fakat bu aynı zamanda bir ideoloji meselesidir: Bütün bu olanlara rağmen güçlü konumdaki çoğu insan hala fantazi finansla ekonomik gelişmenin birbirine bağlantılı olduğunu düşünüyor.

 

Bu insanlar başka türlüsüne ikna edilebilirler mi? Biz ciddi finansal reformlar yapma iradesini bulabilecek miyiz? Aksi takdirde mevcut kriz tek kerelik bir olay olmayacak, ileride gelecek şeylerin bir sureti olacak.

 

Paul Krugman

New York Times / 10 Nisan 2009

Çev: Dani Altaras